0.8

510 78 22
                                    

Soruşturma aylar sonra nihayet bittiğinde patron işlediği tüm suçlardan müebbet hapis cezasına çarptırılsa bile itiraf etmemişti. Çalışanları da peşinden farklı farklı yıllarda aldıkları cezalar ile son bulmuştu her şey.

Lee Jihoon sonunda tamamen özgürdü. Her şeyi, her istediğini yapabilecek kadar iyiydi. Devam ettiği düşük maaşlı işi ve yeni ev arkadaşlarıyla geçinmek onun için yeni hayat deneyimiydi. Jiyo hariç herkes iş bulma çabasına girmiş aynı evin içinde yaşamaya çalışıyorlardı.

Eun Tak yardım ve yataklıktan dolayı yedi yıl ceza aldığında kimse bunu neden yaptığını anlamamıştı. İyiliklerinin karşılığı bu olmamalıydı ancak kendine sakin bir düzen istediğini söyleyerek ikna etmek istemişti herkesi.

Seungcheol ise yeni başlamış olması, verilen ifadeler doğrultusu ve itirafı sayesinde ufak cezalar ile atlatmıştı. Kimsenin kaçmaya niyetlenmediği o bataklıktan çıktıklarında her şey daha da hayat dolu olmuştu.

En azından kendisi hariç herkes için böyleydi. Jeonghan'ın içine ektiği şüphe tohumlarından sonra günlerce son dakika haberlerinden düşmeyen genelev baskının arkasında kim olabileceğine dair bir fikirleri yoktu. Hoshi olduğuna inanmak ise hoşuna gidiyordu.

Onu arıyor olduğu düşüncesi yüzünden kendisine bakan veya göz göze geldiği herkesin Hoshi olup olamayacağını teyit etmeye çalışıyordu. Hatırlamaya çalıştığı bölük pörçük yüzü diğer insanların yüzleriyle karşı karşıya getiriyordu.

İşe iyice alışıp düzene ayak uydurduğu zamanlardaydı. Gece vardiyası bitip çıktığında uykusuz ve yorgun hissediyordu kendini. Gezdiği sokaklarda veya bindiği otobüste dahi onun yüzünü aramaktan vazgeçmiyordu yorgunluğuna rağmen.

Eve gidip uyumayı planladığı bir anda büyükçe bir binaya giren takım elbiseli biri dikkatini çektiğinde önce kalbinin atışı hızlanmıştı. Hayallerine sığdıramadığı Hoshi'nin silüetine uyan biri vardı. Onun olabileceği düşüncesi ile parmak uçları uyuştu.

"Hoshi."

Tüm yorgunluğunu atıp koşa koşa peşinden girdi binanın. Geniş bir şirket binasıydı. Tıpkı onun gibi zengin birinin girebileceği bir yerdi. Koşturup ona yetişmek istese de güvenlik önünde durdu.

"Hoshi!"

Onu duyabilmesi için güçlükle bağırdığında güvenlik sorun çıkarmadan gitmesini söylüyordu. Dönüp ona bakmayan bedenin onu duymadığı düşüncesine kendini inandırdı.

"Hoshi!"

Bu sefer bağırdığında onunla birlikte herkes dönüp bakmıştı. Fazlasıyla dikkat çektiğini biliyordu ama çok heyecanlanmıştı. Onun olabileceği düşüncesiyle aklı uçuvermişti adeta.

Yine de yüzünü gördüğünde tam bir hayal kırıklığıydı. Boş boş bakan gözleri ve farklı yüzü ile maskeyi kafasında canlandırsa bile oymuş gibi hissettirmiyordu. Vazgeçti ve sakince binadan çıktı.

Daha önce de defalarca o sanmıştı ama en çok benzeyen buydu. Düşünmeden duramadığı her an daha da deliriyor gibiydi. Aklının sürekli onda olmasını kabullenemiyordu.

Eve döndüğünde bitap bir haldeydi. Fiziken ve ruhen yorgunluk onu tamamen bitirmişti. İçeri girdiği anda onu karşılayan Jeonghan bile bunu fark etmişti. Yanına yaklaşıp yüzünü iyice görmek istercesine eğilmiti.

"İyi misin?"

Sanki tüm gücü tükenmiş gibi birkaç saniye duraksaması gerekti. Sırtında taşıdığı devasa dünyanın o cehennemden çıktığı zaman gideceğini düşünmüştü. Yanılmış olmalıydı. Sırtındaki koca dünya Hoshi'nin olmadığı her gün iyice ağırlaşıyor, omuzlarında büyük bir baskı yapıyordu.

Bu baskıya dayanamayarak tutunduğu duvar bile işe yaramayınca yere çöktü. Jeonghan da onunla birlikte oturdu yere. Onu ürkütmek istemiyordu ancak kendisine mani olamıyordu.

"Onu gördüm sandım. Yine."

Tüm olaylarla en derinine kadar hakim olan Jeonghan ona üzülmekten başka bir şey yapamıyordu. Polis baskınından sonra olaya el atan kişi olduğunu düşünmek, yardım ettiğini ve bir yerlerde kendisini aradığını düşünmek delirtiyordu.

Aylardır görmediği ses de yüz de iyice aklından çıkmasına deliriyordu. Ona dair hatırlayacak bir şeyi kalmamıştı. En son gördüğü onu suçlarken gördüğü yüzü neredeyse yok olmuştu.

"Ah... Bu iş böyle olmayacak gibi Jihoon. Gittikçe soluyorsun."

Bu solmak değildi. Ezilmekti. Sırtındaki dünyanın altında ezilip unufak olmak üzereydi. Takati kalmamıştı bu dünyayı kaldırmaya.

"Belki de yardım alman daha iyi olur."

Bunu daha önce düşünmemişti. Nasıl bir yardım alması gerektiğini bile bilmiyordu. Kader arkadaşının yardımıyla odasına gitti ve bir süre uyumak için uzandı.

Öğlene kadar uyuduğu yorgunluk uykusundan uyanıp içeriye geçtiğinde Jiyo çoktan derse gitmişti. Diğerleri de güç bela buldukları üç kuruşluk işlerde sürünüyorlardı. Tek başına bir işe yaramayacak bu işlerle kalabalık bir evi ancak çekip çevirebiliyorlardı.

Jeonghan da büyük ihtimal iş aramak için çıkmıştı. En azından öyle sanmıştı. İçeride kucak kucağa ikiliyi görene kadar en azından. Ağzına tutuşturduğu dilim ekmekle salon kapısından girdiği anda gördüğü görüntüyle u dönüşü yapması gerekmişti.

"Üzgünüm!"

Onu gördükleri an toparlanan arkadaşları tekrar baktıklarında Jihoon ortada yoktu. Mutfağa geri dönmüştü.

"Kahvaltı ettiniz mi?"

Bağırarak içeri sorduğu soruya kızarmış yanaklarıyla Jeonghan geldi. Kapı girişinde öylece duruyordu.

"Biz çoktan yaptık, sen rahatça atıştır."

Yanında beliren iri yarı Seungcheol alaylı bir halde gülüyordu.

"Aslında diğerleriyle konuştum ve eski müşterilerden tanıdık birinin psikolog olduğundan bahsettiler."

Jeonghan bu konuda çok ciddiydi. Bir destek alması gerektiğine gerçekten inanıyordu. Uğraştığı işini bırakıp ona baktı. Yüzündeki ciddiyet itiraz imkanı vermeyecek gibiydi.

"Kliniğini aradım ve senin için yarına randevu aldım. Tanışma seansını ücretsiz yapacak gerisini bir şekilde hallederiz."

Bir de böyle bir şey için para dökmek hiç aklına yatmıyordu. Zaten kazandıkları para kendilerine zor yetiyordu bir de bununla mı uğraşacaklardı?

"Buna gerek olacağını sanmıyorum. Kendim toparlanabilirim."

Kendisi de inanmıyordu buna ancak özel klinik için para harcamak büyük masraftı. Kendisine telefon almak için yeni taksite girmişti. Ev içerisinde kaç boğaz geçiniyorlardı ve harcamaları çoktu.

"Kendini kandırma. Aylar geçti ve sen gittikçe kötüleşiyorsun. İstesen de istemesen de gideceksin."

Daha fazla itiraz etmedi. Etse de gidene kadar başının etini yerdi. İlk randevuya gidip iyi hissetmediğini söyleyip kapatmak daha iyi bir seçenekti.

Sonraki gün dediği saatte hazırlanıp gittiğinde çok klasman ve ferah bir bina önündeydi. Aşırı elit bir kesimde çok modern bir binaydı.

İçeri girip koca açıklıkta öylece duran danışmaya randevusu olduğunu söylediğinde birçok odadan birini gösterdi. Tam saatinde geldiği için bekletmeden odasına aldılar.

Ferah ve sade odanın ortasında duran geniş masa ve sandalyeler dışında hiçbir şey yoktu. Masa başında oturan adam güler yüzlü bir haliyle ona bakıyordu.

Uzun boylu esmer ve genç bir tipti. Onu gördüğü an ayağa kalkıp karşılamak istedi. Kısa samimi bir merhabalaşma ardından gösterdiği koltuğa oturduğunda ufak bir üstü kapalı sohbet gerçekleşti.

Nasıl bir yol ilerleyeceklerden bahseden adamın konuşması ve diksiyonu çok iyi bir seviyeydi. Bilgili ve tecrübeli olduğu her halinden belliydi. Bir yerden giriş yapması gerektiğinde ise derin bir nefes aldı. Bir seans da olsa bir şeyleri üzerinden atıp rahatlayabileceğini umuyordu.

"Birini çok özlüyorum ve... Onun yüzünü hiç görmedim."

Getting Closer | SoonhoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin