4

933 123 25
                                    

Gözlerini salondaki koltukta açan Heeseung, yatağına gitmediği ve beli ağrıdığı için ufak küfürler etmişti. Ardından aklına geç kalmış olabileceği fikri gelince hemen sehpanın üzerindeki telefonunu alıp saate baktı. Tanrıya şükür daha bir saati vardı. Eşyalarını otobüste can çekişerek taşımasını istemediği için Sunoo'ya onu almaya geleceğini söylemişti. Geç kalsaydı gerçekten mahçup olurdu.

Koltuktan kalkıp odasına gitti ve üzerini değiştirdi. Ardından arabasının anahtarını kapıp evden çıktı. Daha önce Sunoo'yu evine bıraktığı için yolu bilse de ne olur ne olmaz diye konum istemişti. Vardığında Sunoo'yu apartmanın önünde bulmayı beklemiyordu. Arabayı durdurup aşağı indi. "Ben geç mi geldim? Çok bekledin mi? Kusura bakma. Özür dilerim ger-" Sunoo ellerini kaldırarak lafını kesti. "Hayır hayır. Geç gelmedin." Kafasını kaldırıp apartmana baktı. Heeseung da nereye baktığını merak edip kafasını kaldırınca penceredeki çocuğu gördü. "Şu üçüncü kattaki pencerede gördüğün ev arkadaşım olacak şerefsiz beni evden attı. Sen artık burada yaşamıyorsun git dedi bana." Heeseung gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Gülebilirsin komik çünkü." Oğlanın söylediğiyle kendini tutmayı bırakıp gülmüştü. Sunoo tekrar pencereye dönüp bağırdı. "Geri geleceğim zaman ne yapacaksın bakalım velet!" Penceredeki çocuk eliyle 'bir dakika' diyerek içeri girdi ve pencereyi kapattı.

Sunoo sinirden çenesini kasıyordu. Seslice nefes verip Heeseung'a döndü. "Gidelim mi?" Heeseung hemen çantalardan iki tanesini kapıp arabanın bagajına yöneldi. Sunoo da arkasından geliyordu. Çantaları bagaja koydular. Çantaların hepsinin yumuşak olduğunu farkeden Heeseung şaşkınlıkla sordu. "Sunoo bunların hepsi kıyafet mi?" Sunoo başını salladı. "Şey biliyorum biraz fazla ama merak etme dolaba falan gerek yok. Çantada kalabilirler." Heeseung başını sallayıp bagajı kapattı.

Ardından öne geçip arabaya bindiler. Sunoo bindiğinde arabanın camından hala görebildiği evin penceresine baktı. Niki oradaydı. Heeseung'a belli etmeden el hareketi çekti. Niki görmüş olacak ki kınayarak işaret parmağını ve başını iki yana salladı. Sunoo kemerini takıp önüne döndü. Heeseung arabayı çalıştırıp sürmeye başladı.

"Hyung sen ne zamandır tek başına yaşıyorsun?" Heeseung anlık olarak gözünü yoldan çekip Sunoo'ya baktı. "Dört yıl oldu sanırım." Sunoo gözleri büyürken bağırdı. "Dört yıl mı? Zor olmuyor mu peki? Yanlız hissetmiyor musun?" Heeseung olumsuz anlamda başını salladı. "Yani ilk başlarda zordu tabi. Ama alıştım artık. Hem zaten Jay ve Jungwon sürekli geldiği için hiç yanlız yaşıyor gibi değilim." Sunoo anlamadığını belli eden bakışlar attı. "Şey onlar kim?" Heeseung saçmalığını farkedince garip bir şekilde gülümsedi. "Doğru. Söylemedim değil mi? Üniversiteden arkadaşlarım. Bölümümüz aynı değildi tabi ama aynı fakültedeydik. O zamandan beri de arkadaşız." Sunoo başını sallayarak anladığını belirtti.

Eve geldiklerinde arabayı park edip indiler. Heeseung bagajdaki çantaları çıkarıp ikisini Sunoo'ya verdi, kalan üç çantanın birini omzuna takıp diğer ikisini eline aldı. Arabayı kilitleyip binaya yürüdüler. Sunoo Heeseung'ın anahtarı çıkarmasını bekliyordu ama sorun şuydu ki Heeseung evden çıkarken anahtarları almayı unutmuştu.

"Şey, Sunoo... Ben anahtarlarımı unutmuşum." Sunoo gözlerini büyüttü. "Ne yapacağız? Yedek anahtarı olan biri var mı?" Heeseung birkaç saniye düşündü. "Jay'de var! Ama gelmeye üşenir kesin. Ben yine de bir arayayım gelmezse çilingir çağırırız artık." Sunoo başını salladı. Heeseung elindeki çantayı yere bırakıp telefonunu çıkardı.

"Jay işim düştü sana kardeşim."

"Kardeşim dediğine göre tek çaren benim. Söyle bakalım kardeşim."

theater || heesun ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin