Bölüm 5: Hissizliğin içindeki his

80 19 22
                                    

 Günümüz...

Zaman. Benim için durduğunu şu an nasıl kanıtlayabilirdim? Ufak bir kağıt parçasının bana neler hissettirdiğini nasıl anlatabilirdim? İçimde kopup giden hisleri, ellerimi uzatsam tutabilir miydim? Bu kağıdı parçalara ayırsam hiçbir şey yaşanmamış gibi devam etmem mümkün olur muydu? Olmazdı biliyordum. Kendimle verdiğim savaş artık daha somuttu. Kağıdı usulca yerine bıraktım. Şiddete eğilimli tarafım bu kutuyu paramparça etmem için bana fısıldasa da bende hissettirdiklerini değiştirmeyecekti. Şu anda yapabileceğim binlerce eylem varken, içimden hiçbir şey gelmiyordu.

Gün doğmak üzereydi. Pencerenin kenarında kaç saatim geçti bilmiyordum. Gözlerim uykusuzluktan yanarken zihnim direniyordu. Saatlerim düşünmekle geçse de hiçbir sorumun cevabına ulaşamamıştım. Güneş ışınları, yemyeşil bahçemi kızıla boyarken ayağa kalktım. Oturmaktan uyuşmuş bacaklarım ve belim sızlasa da aldırmadan banyoya gittim. Her gecenin ardından güneş doğduğu gibi ben de her sorunun ardından tekrar hayatıma devam etmeye çalışıyordum. Yaklaşık 15 dakikalık rutinlerimden sonra daha dinç şekilde mutfağa girdim. Kendime en sevdiğim kahvaltılıklardan hazırlarken amacım keyfimi az da olsa yerine getirmekti. Fincanıma sıcak çayı doldurduktan sonra masaya oturdum. Saate baktığımda, dersimin başlamasına bir buçuk saat olduğunu fark ettim. Gitmek istemeyen tarafım her ne kadar dirense de kaçabileceğim günler kısıtlıydı. Telefonumun ekranını kapatıp, hızlıca mutfak masasını topladım. Giyinmek için odama ilerledim. Hava bugün, güneşli gözükse de aldatıcı derecede soğuktu. Siyah kot pantolonumun üzerine siyah bir kazak geçirip beyaz spor ayakkabılarımı da giydikten sonra bilgisayar çantamı ve siyah ceketimi elime alıp evden çıktım. Rüzgar, tüm vücudumu istila ederken arabaya yaklaşan adımlarımı hızlandırdım. Arabanın içindeki havasızlık, kısa süreliğini midemi bulandırırken camı aralayıp arabayı çalıştırdım. Çantamdan çıkardığım lenslerimi, gözyaşlarım eşliğinde takarken bu konudaki şanssızlığımı düşünüyordum. Arabayı hareket ettirip orman yolundan ilerlediğimde yan koltukta duran telefonumu alıp Aktuğ'u aradım. Hafta sonu asla cesaret edemeyeceğim bir durum olsa da, hafta içi olduğundan açacağından emindim. Birkaç çalıştan sonra yumuşak tonlu sesi duyuldu.

''Efendim canım.''

''Nasıl olduğunu merak ettim.'' Nasıl olduğunu merak etsem de amacım bundan daha çok okula gidiyor olduğumu belli etmekti. Bu konuda yeteri kadar tartışmıştık ve ben artık bunun son bulmasını istiyordum.

''İyiyim güzelim. Sen nasılsın? Erkenden kalkmışsın okula mı gidiyorsun?'' dediğinde amacıma ulaşmanın verdiği keyifle gülümsedim.

''İyiyim bende. Evet okula gidiyorum.'' Dedim kısaca.

''Aradığın iyi oldu.'' Telefonu kulağından uzaklaştırıp, çalışanlara anlayamadığım bir şeyler söyledi. Saatin aksine, çalışıyor olması alışıldık bir durum değildi. ''Seninle bir şey konuşmak istiyorum.''

''Tabi dinliyorum.'' Dedim arabanın hızını azaltırken. Dersimin başlamasına kırk dakika gibi bir süre olduğundan oyalanmam problem yaratmazdı.

''Seni biriyle tanıştırmak istiyorum.''

''Kiminle?'' Çatılan kaşlarım, vücuduma giren merak kırıntılarının esiri olmuştu.

''Melisa.'' dedi. Kıskançlık ve mutluluk duygusu arasında gidip geldiğimde, tek kelime etmeden sessizliğimi korudum. Yanlış bir şey söyleyip onu incitmek isteyeceğim son şey bile değildi. ''Bir süredir birikteyiz.''

''Bir süredir demek.'' diye tekrarladım. Karışan iki duygumun arasına öfke de girerken sesimdeki tehlikeyi fark etmesini umuyordum.

''Kızma bana, sadece istemeyeceğini düşündüm.'' Onu böyle bir düşünceye kapılmasını sağladığım için kendimi aptal gibi hissediyordum. Bu düşünceyi kafasından hemen silmesi için;

ARAYIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin