Günümüz
Zaman, sessizliğimle girdiği dansta en güzel figürünü sergiliyordu. Bu ikisiyle birleşen kalp sızım, nefesimi keserken bunun somut olmasını diledim. Elimdeki kağıt tüm netliğiyle gözler önündeyken geçen her saniyede, göz yaşlarımın saldırısına uğruyordu. Gözlerimi sıkıca yumdum. Karanlığa eşlik eden düşüncelerim, zihnimde bulanık görüntüler oluşturuyordu. Geçmişin her bulanık görüntüsü, bugünle birleşirken bir şeylerin eksik olduğunu hissettim. Önüme gelen her belirsiz paketle bu hissi biraz daha yaşıyordum. Bu bana neden yapılıyordu bilmiyordum ama kafamdaki berrak suları bulanıklaştırması beni her seferinde daha yüksek bir uçurumdan itiyordu. Yaşadığım hissin tarifini hiçbir kelimenin veremeyeceği kadar çaresizdim. Yaşadığım hiçbir olayda kendimi çaresiz hissetmezken, bunu dile getirememek bana çaresizliğin en güçlüsünü yaşatıyordu. Kızgın mıydım? Kırgın mı? Veya daha fazlası? Tam olarak neydi bu hisleri bana yaşatan insana olan duygum? Hiçbiri diye düşündüm. Hiçbir şeye benzetemediğim içindi belki de bu derin sızı. Kendime kızmalı mıydım? Hatırlarken canımı bu kadar yakacak anılar biriktirdiğim için. 'Hayır' dedi içimdeki her şeye rağmen nefes alabilen küçük kız çocuğu. 'Canını yakan anılar değil Eylül, anılarındaki fark edemediğin ayrıntılar.' Göz yaşlarım, yanaklarımdan akıp kağıtla buluştuğunda, beni darmadağın eden cümlenin, tıpkı benim gibi darmadağın oluşunu izledim.
''Eylül.'' Bulanık görüşümü, kapının ardındaki sese çevirdim. Bir cümlenin benden ötesine gitmesine izin vermemek için göz yaşlarımı sildiğimde kapı yavaşça tıklandı.
''İyi misin?'' Yüzüme tokat gibi çarpan soruyla duraksadım. Şu anda bana sorulabilecek en acı sorulardan biriydi belki de. Kapı ikinci kez tıklandığında derin bir nefes aldım. Kendi hayatımın problemlerini çevreme yansıtmak, isteyeceğim son şey bile değildi. Ayağa kalkıp yavaş adımlarla kapıya ilerlediğimde kendime toparlanmak için süre tanıyordum. Açtığım kapının ardındaki iki yüz tüm dikkatle bana bakarken belki de ilk defa nasıl göründüğümü merak etmiştim.
''Seni bu hale getiren şeyin tek bir kutu olduğunu söyleme bana.'' Dedi Aktuğ arkamdaki kutuya dikkatle bakarken. Aradan geçen kısa bir sürede neler olabileceği düşüncesi yüzüne yansımıştı.
''Kutu değil, içindekilerdi.'' Dedim soluk bir sesle. Görüntümden ziyade sesim bile cansızdı.
''Şu an konumuz kutu olmamalı.'' Melisa omzumdan tutup beni merdivenlere yönlendirdiğinde Aktuğ da peşimizdeydi. Salondaki kanepenin en uç noktasına oturduktan sonra Melisa'nın uzattığı sudan bir yudum aldım. Bu yudum, içimdeki yangının somutluğunu kanıtlar derecedeydi.
''Konuşmak ister misin.'' Dediğinde Aktuğ, Melisa'nın yanına oturmuştu. Cevap vermeyip sessizliğimi korudum. Kendimi ifade edemeyeceğin düşüncesi bunun en büyük sebebiydi.
''Ben hava alayım en iyisi'' deyip kalkacağı sırada Melisa'yı durdurdum. Aklından geçen düşünceleri tahmin etmiştim.
''Susmamın sebebi sen değilsin, kendimi doğru ifade edebileceğimi düşünmüyorum sadece.'' Kendime kısa bir süre tanıyıp devam ettim. ''Zor bir dönemden geçiyorum, böyle bir zamana denk geldiğin için çok üzgünüm, bu yaşanılanlara şahit olmanı istemezdim.'' Yaşadıklarımı kendimden bile saklarken ilk kez bir yabancının önünde yaşanması bu süreci benim için daha da zorlaştırmıştı. Fakat bu durumu en kısa sürede aşmam gerektiğinin de farkındaydım. İçimde büyüyen karmaşık duyguların, kontrol edemediğim sürece bana zarar vereceğini de biliyordum daha doğrusu bana zarar verdiğinin biliyordum.
''Böyle düşünmeni asla istemem.'' dedi hızlı bir şeklide ''Neler yaşadığını bilmiyorum, belki de seni anlayacak insanlar listesinde son sıradayım. Ama Eylül, ben senin güçlü oluşuna kısa sürede şahit oldum. Fakat bu kadar sessizliğin sana bile fazla geldiğini düşünüyorum.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAYIŞ
Teen Fiction''Sana cenneti yaşatmak için, seni cehenneme ittim.'' Kafamı gökyüzüne kaldırdım. Bir damla yaş süzüldü kirpiklerime. ''Seni her gün mutlu etmek için, bir gün üzdüm.'' Kirpiklerimden akan damla, yüzüme bir yol çizerken hayal kırıklığının esiriydim. ...