11• Kötü Fikir

47 8 3
                                    

"Aç mısın?"

Başımı olumsuz anlamda sallamak duyduğum çekingenlikle bana cazip gelse de... guruldayan karnımı daha ne kadar saklayabilirdim ki?

"Evet."

"Hmm," mutfak masasında, oturduğum yerden buz dolabında bir şeyler aramaya koyulan Jungkook'un sırtına diktim gözlerimi. Ve belki biraz da dolgun kalçalarına...

"Bir bakalım."

"Aslında sorun yok. Böyle de iyiyim."

Fakat beni istiflemedi bile. Mutfaktan yüzüme dahi bakmaksızın çıktığında, ona hala şiş olan gözlerimi defalarca kez devirdim.

Salondan sesleri geliyordu.

"Evet, bir tane olsun. Büyük boy."

Buraya ne için gelmiştim ben? Yada beni hangi amaçla getirmişti?! Hatırlıyor muydu sahi? Ona bunu hatırlatacak kadar gözü kara değildim ne yazık ki...

Bu arzuyla yanıp tutuşan aklım, delicesine bunun hayallerini kurup beni kendi çapında utandırırken, silkelendim.

"Neden ona muhtaçmışım gibi hissediyorum?" Fısıldadım, susmak bilmeyen yüreğimin sohbetine katılırken.

Jungkook tahminimce siparişin son detaylarını hattın diğer ucundaki çalışana onay geçerken, adımları gittikçe yaklaştı ve ben de şu sorgucu tavrımdan sıyrılıp başımı iki kolumun arasından kurtardım.

"Pizza söyledim, yersin."

Dilim teşekkür etmeye varsa da, çıkmıyordu iki dudağım arasından şu kelime. Onunla henüz bu şekilde diyalog kurmaya adapte olamamıştım. Kendi de fazla nezaketli sayılmazdı hani.

"Ne demek," diyerek eklediğinde bir ifadeden noksan kalan simamla baktım gözlerine. Hala bir cevap bekliyordu benden. Gelmeyecek bir yanıt.

Derince bir nefes çekti ciğerlerine. Bu kadar bıktırmış mıydım onu? Evine geleli daha on beş dakika anca oluyordu zaten. Kendisi getirmişti buraya beni halbuki... bu kadar tez mi sıkılmıştı?

"Pekala," Mutfaktan çıkmadan önce adımlarını durdurup biraz yaklaştı yanıma. "Ben duşa giriyorum. Kapı çalarsa sadece paketi al."

Hiç şüphesiz tıkırında bir şekilde aralandı dudaklarım. Lisanımda saklı kalan bir çok sözcük gün yüzüne çıkmak istedi büyük bir arzuyla.

"Bu kez kaçmazsın değil mi?"

Sırıttı ona istediğini vermişim gibi. Hatta o kadar keyiflendi ki, iyice yaklaştı yanıma.

Oturduğum masanın karşına geçip yüz hizama gelirken, "Deneyip göreceğiz." dedi ve kulağıma doğru eğildi. "Beni yine yatakta bekle, tıpkı o günki gibi... çıplak ol."

Zorlukla yutkunup en azından birkaç santim uzağıma gitmesini beklerken, dudaklarımdan çaldığı hızlı ve belirsiz buseyle gitti, yok oldu ben gözlerimi açana dek.

Parmaklarım şaşkınlıkla dudaklarıma giderken, bu hafif öpücüğün gerçek olup olmadığını yada ne anlama geldiğini sorguladım.

Bu bambaşkaydı, çok daha farklıydı. Tıpkı sevgililerin birbirlerinden çaldığı kaçamak buseler gibi...

Ne kadardır masada oturduğumu bilmiyorum bile. Karşımdaki küçük cam fanusun içinde bir o yana bir bu yana gidip duran turuncu balıkla, her önümden geçtiğinde tam on kez bakıştık.

Tam o anda alacaklı gibi çalmaya devam eden kapının ne kadar zamandır çaldığını sorgularken kendime kızma işlemini dahi bir kenara bırakıp koşturdum.

Solumda kalan merdivenlerden gelen su sesleriyle birlikte dikkatim yeniden dağılacak oldu ki, buna mahal vermeden açtım kapıyı.

"İyi akşamlar efendim, siparişiniz."

Tek eliyle bana paketi uzatırken, göğsüyle kolu arasına sıkıştırdığı barkod cihazıyla da fişi kesiyordu.

Fakat benim dikkatim çok daha başka yerdeydi. Yüzünde...

"Kapıda ödeme değil, ödeme yapıldı?" diyerek suratımdaki durgunluğu ve hala bana uzattığı pizzayı almamamdan bahsediyordu.

Boğazımı temizleyip bir cesaret takındım kendimce. "Jiho?"

Şaşırdı kaldı. Çatılan kaşlarıyla beni taradı gözleri baştan aşağıya. Yanılmıyordum işte. Bu oydu!

"Üzgünüm çıkaramadım."

Kırpamadım dahi gözlerimi. Sanki kırparsam, o bir saliselik dilimde ortalıktan kaybolacak gibiydi.

"Jimin." diyerek tamamladım. "Hatırlamadın mı?"

Kafasındaki taşlar bir bir yerine otururken, köşeli jetonunun sonunda düşebildiğine büyük bir oh çektim.

Gerilen siması gittikçe gevşedi. Suratında beliren hatrı sayılır gülümsemeyle birlikte bu beklenmedik ana ikimiz bir ağızdan gülmeye başladık.

"Gelsene."

Kenara çekilip içeri girmesini beklediğim ve hatta asla sorgulamaksızın içeri girdiğinde, son anda dank etti kafama... bunun hiç de iyi bir fikir olmadığı.

Anın heyecanına kapılıp refleksle yaptığım bir hareket, sonrasında Jungkook'un dırdırlarıyla bitmesin lütfen!

Böylesine bir tesadüfün üzerine onu geri göndermek aklımın en ücra köşelerinden geçmedi dahi.

Çekingen bir tavırla içeri girerken, pek de hakim olmadığım evde en azından elimle salonu işaret edebildim. Doğru mu yapıyordum ki?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 22, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

The 100 |jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin