III

58 9 2
                                    

20 dakika. 20 dakika sonra Wooyoung, bu soğuk kasım ayında yapacak binlerle şeyi, ulaşacak hayalleri varken o kütüphanede olmalıydı. Gardırobunun önünde durup "ders randevusu" için kıyafetler deniyordu. Hayır, randevu değil.

Okuyan bir tip olmadığından ve çocukluğunda resimli kitaplar aramak dışında kütüphaneye ayak basmamış biri için ne giyineceğini bilmiyordu. Aklına gelen anısına kıkırdayarak, yeniden aramaya koyuldu. Yarattığı imajı mahvedeceğinden korktuğu için fazla günlük kıyafetlerle gidemezdi ve ya "malum kişi"nin yanında kötü durma düşüncesi onu yiyip bitiriyordu.

Aklından kırmızı-siyah saçlı çocuğu silmek için kafasını iki yana salladı, kendine yine hatırlattı; San'dan hoşlanmıyorsun, sikkafalı birisi o. Sinirle saçlarını çekiştirdi ve tısladı. Zihinsel sağlığını gözardı ettikce, lanet ama sevimli "kötü çocuk", aklına ve kalbine daha da yakınlaşmaya başlıyordu. Onu aklından çıkarmakta zorluk çekerken, yeniden kendine hatırlattı;hala biyoloji dersindeki olaydan önceki kadar San'a nefret ediyordu. Şimdi hissettikleri kesinlikle, ergenlikten gelen merak ve öfkeden kaynaklıydı, çünkü Wooyoung heteroseksüeldi!

Gözleri saate takıldı. On dakikası kalmıştı. Kahretsin. Çantasını aldı ve hızla merdivenlerden indi, artık kıyafeti umrunda değildi. Evi kütüphaneye uzaktı, o yüzden kaybedecek zamanı yoktu. Kapıdan bir hışımla çıktı ve küçük mahallelerinden adeta ışık hızıyla süzüldü.

Nihayet geldiğinde, birkaç dakikası daha kaldığını farketmişti. İçeri girdiğinde ağzına kadar dolu çantasından kitapları çıkaran San'ı gördü. Yüzünde kıs kıs gülümseme ve gözlerinde "aman tanrım, sana tren mi çarptı?" bakışı vardı.Wooyoung bıkkınlıkla sandalyeyi çekti. " Hadi ama, Woo, sadece bir şakaydı."

Onun taraflndan adının seslenmesi farklı gelmişti.Dünyayı kutsamak için evrenden gecenin karanlığına süzülen yıldızlar gibiydi.Güneş ışıklarının ağaçların arasından kayıp gelmesi, hafif meltemde esen rüzgar gibiydi.Farklı seslenmişti işte.Ama Wooyoung bunu sevmemişti. San'la herhangi aynı bir ortam içerisinde olmak istemiyordu.Görüşmelerinin ilk cümlesi hırlamayla çıktı: " Bana öyle seslenme."

San önce Wooyoung'un bu tavrı karşısında şaşırdı, sonra oyunu kurallarına göre oynamaya karar verdi."Özür dilerim, tam duyamadım seni."
söyledi kinayeyle. Kenardan izleyen birisi tatlılıkla söylenen cümleymiş gibi anlayabilirdi.Ama Wooyoung sözlerinin arkasında gizlenen anlamı biliyordu ve tahammül edecek gibi görünmüyordu.

"Dedim ki," yaklaştı "bana öyle seslenme." yüzü fazla yakındı.Nefesleri birbirine karışıyordu.Gözleri kenetlenmişti. Wooyoung San'ın kafasının karıştığı ama etkisi altına da düştüğü bu oyundan zevk almaya başlamıştı.Ama aradaki sessizliği kendisi bozdu ve gözlerini ders kitabına çevirdi, yazıları okuyor ama beyni algılamıyordu.Wooyoung'un yanaklarında oluşan kızarıklığı gizlemek için çabaları boşa gidiyor gibiydi.Bir de sırıtıyordu!

Orospu çocuğu.

"O zaman, devam edelim." yerine geçti, "işlediğimiz konu hakkında neler biliyorsun?" Wooyoung sorunun ne olduğunu algılarken küçük bir şaşkınlık geçirdi.Sanki anlamadığı dilde konuşuyormuş gibiydi.San onun bu hareketini fazlasıyla saçma buluyordu. "Hidrokarbon nedir, Jung?" sordu San karşısındakinin yüzünde zeka belirtisi ararken.

"Uhm, hidrojen ve karbon." emin olmayarak cevapladı.San'la çalışırken kendini gerizekalı gibi hissediyordu.Bunun kendi suçu olduğunu, biraz çalışsa düzeltebileceğini biliyordu ama kabullenmiyordu. "Biraz daha açıklayıcı cevap bekliyordum, belki üzerinde çalışabiliriz." homurdandı, az önce Wooyoung'un ne dediğini anlayabilmek için fazlasıyla düşüncelerinde boğulmuştu.

Wooyoung sessizliği bozmadan önce, kitap masanın diğer tarafına kayıp San'ın koluna çarptı. "Oku şunu,okumayı da sana öğretemem." soğuk sesle söyledi San yanındaki kitaba bile bakmadan. "Yardıma ihtiyacın olursa söyle." küstah piç. Homurdandı Wooyoung isteksizce kitabı okurken.

San'a gözü takıldı. Güzeldi.Kitaba bakıp not çıkarırken, bir yandan da elindeki kalemin ucunu masaya vuruyordu. Aşağı bakarken gözlüğü kayıp düşüyor, burnunu çekip yukarı kaldırıyor, sonunda küçük bir iç çekmeyle vazgeçiyordu.Okula lens takıyor olmalı; Wooyoung önceden onu asla gözlükle görmemişti. Beğendi.

Alnına yediği fiskeyle düşüncelerinden sıyrıldı. "Bir fotoğrafını çek istersen, daha uzun sürecek gibi."
ç/n:daha uzun sürecek derken aslında deyim kullanlyor.Uzun süre dik dik baktıktan ve ya incelendikten sonra kullanılan ironik bir şekilde denilen cümle.

Wooyoung gözlerini devirdi iğrenirmiş gibi dururken. "Şaka anlayışına hayranım." ironiyle söyledi.San kahkaha patlattı Wooyoungla konuşurken ilgisiz gibi davranırken. "Daha öğrenecek çok şeyin var demiştim. Oku."
Oh, senden nefret ediyorum,Choi San."

Lucifer| woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin