Son konuşmalarından bu yana San ve Wooyoung arasında birtakım şeyler değişmişti.Hala arkadaş değillerdi, ama aralarındaki gerginlik kalmış, ikisinin de karın ağrıtan türden bakışlarından rahat nefes alabilecekleri evreye geçmişlerdi.
Espirili kavgaları kalıyor, iletişimlerinin büyük kısmını kaplıyordu.Bazen laf soksalar da aralarındaki kaçıp-kovalama oyununun ikisi üzerinde farklı bir etkisi vardı ve bitmesini istemiyorlardı.Çocukça davranışlar olmasına rağmen ikisi de birbirinin yanında rahat hissediyor, söylenen kırıcı sözlerin ciddi olmadığını biliyorlardı.
Kişisel olarakta, hayatları iyiye gidiyordu. San'ın gözlerinde artık bir parıldama vardı.Diğerleri farketmese de Wooyoung, ondaki sıcaklığı hissetmişti.Gözlerindeki yıldızları gördüğünde içindeki kıpırdamaya engel olamıyordu.Sıcaklığı onu dünyadaki en yumşak battaniye gibi sarıyor, huzur veriyordu.San'ın sadece ona bakarken gözünün parlaması özel hissettiriyordu.
Wooyoung'un sesini duydu. Tüm koridora yayılan güzel gülüşünü duyması onun da soğuk tavrını kenara koyup, Wooyoung'a katılıp gülmek istemesine sebep oluyordu.San, Wooyoung'un verdiği huzurun içinde erimiş gibiydi.Belki bir gün. Aklı, Wooyoung'un ona hissettirdiklerinin kısa süreceğini bilse de karşı koyamıyordu.Kim böyle bir gülüş için hayatından vazgeçmezdi ki?
Görüşmeleri sadece biyoloji sınfında ve sakin kütüphanelerle kısıtlanıyordu.Bir de koridorda yan yana geçişler ve San'ın oturma odasında paylaşılan gülümsemelerle.İkisi de daha fazlasını istiyor ama kabullenmeyi reddediyordu.İnatları yüzünden adım atmıyor, sadece ders işleme saatleri ile çerçiveleniyor, ve başka bir şey olmayacağını biliyorlardı.Ta ki, o ana kadar...
"San da bizimle oturuyor!" Seonghwa kafeteryaya giriş yaparken çocuklara duyurdu.San'ı zorla getirmiş gibi koluna girmişti.San'ın yüzünde Seonghwa'nın keskin davranışlarından kaynaklanan sahte ilgisizlikle maskelenmiş sinir vardı.Wooyoung ve Seonghwa arasındaki boş sandalyeyi çekip oturdu.Beden diline hakim olamıyordu.
Seonghwa sandalyesini San'a yakınlaştırsa da San kendini uzağa çekti, üstüne toplanan dikkatten rahatsız olmuştu.Wooyoung tısladı, Seonghwa'nın San'a karşı davranışlarından rahatsız olmuştu.Başını kaldırdığında masanın farklı yerlerinden ona dikilen bakışlardan pişmanlık duyduğunu farketti.
Kafeteryadaki tartışmalarından birkaç hafta geçmesine rağmen, gerginlik devam ediyordu.Wooyoung da eskisi kadar gergindi ama bu sefer San'a gitmesi için ters bakışlar atmıyordu.Sadece yemeğiyle oynuyor, kimsenin bilmediğine şükrettiği başka bir sebepten sinir krizleri geçiriyordu.Seonghwa'nın yanında oturan Hongjoong da rahatsız olmuş gibiydi.Yeosang'ın yüzünde San'ın varlığından kaynaklanan gergin bir gülümseme vardı.Yunho ise en kibar halini takınmaya çalışıyordu. Diğer ikisi, Mingi ve Jongho çocuğun gelişinin sorundan başka şeye sebep olmayacağını düşünerek mesafeli davranıyordu.
Masadaki gerginlik çok yüksekti.San hakkındaki söylentiler gerçeği yansıtmıyordu.Hepsi transfer olduğu ilk hafta başklamıştı.İnsanlar onun farklı olduğunu düşünmüştü.Ama bazen sessiz,bazen enerjik hareketleri herkesin gözünde onu dengesiz yapmıştı.Daha sonra transfer sebebinin büyük bir kavga olduğu söylenmişti. Onun sebep olduğu bir kavga.Bir ekim gününe kadar birkaç kişi bu hikayeye gerçekten inanmıştı.Okulun yakınında San tarafından yapılan bir kavga.Gergin ama duygusal bir olaydı, çünkü San kızınca ağlıyor gibi görünürdü.
Kavga için bir sebep olmuyordu, genelde insanlar kendilerinden hikayeler uyduruyordu.Artık herkes San'ın kavgacı biri olduğu gerçeğine kendini inandırmıştı.Ama gerçek, öğrencilerden birinin San'ın gerçekten sevdiği insanı aşağılaması ve zarar vermesi sonucu çıkan kavgaydı. Tabi ki, San çocukla kavga ettiği için kimsenin ona inanmayacağını biliyordu.Bu yüzden başka bir kavga çıkarmaya ve sarsılmış imajını daha da lekelemeye niyeti yoktu.
San tüm bunları düşünürken oturduğu masanın tüm aurasını nasıl değiştiğini farketti.
"Peki Seonghwa'yla nasıl tanışıyorsunuz?" Yeosang yüzünde küçük bir gülümsemeyle sordu.Düşüncelerinden ayrılıp cevapladı San. "Aslında tanışmıyoruz. İlkokulda birlikte okumuştuk, ve şimdilerde de yeniden iletişime geçtik,hepsi bu." Tanrım, bir insan nasıl bu kadar salak olabilirdi? Herkes doğru olup olmadığından emin olmak için Seonghwa'ya döndü.
"San, sen neden bir şeyler almadın yemek için?" Seonghwa buz gibi atmosferi adeta kırmaya çalışıyormuş gibi sordu.San önüne baktı ve gerçekten yemek almadığını farketti.Dikkatli biri olmasa da, fazlasıyla aç insandı ve bunu Wooyoung ve Seonghwa bildiğinden ötürü onlar için de şoke edici bir durumdu. "Sanırım unuttum." San durumu toparlamaya çalıştı kendisi de yemek almayı nasıl unuttuğunu düşünürken.
"Artık yiyemezsin galiba." Seonghwa anne edasıyla dedi.Kafeteryaya göz gezdirince açgözlü öğrencilerin herşeyi silip süpürdüğünü gördü. "Evet, yiyecek bir şey kal-"
Sözü ağzına ıspanak tıkılmasıyla yarıda kaldı. "Bahane yok, benimkini ye." Seonghwa tabağını San'ın önüne çekti ve keskin bakışlar attı.Seonghwa'nın bakışlarından sonra San kavga yeri olmadığına karar verdi.Ayrıca kim bedava yemeği geri çevirirdi ki? Başıyla teşekkür edip, garip bir muhabbete girmemek için yemeğine odaklandı.
Wooyoungsa San'ı hayranlıkla izliyordu.San ne yapsa ona çekici geliyordu.Aşktan değildi, sadece hayrandı.Kim onu suçlayabilirdi ki? San gün geçtikçe daha da gözalıcı oluyordu.Başını indirip yemeğini yedi. Kırmızı saçının arasından siyah tutamlar yüzüne düşüyor,görüşünü bozup gözünü kısmasına sebep oluyordu.Yemeği ağzına götürünce yanakları doluyor, ayıcığı andırıyordu.Wooyoung'un sarılıp sonsuza kadar yanında saklamak isteyeceği bir ayıcık.
Ama bir şeyler doğru gitmiyordu. Seonghwa'nın sert hareketleri Wooyoung'un midesinde kramplar oluşturuyordu.Yerini bile tam bilemediği hoşnutsuz bir acıydı.Ama bir daha tatmak istemeyeceği bir acı olduğundan emindi.
