Son ders. Bioloji. İşe yaramazlığın somut örneği, en azından Wooyoung öyle düşünüyordu. Peki gerçek dünyada denklemleri ne zaman çözeceğim? Buna son vermesi gerekiyordu. Gün içinde hiç bir şey yapmamasına rağmen oldukça dramatik davranıyordu. Aklı beş karış havadaydı ve diğer derslerden bir farkı olmayacağı gibi bu derste de öğretmenin sözleri bir kulağından girip, diğerinden çıkacaktı. Ayakları ağır bedenini merdivenlere taşıyamayacakmış gibi hiss ediyordu. Yine de, isteksizce eski kafalı öğretmeninin sınıfiçi kaos olmaması için öğrencileri oturma planına uygun yerleştirmesini bekledi.
Öğrencilerin etrafını sarmasıyla, Wooyoung içinde anksiyetesinin kırıntılarını hissetti. Tüm yakın arkadaşları başkasıyla eşleştirilmişti ve geri kalanlar seçildikleri kişiyle yılın geri kalanını birlikte geçirmeliydi. Öğretmen listeyi okudukça tanıdık isimler birer birer kayboluyordu.
Dört. Geriye dört kişi kalmıştı."Choi San" öğretmen yüksek sesle söyledi sıralardan birini göstererek. Sadece iki sıra kalmıştı ve artık eşinden kaçış yoktu. Onunla eşleşecek kişi için üzülüyorum. "Jung Wooyoung" öğretmen San'ın yanındakı boş sırayı işaret ederek söyledi. Siktir. Bu kadar insan arasından neden o? Neden en nefret ettiği çocuk?Neden sessiz ezik öğrenci? Neden? Şeytanın vücut kazandığı insanla yan yana oturacağı için öfkeyle karışık hayal kırıklığıyla donup kaldı. Öğretmene bakış atarak, sırayı çekti, iğrenir bi tavırla kendini oturacağı yere attı ve kollarını öfke krizi geçiren küçük bir çocuk gibi birleştirdi. Bu San'ı eğlendirmiş olmalıydı, fazlasıyla.
"Sakin ol, Jung. Kan damarını patlatacak gibisin." kıkırdadı, belli ki huysuz çocuğun hareketleri onu eğlendirmişti. Wooyoungun şaşırdığı şey ise San'ın onunla konuşuyor olmasıydı, ve ya herkesin. San'ın konuşması doğada bir tutulma yaşanması kadar nadir bir olaydı. Sesi, tuhaf oluşuna katkıda bulunmuştu gibi görünüyordu, öteki dünyadan gelen bir güzelliğe sahipti. San'ın yumşak sesini güzel bulmasına rağmen, Wooyoung için hiçbir şey değişmemişti ve bunu gizlemiyordu.
"Benimle mi konuşuyordun?" sordu sanki bir cinayete şahit olmuşcasına. San'ın mutlu yüz ifadesi anında eski taş gibi soğuk haline geri döndü:"evet,ve durmayacağım. Artık eşleştik ve bazı insanlar dersi geçmek istiyor." ses tonu Wooyoungu hedef almışcasına iğneleyiciydi. Notlarının yıllardır yerlerde sürünen Wooyoungun notları gibi aşağı düşmesine izin vermeyeceğini ima ediyordu. Buna rağmen, Wooyoung umursamadı."Ders çalışmak zorunda olacağıma inanamıyorum, hem de seninle" mızmızlandı eşleşmeden mutlu olmadığını belli ederek. "Kes artık,Woo. İstesen de istemesen de bu işte birlikteyiz".
Öğretmen ise birkaç öğrencinin oturma şeklinden şikayet etmesine aldırmadan, ders işliyordu. Başlangıç ders planını değişmek yerine, sessizce tahtaya bir şeyler yazıyor, bazen tahtaya vuruş sesini yükseltiyor ve öğrencilere birbiriyle iyi geçinmeli olduklarını söylüyordu. Wooyoung yapacak daha iyi bir şeyi olmadığı ve yeni sıra arkadaşı yüzünden tüm yılı çalışmak zorunda olacağını bilerek soruları kağıdına geçirmeye başladı.
Çalışırken onu izleyen bir çift göz olduğunu düşünmeden edemiyordu. Kopya mı çekiyor? Bu his ona yabancıydı ve sevmemişti.Sonunda sıra arkadaşından küçük kıkırdama duyduğunda patladı."Komik olan ne?"aralarındaki sessizliği bozdu.San bir anlık boşluğa düştü ama Wooyoung farketmeden önceki konumuna geri döndü."Hiçbir şey, sadece soruları yanlış yapıyorsun. Dikkat etmiyorsun bile." Wooyoung rahatsız oldu. "Ha? hayır, seni aptal! Hepsi doğru çünkü hesap makinesinde kontrol ettim."
San, bunu duyar duymaz kahkaha patlattı. "Pekala, haklısın ama yanlış denklemle yazıyorsun.Hız eşittir zaman çarpı mesafe denklemiyle yapmalısın.Ne tür bir aptalsın?" dedi San şaşkın Wooyoungun bilgisizliğine gülerken. "Ha?" kağıdına baktı, neyi yanlış yaptığını ve ya cevabının San'ınkinden tamamen farklı olduğunu bile bilmiyorken."Bak, böyle yapman gerek." söyledi cevabı düzeltmek için Wooyoung'a taraf eğilirken. Neden bana yardım ediyor? Başını biraz daha diğer tarafa çevirse, burnunun San'ın yanağına dokunacağını farketti. Neden bu kadar yakın?
Dinlerken, kendini San'ın sesinde kaybolmuş buldu.Yumşak bir ses tonu vardı ama söyledikleri açıkça anlaşılıyordu. Ses tonu Mingi'ninki kadar derin ve büyüleyici değildi ama onunki kadar yüksek ve mutluydu. Yatıştırıcıydı. Artık yakınlık dereceleri de onu rahatsız etmiyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse, bir kaç dakikadır yakınında olmasına rağmen, San'ın sıcaklığında rahatlık bulmuş gibiydi. San'ın gizemli ve yalnız olmasının sebebinin kimsenin onunla yakından tanıyacak kadar konuşmadığı olduğunu farketti.
Ne? Kendine gel,Wooyoung! Ondan nefret ediyorsun, kötü birisi. Kafasını sallayarak gerçekliğe geri döndüğünde, San'ın hala tahtadaki soruları ona anlattığını ve dinlemediği için suçlu hissettiğini farketti. "Ve böyle sonuç alınıyor, anladın mı?" Wooyounga baktı. Belli ki, daha şimdi aralarındakı mesafenin farkına varmıştı. Küçük bir donukluktan sonra, kendi yerine geçti, kızardı ve zilin çalmasını bekledi. Hemen eşyalarını toplayıp çıkmadan Wooyoung'a bir saat içinde kütüphanede olmasını söyledi.
Wooyoung sadece kafasını sallayabildi. Neden San ona iyi davranıyordu?Bu da neyin nesiydi böyle? Bu Wooyoung'un kütüphaneye gidince daha kaba davranacağına karar verdiği andı.