Uyurken uyandırılmak asla güzel bir fikir olmamıştı.Özellikle de, Choi San uyurken.Uyumak San'ın hobisiydi.O yüzden uyandırılınca asla iyi bir ruh halinde olmazdı.Birkaç gündür düzenli uyuyamamasıysa durumu daha da çekilmez yapmıştı.
İçerlemiş bir halde, kendine aynada bakmaya ve ya saçını düzeltmeye bile tenezzül etmeden merdivenlerden indi.Uykusundan uyandıran kişiye dersini vermek için aşağı iniyordu. Ama uykulu gözleri, dağınık saçlarıyla ön kapıyı ararken görünüşü bunun aksini söylüyordu.Soğuk elleri kapı kulpunu kavradığında, aptal ders partneriyle karşılaştı; Jung Wooyoung.
Açıkçası, San dağınık halinden utanmıştı.Wooyoung grafiti desenli tişörtünü siyah pantolonunun içine tıkmış, üstüneyse küçük süveter atarak çaba sarfetmiş görünüyordu.Kendisine yakışan gözlüklerini de takmayı ihmal etmemişti.Bu rahat ama şık ve San'ın nefesini kesmeye yeten bir görünümdü.Diğerinin bukadar özen göstermesi San'ı suçlu hissettirmişti.Üstündeki siyah kapüşonlu ve aynı renkteki eşofmanlarıyla saçı uyuyordu ama dağınıktı üstelik dersi de tamamen unutmuştu.
"Çekil, içeri gireceğim."
Wooyoung San'ı kenara iterek içeri girdi.Evde göze batacak bir şey yoktu ama güzeldi.Duvarlar ışıklandırmaya ve atmosfere uyması için krem rengine boyanmıştı.Boyalı duvarlara asılmış çeşitli aile fotoğrafları ve elle çekilen resimler uzaktan küçük noktalar gibi duruyordu.Fotoğraflara bakarken, gözü birkaç yıl önceki okul üniformalı ve ailesiyle birlikte oturan San'a takıldı.Ders işleyecekleri oturma odasını dikizlerken tahta sandalyelerdün birinde oturan Siyam kedisini gördü.Delici bakışları San'ınkini hatırlatıyordu.
"Pekala, otur istersen, ona çekilmesini söyleyebilirsin de." belli-belirsiz kediyi işaret ederek mırıldandı. Wooyoung San'ın yorgunluğunu sesinden anlayabiliyordu.Herzamanki sesinden çok farklıydı.Yumşak ve titrekti.Derindi.Sakin nehirler gibi akışkandı, yağmurlu günde kırsalda koşmak gibi huzurvericiydi, kimsenin karşı koyamayacağı bir melankoliydi. Wooyoung'un bile.
Gözünün önüne düşen saçlarını parmaklarıyla geri taradı ve kedinin yanına oturdu. Wooyoung hep köpek seven taraf olmuştu.San da yanına yerleşti ve ders kitaplarını çıkardılar.
"Pekala, ayrımsal dağıtma ile ilgili ne biliyorsun?" San sordu, şimdiden Wooyoung'un bıkkınlığını farketmişti.Wooyoung 'bilmiyorum' anlamında omuz silkti.
"Bak şimdi, bu sütunda işlemler oluyor, sanırım, onları işlemden geçirip ayırıyorsun."açıklamasının ne kadar kötü olduğunu umursamadan gururla anlattı.
"Tanrım, sandığımdan daha kötüsün." San hayal kırıklığı içerisinde sandalyesinde arkaya yaslandı.Adım adım işlemleri anlatmaya başladı.Sinirlenip Wooyoung'a vurmamaya çalışıyordu.Ama kendisinin de morali bozukken bunu yapmak yeterince zordu.Sadece Wooyoung'un dinlemediği zamanlarda sesini yükseltmekle yetiniyordu. İşe yaramışa benziyordu.
Sonunda,Wooyoung dersi anladı ve işlemeye başladılar.Sessizlik hakimdi.Odadaki tek ses kalemin kağıda mürekkebini dökme sesi ve San'ın kucağında dinlenen kedinin ara sıra miyavlamasıydı. San ders arkadaşının arada merak ve hayranlıkla attığı bakışları farketmemiş değildi. Ama bakarsa Wooyoung'un başka tarafa bakacağını biliyordu.
Wooyoung'un bakışlarından ve dikkatsizliğinden sıkılıp ona bakmaya başladı. "Bana gözünü dikmende bir sebep var mı, yoksa göz kırpmayı mı unuttun?" moralinin bozukluğu gün yüzüne çıkıyordu.Dediklerinin ardından ona sesini yükselttiği ve konuşma tarzı için sarılıp özür dilemek istedi ama hiçbir şey yapmamanın daha doğru olacağına karar verdi.
Wooyoung boş boş baktıktan sonra toparladı. "Bir sorum var, ama nasıl soracağımı bilmiyorum." Konuşma biçiminden, San ona inanmayı seçti.
"Sor bakalım."artık yumşamıştı.Sinirli tavrı doğru bir davranış değildi, özellikle de böyle zamanlar için. Wooyoung dudağını ısırarak etrafa bakındı, soracak soru arıyormuşcasına."Benden nefret ediyor musun?" uzun bir sessizliğin ardından ağzından çıkan kelimeler San için baraj kapaklarını açıp sel sularının herşeyi götürmesi gibiydi.Bunu beklemiyordu, donmuştu.Özellikle de Jung Wooyoung'dan.
"Hayır," ses tonu Wooyoung'u rahatlatmıştı. "kesinlikle arkadaşım değilsin, ama senden nefret etmiyorum." ağzını açıyordu ki, San ondan önce davrandı.
"Peki sen? Arkamdan benden ne kadar nefret ettiğini konuşan sendin."
"Nasıl bil-"
"Herkes bunu konuşuyor, Jung. Ayrıca sır tutmakta iyi değilsin."San kıkırdadı. Sonunda morali yerine gelmişti. Ne cevap vereceğini merak eden gözlerle Wooyoung'a baktı.
"Artık etmiyorum. Sana artık nefret edebileceğimi sanmıyorum."
San'ın yüzüne bir gülümseme yerleşti, pencereden artık battığı görünen güneşten daha çok odayı parlatacak türden.Wooyoung da gülümsedi.
senden nefret etmiyorum. Asla edemem.
