Küçük gölün önünde durdu genç ikili. Saat gece yarısını çoktan geçmişti ve göl kenarında uçuşan yusufçukların sesi dışında hiç ses yoktu etrafta. Seonghwa kendini yere attı ve derin bir nefes alıp "Yoruldum..." diyebildi sadece.
Sırtını bir ağacın gövdesine yasladı ve hongjoong'un yanına oturmasını bekledi. Hongjong da onunla beraber oturdu çimlerin üstüne. Lakin siyah saçlı, birden aklına gelen şey ile doğruldu ve tüm bedenini mavi saçlı gence çevirdi.
"Beni nereye götüreceksin?"
Zihninde dolup taşan merakı sesine yansımıştı siyah saçlının. Hongjoong toprak rengi, eski pelerinin kapüşonunu çıkardı ve eldivenli elleri ile mavi saçlarını karıştırdı.
"Wonderland'e."
"Orası da neresi?"
"Şimdi gideceğimiz yer."
"Ah, hadi ama! Bana oranın nasıl bir yer olduğundan bahsetmelisin!"
Hongjoong bıkkın bir şekilde nefes verdi ve "Oraya gidince zaten göreceksin seonghwa-yah!" Diye çıkıştı. Seonghwa homurdanarak önüne dönüp kollarını birbirine bağladığında hongjoong onun hevesini kırdığını anlamıştı.
"Üzgünüm..." Diyebildi sadece. Sonra da eldivenlerini çıkardı ve dirseklerini dizlerine yaslayıp iç çekti. Başını çevirip seonghwa'ya baktığında, seonghwa da ona bakıyordu. Gözleri birbiriyle kesiştiğinde siyah saçlı olan boğazını temizledi ve göz bebeklerini telaşla başka bir yere çekti.
"Bir şey daha sorabilir miyim?"
Seonghwa'nın meraklı ama fısıltı gibi çıkan sesi ile hongjoong hafifçe tebessüm etti. "Sor~" dedi güven veren bir sesle. Seonghwa kollarını çözdü ve ellerine kucağına bırakıp hafifçe dudaklarını büzdü. Söze nasıl başlayacağını bilmiyordu, ancak merakına yenik düşmüştü bir kere...
"Neden eldiven takıyorsun?..."
Hongjoong utana sıkıla konuşan ve parmaklarıyla oynayan gence baktı. Zihnine dolan sahneler ile yüzüne buruk bir tebessüm yerleşti yavaşça. "Korkuyorum çünkü..." Dedi. "Eskiden yaptığım gibi birilerine zarar vermekten korkuyorum."
Seonghwa afallamıştı. Nasıl birine zarar verebileceğini tahmin etmeye çalışıyordu. Alt dudağı dişleri arasında eziyet çekiyordu. Hongjoong'un buruk tebessümünden kaynaklı olan utancı sanki omuzlarına daha da yük oluyordu gencin. Belki de bilmeden üzmüştü onu...
"İşimi sağlama almak için takıyorum. Yoksa bende meraklı değilim bu eldivenlere. Tek iyi yanı, sevdiklerime korkmadan sarılabiliyorum..."
Gülümsemesi büyüdü mavi saçlı çocuğun. Dudakları hafif kurumuş görünüyordu. Pembe dili ile dudaklarını hafifçe ıslattı ve iç çekip öne doğruldu. Eldivenlerini hızla eline geçirdiğinde seonghwa kendi ellerine baktı. Gözleri doldu bir an. klına alev alev yanan anıları ve acı çığlıklar geldiğinde sıkıca gözlerini kapattı. Hongjoong'un sesini anca duyabilmişti.
"Seonghwa? Bir sorun mu var?" dedi yumuşak sesiyle. Bu sırada biraz daha yaklaşmıştı siyah saçlı olana. Seonghwa hafif kızarmış gözlerini kaçırarak "O eldivenleri n-nerede bulabilirim? Ben...Ben de artık etrafıma zarar vermek istemiyorum..." dedi.
Titreyen sesi işitildiğinde hongjoong burukça gülümsedi. siyah eldivenli elini yavaşça ona uzattı ve "Elini bana ver." dedi. Seonghwa kararsızlıkla bir ona bir kendi eline bakıyordu. "Hadi ama, buraya gelirken benim elimi neredeyse hiç bırakmadın seonghwa-yah. Ve bana zarar vermedin, bunu sen de fark etmedin mi?"
Siyah saçlı genç derin bir nefes verdi, gözlerini sıkıca kapattı ve ellerini hongjoong'un eliyle birleştirdi. Ufak bir soğukluk hissetti ellerinde. Açmak istemiyordu gözlerini, korkuları çığ misali büyüyor ve ona asla yardımcı olmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wonderland || Seongjoong
FanfictionDünya ile tek bir bağlantısı olan cesaret nehri lethe'yi geçebilenler ve vicdanının parlattığı sarı yosunları takip edebilenler bulabilir Wonderland'i... [Ana Ship: Seongjoong] ©Rigel🌠