|| Eleven ||

69 16 43
                                    

"Bebek elimde! Ne yapacağım?!"

Genç adam elindeki bebeğin uçuşan mavi saçlarına ve parıldayan gözlerine bakıp korkuyla iç çekti. O daha masum bir bebekti, damarlarında kötü kralın kanı aksa dahi, her şeyden bihaberdi. Onu öldüremezdi...

"Onu öldürmek zorundasın! Soyun devam etmesine izin veremeyiz!"

"Benden onu öldürmemi nasıl istersin?! O daha masum bir bebek. Neyin ne olduğunu bile bilmiyor onu nasıl kötü bilmeye çalışı-"

"Sana ne diyorsam onu yap Dejun! Unutma ki onun babası hansol'un ölümüne sebep olmuştu!"

Genç adamın aklına gelen korkunç anılarla gözleri dolmuş ve tekrardan bakışlarını bebeğe çevirmişti. Başka çaresi yoktu galiba...

Hızla oradan uzaklaştı, koştu, koştu, ve sonunda bir nehrin kenarına vardı. Etrafta küçük su perileri ve uçuşan yusufçuklar dışında kimse yoktu. Savaşın sesi bu nehire kadar ulaşmıyordu, bu yüzden dingin bir yerdi.

Genç bir bebeğe baktı, bir de nehire...

"Çok...ç-çok özür dilerim küçük dostum..."

Sesi titredi, gözyaşları teker teker akmaya başladı. Bebek yavaşça elini ona uzatıp çenesine dokunduğundaysa artık halatlar kopmuştu. Hıçkırıklar içinde bebeğe sardı kollarını. Bebek sakin mırıltılar çıkarırken dejun sanki yeniden doğmuş gibi hissediyordu. Onun ölmesine izin veremezdi...

Bu yüzden nehirin karşı tarafına geçmeye karar verdi. Ancak hiddetle dalgalanan akıntılı nehir bu işi baya zora sokacaktı.

Bebeğe sıkıca sarıldı ve suya atladı genç adam. Akıntı bedenine her darbe indirdiğinde daha çok acıyla inliyor ancak asla pes etmiyordu.
Sonunda nehrin diğer tarafına ulaştığında, kundaktaki bebeği kıyıya itti ve dinlenmek için biraz orda kaldı.

Ancak nehir birden sert bir darbe indirdiğinde, genç adam dengesini kaybederek akıntı içinde kayboldu.
Kralın çocuğu ise hıçkırıklarla ağlayarak bulunmayı bekledi...
____

"HAYIR!"

Bir anda uykusundan uyandı mavi saçlı genç. Düzensiz nefesleri desibelini iyice arttırırken ellerini yüzüne götürüp sıvazladı ve saçlarını geriye attı.

Bu sırada diğerleri uyanmış ve endişeyle ve kendilerini mavi saçlı gencin yanında bulmuşlardı.
Seonghwa korkuyla kollarını hongjoong'a sarıp "İyi misin ?!" Dedi endişeyle. Hongjoong derin nefeslerini düzenleyebilmek için başını seonghwa'nın omzuna yasladı ve gözlerini kapattı.

"Hyung, yine kâbus mu gördün?"

San'ın sorusuyla herkes daha çok hongjoong'a odaklandığında hongjoong başını kaldırmış ve "Ben iyiyim, kâbus gördüm sadece...gidin uyuyun. Yarın meditasyon dersi için uykunuzu iyi almalısınız." Demişti. Bu durumda bile diğerlerini düşünmesi, açıkçası seonghwa'yı sinirlendirmişti.

"Ama hyung biz-"

"Woo, san ile uyumaya devam edin. Ben buradayım tamam mı?"

Wooyoung başını sallayıp siyah saçlı büyüğüne baktığında; seonghwa güven verircesine tebessüm etti ve onları yataklarına geri gönderdi.

"Bana ne gördüğünü anlatmak ister misin?"

Hongjoong'un gördükleri tekrardan aklına doluşmaya başladığında gözleri doldu ve başını iyice seonghwa'nın boynuna yerleştirip boğuk sesiyle "Hayır..." Dedi.

Seonghwa kollarını sıkılaştırıp iyice kucağına hapsetti mavi saçlı olanı. Hoş kokan saçlarını kokladı ve ciğerlerinin bayram etmesini sağladı. "Uyumalısın hongjoong-ah~" dedi şefkatle.

"Uyumak istemiyorum..."

"Uyumazsan yarın ki ders senin için çok zor olur biliyorsun bunu."

Hongjoong kucağında duran kollarını seonghwa'nın boynuna sarıp "Lütfen...beni oraya gönderme. Tekrar aynı şeyi görmek istemiyorum." Diye sızlandı. Küçük bir çocuktan farkı yoktu güzel hongjoong'un. Hal böyleyken seonghwa'nın anaç yapısı da ortaya daha çok çıkıyordu.

"Tamam~ seni oraya göndermeyeceğim ama uyuman şartı ile."

Ardından hafifçe kıkırdayıp artık tamamen kucağında oturan genci tamamen kucakladı ve ayağa kalktı siyah saçlı genç.

Yavaşça hongjoong ile birlikte kendi yatağına oturdu, sonra da yavaşça yatağa doğru yatıp hongjoong'u yanına yatırdı

"Ben kâbuslarımla boğuşurken sen bana hep sarılıyordun. Sanırım, ödeşme vakti hm?"

Hongjoong parıldayan mavi gözleriyle seonghwa'ya bakarken hafifçe tebessüm etmiş ve başını tekrardan boynuna gömüp "Aptal~" diye fısıldamıştı. Bu his de neydi böyle?..

Seonghwa buraya geleli 1,5 aydan fazla oluyordu. Ancak onu henüz tam tanımış değildi. Yine de aralarındaki bu güçlü çekim neyin nesiydi diye düşünmeden duramıyordu kim hongjoong.
Ya önceden yaşayıp aylarca atlatamadığı şeyleri tekrardan yaşarsa? O zaman elinden kim tutacaktı? Kim onu destekleyip ayağa kaldıracaktı? Meçhul...

Yine de kendisini daha önce hiç olmadığı kadar güvende hissediyordu. Seonghwa'nın sıcacık, bedenini sarıp sarmalayan kollar ona ev; derin ve huzur dolu fısıltılar ninni gibi geliyordu gence.
Hep böyle olacak mıydı? Umarım...

"Uyu hadi, ben buradayım tamam mı?~"

Seonghwa'nın fısıltısı ile hongjoong daha fazla dayanamamış ve gözlerini usulca kapayıp kendini uykunun kollarına teslim etmişti...

✨✨✨

Bölümün çok kısa olduğunu biliyorum,
bunun için özür dilerim.
Ama hikayenin tam olarak kaosuna
henüz girmek istemiyorum.
Her şeyi yavaş yavaş size aktarmak istiyorum.
Umarım bölümü beğenmişsinizdir~ 
Haftaya görüşürüzz~~

-Rigel

Wonderland || Seongjoong Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin