XVII. İtiraflar

2K 129 48
                                    

“Baekhyun”

Kendisine seslenen esmer alfaya doğru döndü. Güneş doğar doğmaz akşam doğacak olan çocuğunun şerefine verilecek ziyafet şöleninin hazırlıkları yapılıyordu. Bu yüzden tek kalmaması için Jongin kapının önünde birkaç kişi görevlendirmişti.

“Bir ihtiyacın olursa söyle olur mu?”

Başını salladı. Esmer alfa ise tam kapıyı açacakken Baekhyun’a döndü.

“Seninle belki iyi bir şekilde tanışmadık. Chanyeol ile ilişkiniz bir zorunlulukla başladı, bunu da biliyorum. Ama bu senden hiç haz etmediğim anlamına gelmez.”

Boğazını temizledi ve devam etti.

“Sehun kadar olmasa da beni de bir dostun, arkadaşın hatta istersen bir kardeşin olarak görebilirsin.”

Sarı saçlı beden başını salladı ve içten bir gülümseme sundu.

“Bu arada biliyor musun? Chanyeol sinirli iken ya da üzgün iken yalnız kalır ve kimseyi yanında istemez. Bunu başaran ilk kişi sensin...”

“...Sana değer veriyor Baekhyun. Yoksa asla yanında kalmasına izin vermezdi. Hele de babasını kaybetmişken.”

Duyduğu şeyler ile kalbinin hızlandığını hissetti. Bir şeyler söylemek istese de o an dilinin ucuna hiçbir şey gelmedi.

“Aynı zamanda öyle olmasaydı, akşamki ziyafetin nedeni olan bebeğiniz de karnında olmazdı. Çünkü bebeği bırak, betaların adını duymaya bile tahammül edemez.”

Karşısındaki cevap vermese de kendisi konuşmaya devam etti.

“Chanyeol daha önce hiç aşık olmadı. Hatta sevginin ne demek olduğunu bile bilmiyor.”

“Bu duyguları yavaş yavaş seninle öğreniyor Baekhyun. O duygulara tamamen ulaşmasında ona yardımcı ol...”

~ ~ ~

Jongin gittikten sonra uzun süre düşündü. Chanyeol’un son zamanlarda kendisine karşı olan davranışlarını, ilk zamanki hâli ile şu zamanki hâlini...

Evcilleşmişti, daha doğrusu yabancı olduğu duyguları yeni yeni tatmaya başlıyordu. Jongin haklıydı. Fakat ya bebek için yapıyorsa bunu diye aklında geçirdi. Sonra da Jongin’in dedikleri tekrar aklına geldi.

Eğer gerçekten kendisinden nefret etseydi kendisini kıskanmazdı yine aynı şekilde kendisini bedenen bağlamazdı.

Peki ya kendisi ona karşı ne hissediyordu? Onun dokunuşlarından etkilendiği aşikârdı. Bunu inkar etmek gibi bir düşüncede değildi.

O her omeganın, betanın düşlerini süsleyen; alfaları da kıskandıran bir ihtişama sahipti. Yakışıklıydı, düzgün bir burnu, dolgun dudakları ve grilerinin anlam kazandığı büyük badem gözleri vardı. Uzundu, heybetli ve görkemli bir görünüşe sahipti. Soğuk bakışları, çatık kaşları ona ayrı bir hava katıyordu. Park Chanyeol alfa kelimesinin ağırlığını tam olarak üzerinde taşıyan bir alfaydı.

Suanna adını duyduğunda bile çıldıracak gibi olması, onun başkaları ile birlikte olma düşüncesi kanının kaynamasına neden oluyordu. Onu kıskanıyordu, bu dünyada hiçbir şeyi kıskanmadığı kadar onu kıskanıyordu.

Düşüncelerini zil sesi bozdu. Kapıyı gidip açtığında görmeyeli birkaç saat olsa bile özlediği grilere baktı.

“Şey sabah çıkarken anahtarımı unutmuşum da.”

“Önemli değil.”

Gözlerine bakmadan cevap vermişti. Çünkü emindi artık hislerinden. Ona karşı hoşlanmanın da ötesinde duygular besliyordu. Onu seviyordu.

Ateş-i Hecr »« ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin