XI. KarMakarışık

2K 130 85
                                    

İyice dibine giren küçük bedene baktı.

“...Şimdi de tutmayacaksın.”

Bu beta her anlamda nefret ettiği betalardan faklıydı. Hatta tanıdığı bütün omegalardan da. Bir şey demesine fırsat kalmadan ayak uçlarına yükselip ellerini omuzuna koyan beden kendisini öpmeye başladı.

Hiçbir şey düşünmedi. Düşünceler okyanusunda boğulmak da istemedi. Gözlerini kapattı ve ellerini küçük bedenin beline yerleştirdi. Kendisini tecrübesizliğine rağmen geçenkine oranla daha iyi bir şekilde öpmeye çalışan betanın dudaklarına karşılık verdi.

Göletin ortasında kendisi çıplak bir şekilde ve her tarafından müstehcenlik akan bu betayı yıllardır yağmura hasret bir çöl gibi susamışçasına öpüyordu. Öptüğü şekilli dudaklar kurak topraklarına yeniden can verip bitkilerini tekrar yeşertecek kudrete sahipti.

Alt dudağını iki dudağı arasına alıp emdiği betayı öpüşmeyi bozmadan geri geri gitmesine sebep olarak göletten çıkardı ve kendi ağacının altına yavaşça yatırdı.

Nefes nefese kaldığını anladığında dudaklardan sesli bir şekilde ayrılıp altındaki bedene baktı ve ormana herhangi bir canlının gelmemesi için feromonlarını en güçlü bir şekilde salmaya başladı.

Altındaki betanın kokusu cennetten bir parçaydı ve bu parça için günah işlemeye dünden razıydı.

Hiçbir şey söylemeden mavi gözlerin içine bakıp kiraz dudakları kaldığı yerden öpmeye devam etti. Daha da hırçın oldu daha da sert öptü günaha davet eden kırmızıya yüz tutmuş dudakları.

Bir kez daha koyu pembelerden ayrılıp sabırsız bir şekilde betanın ıslanmış kıyafetlerini çıkardı ve onu da kendisi gibi çıplak kalana dek eşitledi.

Kendisine baygın mavilerle bakan bedeni süzdü. Daha önce kimsede görmediği kıvrımlara sahip olan, şehvetten dolayı göğsü yavaşça inip kalkan, dolunayın aydınlattığı pürüzsüz beyaz tene doyamazcasına baktı.

Boynuna yaklaşıp herhangi bir noktayı kendine hedef edindi ve ince deriyi dudakları arasına alıp emdi. Altındaki bedenden gelen sesler kulağına daha önce hiç duymadığı melodi gibi geliyordu.

Köprücük kemiklerine uğradıktan sonra sağ meme ucuna önce dil darbesi attı sonra da dişleyip emdi. Sonra elleri ile ezdiği sol göğüs ucuna geçti ve orayı dudakları arasına çekip işkence etmeye devam etti. Betanın uzun süre ensesindeki mührünü okşayan elleri daha aşağıya indi ve tırnakları ile kürek kemiğini tırmalamaya başladı.

Göğüslerden ayrıldıktan sonra okyanuslara tekrar baktı. O da grilerine hiçbir şey demeden bakıyordu. Konuşmasalar dahi gözleri ile anlaşıyorlardı. İşaret ve orta parmaklarını altındaki bedenin gözlerinin içine baka baka dudaklarına götürdü ve diğeri bu komutu beklermişçesine küçük pembe mağarasını parmaklar için araladı.

Parmaklarını son derece becerilesi duran ıslak günahkâr kırmızılardan çekti ve bir süre altındaki manzara şölenini izledi. Sarı saçları dağılmış, kırmızı lekeler bırakmış olduğu sol göğüs ucunu iki parmağı ile sıkıştırmış, ay ışığına baygınca bakan, ağzı yarı aralık ve derince nefes alıp veren beden sınırlarını hiç olmadığı kadar zorluyordu.

Şimdiden kaya gibi sertti. Kendisine utanmazca sürtünen pürüzsüz bacaklar yüzünden patmalama noktasına gelmişti. Altındaki bedenin bacaklarını aşağıdan yukarıya doğru yavaşça okşadı ve ardından nazikçe ayırıp orta parmağını dar pembe delikten yavaşça içeri soktu. Sıcacıktı...

“Mmh”

İşaret parmağını da içine sokup birkaç gelgit ve makas hareketi yaptıktan sonra yeterince geniş olduğundan emin oldu. Onun bu sefer acı çekmesini istemiyordu, aksine en az kendisi kadar zevk almasını istiyordu.

Ateş-i Hecr »« ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin