Moonlight Sonata

118 13 2
                                    

"Seni daha çok tanımak istiyorum Taehyung" dedim, ay ışığının altında sahilde öylece yürürken. Deniz o kadar sakindi ki,nefes seslerimizi duyuyordum. Hiç dalga yoktu, resim gibi duruyordu adeta. Yürüdüğümüz yol karanlıktan olsa gerek, uçsuz bucaksız gibiydi. Tek ışık gökyüzündeki aya aitti.

Gece olmasına rağmen hava soğuk değildi. Siyah takım elbisesinin ceketini çıkarıp koluna asmış, beyaz gömleğinin üstteki düğmelerini açmıştı Taehyung. Ayaklarımız çıplak, bastığım her bir kum tanesini hissediyordum parmaklarımın arasında. İçim gıdıklanıyordu. Çok sevmiştim bu hissi.
İkimizin de bir elinde ayakkabıları,diğer ellerimiz ise birbirine kenetli bir şekilde öylece yürüyorduk.Sonra tuttuğu elime hafif bir güç uygulayıp sıktığını hissettim. Ellerimize baktım önce. Daha sonra başımı çevirip ona baktım. Karşıya bakıyordu. Yandan bile ne kadar güzel görünüyordu öyle. Dudaklarında minik bir gülümseme yakaladım. Bu beni de gülümsetti. Başını çevirip gözlerini buluşturdu benimkilerle.

Ay ışığı kıskanmalıydı diye düşündüm o anda. Öyle güzel parlıyordu ki gözleri, ay ışığı halt etmiş diyordum.

"Ne bilmek istiyorsun?" diye sordu, o ışıl ışıl galaksisinde kaybolmamı engelleyerek. Gözlerimi gökyüzüne diktim ve düşünür gibi yapıp konuştum.

"Bilmiyorum kendinden bahset işte. Mesela en sevdiğin renk ne? Ya da müziğe nasıl başladın?
Müziği bu kadar seviyordun neden başka bir meslek yapıyorsun?" arka arkaya sıraladığım sorular onun kahkaha atmasına sebep oldu. Gözlerimi hızla ona çevirdim. Hiç bir gülümsemesini kaçırmak istemiyordum. Hayrandım onun gülümsemesine.
"İstediğim sorudan başlayabilir miyim?" dedi kahkasını bitirir bitirmez. Ona komik gelen hızlı konuşmam olduğunu bildiğim halde  hiç sesimi çıkarmadım. Çünkü her ne sebepten olursa olsun, bana hep gülsün istiyordum. Başımla onayladım onu. Boğazını temizleyip yola bakarak konuşmaya başladı.

"Müziği seviyorum evet. Hobiydi benim için ilk başlarda, profesyonel olarak yapmayı düşünüyordum açıkçası. Ama küçüklüğümden beri Fransa'ya olan bir ilgim vardı. Annemle babamın da dikkatini çekmişti. Liseyi okumak için Fransa'ya gittim. Orası öyle bir yer ki Jungkook. Sokakları,şarkıları,havası, hatta dili bile. Fransızca konuşmak bence herkesin yapabileceği bir şey değil. Herkes o hissi veremez. Her dilin bir adabı vardır çünkü. Orada öğrendim konuşmayı. Çok zordu ama başardım. Sonra dönmedim oradan. Üniversiteyi de orada okudum. Fransa'ya bu kadar hayranken bana en uygun meslek öğretmenlik diye düşündüm. Başkalarına da göstermeliydim, öğretmeliydim bu büyüleyici ülkeyi. Sonra Fransız dili ve edebiyatı okuyup akademisyen oldum." Şiir okur gibi anlatıyordu kendi hayatını. Hayran hayran dinliyordum bende. Devam etmesi için hiç konuşmadım. Sanki araya girersem susacaktı. Bu anı bozmamak için sustum ve o da devam etti.

"En sevdiğim renk griydi. Sadece gri. Ama artık maviyi de seviyorum. Mavi ve gri. Birbirlerine çok yakışıyorlar" Sesli bir nefes çıktı dudaklarından. Gözleri beni buldu son cümlesinde. Anlamıştım gözlerindeki o parıtılardan, bakışından.  O griydi ben mavi. Yakışıyorduk. Biz birbirimize çok yakışıyorduk.

"Müziğe olan ilgim ise piyanoyla başladı. Babam çalardı ben dinlerdim. En sevdiğim hobiydi babamı çalarken dinlemek. Müziğe olan sevgim aslında piyano değil babam sayesinde oldu diyebiliriz. Hem çalıp hem söylemek istediğim dönemlerde eğitimler aldım. Ve gerisi geldi. Fransa'ya gidince işler değişti tabi."

O konuşurken ben hayal ediyordum. O zarif ellerin piyanonun tuşlarına nasıl bastığını düşünüyordum yalnızca.
"Piyano çaldığını bilmiyordum." dedim. Onun hakkında bilmediğim bir çok şey vardı. Her şeyi bilmek istiyordum. Onun hakkında her şeyi...
"Bir gün duymak isterim."diye ekledim. Gözleri beni buldu. Durduğumuzu bedenini bana döndürmesiyle anladım. Başını kaldırdı gökyüzüne doğru bakarak konuştu.

My Safe Place TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin