Evden çıktığımdan bu yana ne kadar yürüdüm bilmiyorum. Adımlarım o kadar emindi ki, sanki nereye gideceklerini biliyor gibiydiler. Fakat ben düşünemiyordum. Aklımda olan tek şey Taehyung'un da bana ihanet edip etmediğiydi. Bana neden yalan söylemişti?
Bana anlattığı hikâyeler birbirini tutmuyordu.
Bana ihanet etmedi diyerek iç sesimi bastırmaya çalışıyordum. Belki diyordum, belki bir sebebi vardır. Fakat lanet olsun bunun ne gibi bir sebebi olabilirdi?Bu yaşadığım duygu, sinir mi yoksa hayal kırıklığı mı emin değildim. Yalnızca çok huzursuz hissediyordum ve öğreneceğim şeylerin hoşuma gitmeyeceğini de biliyordum. Bir anda durdu adımlarım. Namsan kulesindeydim. Neden buraya geldiğimi bilmiyordum ama sorgulamıyordum da. Sanki biliyordum. Sanki koca bir hiçliğin içindeydim ama her şeyi biliyordum. Nasıl bir durumdu bu?
Her zaman oturduğum banka doğru adımlamaya başladım. Gecenin karanlığını aydınlatan gökyüzündeki ay ve yıldızlardan başka bir şey değildi. Fakat zifiri karanlık da değildi etraf. Tuhaftı ama bunu sorgulamak için doğru zaman değildi. En büyük korkum. İhanet. Evet, tekrar ihanete uğramış olmaktan deli gibi korkuyordum. Bir anda sesini işittiğim bedenin bana ihanet etmiş olma ihtimali beni deli gibi korkutuyordu. Arkama döndüm yavaş yavaş. Yine o şarkıyı söylüyordu. 'I don't know you'. Gözlerim doldu anında. Bir an önce konuşmak istiyordum ama sesinden de mahrum bırakmak istemiyordum kendimi. Derin bir nefes eşliğinde başımı hızla salladım iki yana. Sesi beni hipnoz ediyordu. Kendime geldiğim gibi biraz yüksek sesle haykırdım adını.
"Taehyung"
Durmadı. Şarkı söylemeye devam ediyordu. Tam olarak nerede olduğunu da bilmiyordum. Başımı bir sağa bir sola çevirip bakındım etrafa. Sesi her yerden geliyor gibiydi. Tekrar söyledim adını. Bu defa daha yüksek çıktı sesim.
"Taehyung!" Yine durmadı. Gözlerim yanıyordu. Hâlâ şarkı söylemeye devam ediyordu. Daha da yükselttim sesimi. "TAEHYUNG!!"
Yaşlar ardı ardına akmaya başlamıştı gözlerimden. Çünkü yine durmadı. Beni duymuyor muydu?
Yoksa duymak mı istemiyordu?
Bir hıçkırık kaçtı dudaklarımın arasından ağlamamla birlikte. Tekrar döküldü adı ağzımdan.
"Taehyung" bu defa öyle yorgun öyle kısık çıkmıştı ki sesim, ben bile zor duymuştum kendi sesimi.
Fakat durdu.
Şarkı söylemesi durdu.
Öyle bir sessizlik hâkimdi ki ortama kendi nefes sesimi duyuyordum. Daha sonra o da kesildi. Tuttum nefesimi. Sanki koskoca şehir sessizlik yemini etmiş gibi hiç bir yerden çıt çıkmıyordu. Nefesimi tutup etrafa bakınmaya başladım tekrar.Gördüm.
Siyah takım elbisesi, masmavi saçları ile bana doğru yürüyordu. Tam karşımdaydı. Başı öne eğik, hareketleri uyuşuk gibiydi.
Titrek bir nefes çektim içime. Yavaş yavaş bana doğru yürüyüşünü izledim. Belki saniyeydi belki de dakika. Fakat saatler gibi gelmişti bana. Aramızda bir iki adımlık mesafe kalana kadar yürüdü ve durdurdu adımlarını. Hâlâ bana bakmıyordu gözleri. Başı öne eğik öylece duruyordu karşımda.
"Taehyung" dedim bana bakması için. Oralı olmadı. Ellerimi kaldırıp yanaklarını kavradığım gibi kaldırdım başını. Sıcacıktı. Onun teni hep sıcaktı ve beni mayıştırıyordu. Fakat gözleri, gözleri tuhaftı. Bakışları farklıydı. Ben hariç her yerde dolaştı bakışları. En son bir yerde sabit kaldı. Tam kalbimin olduğu yere, sol göğsüme bakıyordu.
"Taehyung"dedim tekrar. Boynumu öne doğru uzatıp bakış açısına girmeye çalıştım. Başardımda. Gözleri şimdi gözlerimdeydi. Yorgun görünüyordu. Sanki günlerdir uyumamış gibi, göz kapakları ağır geliyordu gözlerine.
"Jungkook" diye fısıldadı adımı."Hatırladım" dedim tıpkı onun gibi fısıldayarak. O sessizlik hâkimdi hâlâ ortama.
"Seni hatırladım Taehyung." O yorgun bakan gözlerini kaçırdı benden. Umursamadan devam ettim kısık ses tonuyla.
"Jimin'in çocukluk arkadaşısın sen. O gün, o karanlıkta konuştuğum adam sendin "dedim. Dudakları kıvrıldı.
"S-sen"dedikten sonra duraksadım. Sesim titriyordu. Derin bir nefes alıp devam ettim. "Sen baban için gittin Fransa'ya. İlgin olduğu için değil." Dedim başımı iki yana sallarken.
"Fransız dili ve edebiyatı okumadın. İşletme okudun çünkü, babanın hayali bir kafe açmaktı. O öldükten sonra Fransa'da açtın kafeyi çünkü, tedavi olmak için gittiğinde baban orayı çok beğenmişti. Doğru değil mi? Bunları bana anlatan sendin değil mi Taehyung?"
Ben ondan bir cevap beklerken o kendi kendine mırıldanıyor gibiydi.
"Hatırlamamışsın "dedi.
"Hâlâ beni hatırlamamışsın" Öylece boşluğa bakıyor durmadan aynı şeyi tekrarlıyordu. "Hatırlamamışsın"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Safe Place Taekook
FanficElimi kaldırıp parmaklarımı göz çevresinde gezdirdim. "Çok güzel" diye bir fısıltı çıktı dudaklarımdan. Dudakları kıvrıldı. Parmaklarım rotasını değiştirip kıvrılan dudaklarına doğru gitti. Usulca dokundum parmak uçlarımla ve devam ettim fısıldama...