Bölüm 7: İtiraf

239 8 0
                                    

Antonia tam karşımızdaydı inanamıyordum. İstediğimiz siparişleri verdi. Sonra bana bakarak yarım ağız sırıttı.
"İstediğiniz başka bir şey var mı küçük hanımlar?"
Antonia'nın gerçek kimliğini ortaya çıkmasından korktum ve hemen gitsin diye bastıra bastıra 'Hayır, yok.' dedim. Bana göz kırparak yanımızdan uzaklaştı. Verilen siparişteki porsiyonlara ilk önce garipçe baktık sonra aç kalmamak için yemeye başladık. Etrafta duyulan çatal, bıçak, içkiye mahkum olmuş bardak sesleri o güzelim klasik müzikle birleşince adeta gürültü kirliliği oluşturuyordu. Bir süre yemek yiyerek sessiz kaldık. Katy'nin boğazına takılan yemekle beraber bu sessizlik kendi aramızda bozuldu. Katy eliyle yüzünü yelpazeleyerek öksürmeye devam etti. Öksürmeyi durdurduğunda bana sinirlice baktı.
"Ana içecekler nerde?!"
"Ne bağrıyorsun ya? Benim sorumluluğum mu?"
"Evet senin sorumluluğun çünkü sipariş bölümü sendeydi."
"Tamam Katy. Senle daha fazla tartışmayacağım."
Bu cümlemden sonra garsonu çağırmam bir oldu. Başka bir deyişle Antonia'yı.
"Heey garson!"
Antonia yavaş bir şekilde bana tekrar sırıtarak geliyordu.
"Buyrun hanfendi."
"İçki alabilir miyiz?"
Aynı şekilde Antonia'ca ona sırıttım. Bana buna karşılık şaşırmış bir yüz ifadesine büründü. Yanıma yaklaştı ve kulağıma,
"Senden bunu hiç beklemezdim good girl."
diye fısıldayarak yanımızdan uzaklaştı. Ana ve Katy' e baktığımda ağızları açık, masayla sabitlenmiş, çenesinde olan elleriyle Antonia'ya bakıyorlardı.
"Oh Tanrım! Bu çocuk çok taş!"
Ana'nın bu sözünü desteklemek için Katy de hiç istifini bozmadan,
"Hem de ne taş!"
diyerek kendilerinin bir numaralı fanı olan 'Antonia GİLBERT' olduğunu anlamamaları için, içimi yiyordum.
Aradan bir kaç saat normal bir şekilde geçti. Açlığımızı gidererek yine o baş belası gelmeden önce toparlanıp, hemen eve gitmemiz gerektiğini düşündüm. İçtiğimiz içkilerin hesabını ödemek için kasiyere yürürken Antonia'yı görürmüş gibi oldum. Hmm... galiba sarhoş olduğum için onu sürekli etrafımda köpek gibi dolaşırken görüyorum. Hayır, hayır! Bu gerçek. Antonia bana doğru geliyordu laneet! Omzunu kasiyere yaslamış bir şekilde hala bana bakıp sırıtıyordu. Ben ise hala ayyaş bir sarhoş olduğumu saklamakla meşguldum. Kasiyere hesabı ödemek için parayı uzattım ama almadı.
"Bayan hesabınız ödenmiştir. Geldiğiniz için teşekkür ederiz."
dediği an kan beynime sıçradı. Ben sadece sarhoştum, alzaymırlı felan değil. Hesabı daha önce ödememiştim. Bir süre kasiyerde biraz daha bekledikten sonra bana yine o aptal gözünü kırptı. Hiç umursamayıp restauranttan çıkıp odamıza doğru yürümeye başladık.
Odaya girdiğimde içimdeki sıkışıklık çözülüp rahatlığa kavuştu. Annemin benim gibi sadece bu gece için özel bir ayyaş kızının olduğunu farkettirmeden duşa girdim.
Duştan çıktığımda saçımı tarayıp, kuruladıktan sonra üstüme rahat bir şeyler geçirip biraz uykuya ihtiyaç duyduğumu hisettim. Başımın dönmrsi ve ağrımasıyla uykuya daldım.
...
Telefonumun titreşim modundaki sesiyle uyandım. Yabancı bir numara. Hmm... hangi salak beni arar ki? Tabiki de Antonia. Tanrım numaramı nerden buldu? Sadece onun numarası bendeydi, benimki onda değil. Daha fazla kafamdaki düşüncelere yer açmadan telefonu açtım.
"Yine ne var baş belası!"
"Sadece aradın. Konuşmak için. Kücük hanım."
"Hey bu seslerde ne?"
"Cafe gibi bir yerdeyim, ama bar."
"Ahaha cafe gibi bir yer olan bar ha? Her neyse beni uykudan uyandırdın ne var?"
Yatağımdan kalktım ve odamın balkonuna çıkıp güzelim Los Angeles manzaralı masaya oturdum.
"Şeyy..."
"Çekemem seni Antonia. Uzatmadan söyle şunu."
"Yanıma gelir misin? Yani bara?"
"Ne saçmalıyorsun sen? Gecenin bu saatinde bar ve ben? Annem duyarsa emin ol ikimizde son nefesimizi vermiş oluruz!"
"Hmm... Pekala sonra görüşürüz."
"Hoşçakal."
Aptal Antonia'nın beni uyandırmasıyla uykumun geri gelmeyeceğini biliyordum. Odama girip, zorla uyumaya bedenimi teşvik ettim.
...
Katy'nin odama girip beni uyandırmasıyla uyku modundan çıkıp tekrar duşa girdim. Saçlarımı hızla kurutup, bluejean ve t-shirtümü giydim. Demiştim size rüküşlükte bir numarayım. Saçlarımı dağınık topuz yapıp annemgilin yanına gittim. Şaşkınca bana bakan anneme baktım.
"Bir an hiç uyanmayıp akşama kadar tavuk gibi yatacağını düşünmüştüm."
Ana ve Katy'nin kıkırdaması üzerine onlara göz devirdim.
"Annee... hadi kahvaltıya inelim."
Restaurantta kahvaltımızı Antonia'sız yaptıktan sonra denize gitmeyi planladık. Daha doğrusu planladılar. Denize girmeyi hiç sevmem bu yüzden annemi gelmemem konusunda ikna etme şansımı denedim.
"Anne ben gelmesem?"
"Hayır, bu sefer geleceksin."
"Aaa! Anne bu gün The Vampire Diaries'ın yeni bölümü vardı. Hadi ben gelmiyim, iyi eğlenceler size."
"Jess! Geliyorsun. Nokta!"
Off! Annemi yine her zamanki gibi yine ikna edemedim. Plaja hazırlanmak için odama çekildim.
"Bikinim. Tamam. Güneş kremim. Tamam. Havlum. Tamam. Ve en önemlisi kitapım. Tamam!"
"Hayır, kitap felan almıyorsun. Denize gireceksin. Kitap okuma bahanesiyle denize girmemene izin veremem."
"Ah! Tanrııım!"
Son tepkimle odamdan dışarı çıktı. Tanrım bu kadını bu kadar zeki yapan şey de ne? Odamdan çıktım. Herkes hazırlanmiş ve plaja gitmeyi bekliyordu.
"Hadi daha ne bekliyoruz."
Otelden çıkıp bir taxi çağırıp plajın yolunu tuttuk. Los Angeles'ın güzelliğiyle büyülenmiş bir şekilde etrafı izliyordum.
...
Taxiden önce annem indi sonra biz. Derin bir nefes alıp verdikten sonra kumsala ilk adımımı attım. Şezlonglarımızı seçip eşyalarımızı yerleştirdik ve güneşin bu kavurucu sıcağını azaltmak için denize girdik.
Denizin o berrak masmavi rengi beni benden alıyordu. Annemgilin yanından ayrılarak daha ileriye açıldım. Derinleştikçe derinleşti, bu benim hoşuma gidiyordu. İnsanlardan uzak, daha temiz, daha ferahtı. Anneme şimdi hak vermiştim. Bir de gelmeyecktim akılsız Jessica. Attığım kulaçlarla kendimi ileriye attığımda kendimi uçuyormuşçasına hissetmek harika bir duyguydu ta ki ayaklarımın altında dolaşan bir şey olana kadar! Ayaklarımın altından geçip sürünüyormuşçasına yüzen bir şey! Olduğum yerde kaldım. Panik olmamam lazım. Ya yılan balığıysa ya da köpek balığıysa! İçimdeki tanrıça 'hı hı, beyaz balina seni yemeye geldi. Üstelik denize.' diyerek benimle dalga geçti. O zaman bu ne?! Kendimi tutamadım ve yardım istemek için avazım çıktığı kadar bağırdım.
"İmdaat! İmdaat!"
Sudan direk bir kafa çıktı. Mavi boneli, gri deniz gözlüklü bir kafa!
"Heey, sakin ol."
"İmdaat! İmdaat! Yardım edin!"
Eliyle ağzımı kapattı. Bağırmaya çalıştım ama bağıramadım. Elindeki tuzlu su ağzımla temas ettiğinde midemle bağırsaklarım yer değiştirdi. Ayaklarımla ona vurdum, debelendim ama nafile. Hiç bir şekilde ondan kurtulamıyordum. Diğer eliyle gözlüğünü çıkardı ve bana baktı.
"Hey! Sakin ol. Sana zarar vermeyeceğim. Şimdi elimi ağzından çekeceğim ve bağırmayacaksın tamam mı?"
Elimi ağzımdan çeker çekmez hemen lafa tutuldum.
"Bana zarar verme, lütfen. Her istediğini yaparım lütfen!"
Uzun bir kahkaha atıp bana bakıyordu. Ben de ona şaşkın ve afallamış bir şekilde bakıyordum. Bu çocuk deli mi yoksa bilerek mi yapıyor? Kahkası kesildiğinde bana baktı.
"Sana zarar vermeyeceğim küçük hanım."
İçimden derin bir oh çektim.
"Ahh tanrım! Antonia ne kadar ukalasın. Korkudan bayılacaktım."
"Beni nasıl tanımazsın? Üstelik gözlüğüde çıkarmıştım."
"Kafandaki o senin gibi olan garip boneyle tanımak imkansız!"
"Ahaha...peki tatlı şey."
"Antonia, ben burada kalp krizi geçirecektim. Senin söylediklerine bak!"
"Hmm... haklısın, sadece biraz seni yumuşatmaya çalışıyordum."
"Ama beceremiyorsun!"
Gözlerimi devirdim ve deniz suyundan bir avuç alıp şokluğumu bastırmak için yüzüme serpiştirdim. Antonia'da ardından üzerime iki avucuyla su serpiştirdi. Hiç durmaksızın, ardı ardına.
"Hey, Antonia!"
"Efendim küçük hanım?"
"Yapma."
"Ahaha neyi?"
"Yeter artık, hiç komik değil."
"Bence komik."
"Antonia, su serpiştirmeyi kes." dememle benimde ona su serpiştirmem bir oldu. Birlikte su savaşı denen şeyden oynadık. Ya da yaptık...
Uzun süren savaştan sonra ikimizde çok yorulmuştuk.
"Antonia, benim gitmem gerek hoşçakal."
"Pekala. O zaman ben de gidiyorum."
Kumsala yaklaşmaya başladığımızda büyük bir kahkaha attım.
"Ne yapıyorsun sen? Ahaha."
"Bonemi ve deniz gözlüğümü takıyorum. İnsanların ve paparazilerin köpek sürüsü gibi peşinden dolaşmasını istemem. Sen ister misin?"
"Hayır tabiki... ama bilmem farklı oluyor."
"Ne yönden farklı?"
"Ya of bilmiyorum işe havalı felan."
"Bence hiçte değil. Onları kırmamak için her dediklerini yapmak zorundasın. Eğer yapmazsan kırılırlar ve sana olan sevgileri düşerek ünün azalır. Yeterince açıklayabildim mi?"
Kafamı 'evet' anlamında salladım. Bu ifademe karşı bana bakıp gülümsedi. Aynı şekilde ben de ona gülümsedim. Heey! Tabiki de ona aşık değilim. Ben Brandon'a aşığım. Hayatımda olmayan, aramızda bir balığın gökyüzünü dolaşmak istemesi kadar imkansız olan aşkım Brandon'a...
Denizden çıktık. Bana göz kırparak yanımdan uzaklaştı. Annemgilin yanına geldim.
"Jess toparlan otele dönüyoruz."
"Peki."
Son hazırlıklarımızı yapıp, güneşin batışını -o güzel turuncumsu karanlık havayı- izledik. Bir taxi çağırıp otelin yolunu tuttuk.
...
Eşyalarımızı taxiden çıkarıp, otelin kapısına geldik. Odamızın kapısına tam yirmi metre kalmışken Antonia arkadan bana fısıldadı. Kimsenin duymayıp, benim duyacağım bir şekilde.
'Pişt!' diyerek eliyle 'gel' hareketi yaptı.
Gözlerimi kocaman açtım. Bu şapşal yine ne yapıyor?!
"Anne siz geçin ben geliyorum. Resepsiyonda şarj makinemi unuttum alıp hemen geliyorum."
"Tamam acele et."
Annemin son sözleriyle yanlarından hemen ayrıldım ve Antonia'nın yanına geldim.
"Ne işin var burada?!"
"Jess. Sana söylemem gereken bir şey var."
"Çabuk söyle gitmem gerek."
"Jess nasıl anlatabilirim bilmiyorum."
"Antonia çabuk dedim. Geç kaldım."
Önce gözlerini yere devirdi bir kaç saniye daldı, tekrar yüzüme endişeli ve korkak bir şekilde,
"Jessica, sana aşığım!"
OMG!!!!


Eğer YaşarsamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin