Bölüm 5: Baş Belası

355 16 0
                                    

Bölüm şarkısı: Demi Lovato - Give Your heart A Break

Gözlerim faltaşı gibi açılmış sadece ona bakıyordum. Bir an kendime gelerek yutkundum.
"Sen beni takip mi ediyorsun?! Katil misin?! Kapkaçcı mısın?! Organ mafyası mısın?! İmdaaaat!"
Ona fark ettirmeden yavaş yavaş geriye adımladım. Yüz tipimi çok merak ediyordum; şaşkın ve muztarip. Geri geri ilerlediğim için bir yerlere çarpmamak için elimle arkamı kolluyordum. Tam hazır olduğum da ise kaçmayı başaracaktım.
"Hey,hey! Korkma nereye kaçıyorsun?"
"Korkmayım mı? Her yerde senle karşılaşıyorum korkmamak elde değil. Yaklaşma bana!"
Bana yavaş yavaş, sakince gözlerimin içine bakarak ilerliyordu. İç sesim hadi Jessica şimdi tam zamanı kaçmazsan çok kötü şeyler olacak, başının belaya girmesini istemezsin değil mi? İç sesim haklıydı şimdi tam zamanı uzunca koridorlardan koşmaya başlamıştım. Sağımdaki ve solumdaki insanlara çarpıyordum, özür dilemeksizin. Bana mal mal bakmalarındaki amaç ne?
"Ne bakıyorsunuz? Yardım etsenize? Beni kovalıyan bir psikopat var görmüyor musunuz?!"
Arkamdan hızlıca koşuyordu. Bu kadar hızlı koşmayı nasıl becerebiliyor? Kafamdaki ıslak saç havlusunu düşmemek üzere iki elimle tutarak tam bir deli tabiri görüntüsü oluşturuyordum.
"Heey! Bekle beni zararlı biri değilim ben bekle!"
"Zararlı değil misin? Tüm gün boyunca başımın belası oldun!"
Soluk soluğa koşmaya devam ediyordum. İnsanlar bana malca bakıyordu? Neden bana bakıyorlar? Anormal olan ben değilim, o! Yorulmuştum, koşmaya devam ettim. Bana yetişmek üzereydi ve kolumu tutup beni kendine çekti. Dizlerim kırık bir şekilde kendimi bırakmıştım. Kafam omzundaydı, ve yüzündeki o şaşkın, sinirli bakışı beni deli ediyordu. Çok yorulmuştum daha doğrusu yorulduk. Agzından nefesi alıp verişini yüzümde hissediyordum. Aaa ne yapıyor bu?!
"İmdaaaat! Sapık var burada yardım edin!"
Olduğumuz yerde kimse yoktu lanet olsun bittin sen Jessica! İşaret parmağını ağzıma koydu.

"Sessiz ol. Sana zarar vermeyeceğim dedim. Bana güvenebilirsin. Ne kadar da yardım istesen insanlar sana garip bakacaklar. Biraz önceki gibi."
"Nasıl yani? Yani sen bu insanları da esir aldın?! İmdaaaat!"
"Ha- ha- ha. Hiç komik değil. Çok yaratıcısın hayal gücüne bayılıyorum. Şimdi sakin ol. Cafeye gidelim ve sohbet edelim."
"Ya sen kimsin de sohbet edeceğim? Çabuk bırak beni!"

Bana gözlerinin yanıyla baktı. Kaşının birini kaldırdı ve sırıttı.

"O zaman ben seni götürürüm."
"Yo, yo, yo bırak beni!"
"Hayır, benle geleceksin cafeye gidiyoruz."
Beni kucağına aldı ve başım beline gelicek şekilde beni sarkıtarak cafeye doğru yürümeye başladı. Tabi o sırada başımdaki saç havlusu düşmüştü. Saçlarım omuzlarına düştü ve ıslattı.
"Saçın ıslakmış, omzum ıslandı!'
Ben dedim bu çocuk harbi mal.
"Saç havlusunu neden saçıma sardım şapşal!"
Sessizce güldü. Yavaş yavaş ilerliyordu, yani ilerliyorduk. Her adımında başım aşağı yukarı gidip gelmekten midem bulanmıştı.
"Heey biraz dikkatli ol, midem bulandı!"
"Özür dilerim, küçük hanım."
"Ya sen benim elimde kalıcaksın! Küçük hanım deme dedim sana! İndir beni"'
Ellerimle beline kuvvetli yumruk darbeleri atıyordum. Ama hiç istifini bozmadan dimdik yürümeye devam etti.
"Sabret, geldik zaten. İn bakalım.'
Ohh sonunda geldik. Kucağından hızlıca indim. Ayaklarım yerdeydi tanrım çok güzel bir mutluluk. T-shirtimi düzenleyip, belimden düşen pantolonumu yukarıya çektim.
"Ee napıcaz? Niye getirdin buraya?'
"Yüzmeye geldik, sence ne yapılır burada?"
"Espri yapmaya mı çalıştın? Eğer yaptıysan senin gibi kalitesizdi!"
Sinirlendiğim zaman çok kırıcı, gaddar, çirkef olurum. Aslında normaldede böyleyim ama sinirlenince yüz kat daha kötü oluyuyorum. Mesela bir keresinde biyoloji performans ödevimi yaparken Katy beni rahatsız ettiği için evin içinde makasla kovalamıştım. Her neyse çocuk bana baktı.
"Hadi gel şuraya geçelim."
İşaret parmağıyla küçük, yuvarlak kokteyl masasını gösterdi. Oraya doğru yürümeye başladık.
"Bana baksana sen! Kimsin sen! Beni tanımıyorsun bile!"
"Evet tanımıyorum ama seninle tanışmak istiyorum."
"Hahaha. Oldu canım başka blr isteğin varmıydı?"
"Hayır yok."
Gülen yüzüm birden ciddileşti.
"Bak kimsin bilmiyorum ama benden uzak dur."
Sesim normal olması gerek gibi sessizdi.
"Ben senin ailenle ilgili her şeyi biliyorum özellikle babanla ilgili."
"Ne! Ne! Ne! Babamı nerden tanıyorsun? Yani ölüm nedenini biliyor musun? Çabuk bana bildiğin her şeyi anlat!"
Kafasını bir aşağı bir yukarı salladı. Eliyle çenesini kavradı ve yüzü düşündürücü bir ifade aldı.
"Hmm.. evet... bir şartla benimle arkadaş olacaksın. Benimle iyi bir arkadaş olana kadar sana bu konuda hiç bir şey anlatmayacağım."
"Yaa off ne tür bir yaratıksın sen! Anlat şunu!"
"Hayır. Ben diyeceğimi dedim ve sanırım sen de kabul etmedin. Neyse bay bay ben gidiyorum."
Cafe kapısına doğru ilerledi hiç arkasına bile bakmadan. İçimden derin bir off çektim.
"Offf! Tamam bekle."
Durdu ve arkasına dönüp bana sırıttı. Ben ise gözümü devirdim ve kollarımı kelebek şeklinde bağlayarak yere baktım.
"Tamam seninle iyi bir arkadaş olmaya çalışacağım, ama zor. Eğer bana her şeyi anlatmassan seni doğduğuna pişman ederim!"
'Tamaam. Sakin ol anlatacağım dediysem anlatacağım."
"Sana güvenmek zor ama hadi neyse."
"Benden neden korkuyorsun?'
"Nasıl korkmayayım? Plajdan otele kadar yanımdasın!"
"Ha o da doğru. Ben bu otelde kalıyorum. Babam bu otelin kurucusu."
"Ee napim?"
Vaaaoov. Şuan biz bu şapşal çocuğun babasının otelindemi kalıyoruz. Bu fikrimi dışarıya yansıtmamaya çalıştım.
"Bir şey yapmanı beklemiyorum. Sadece söyledim."
"Tamam."
"Ben kendime viski alacağım. Sen ne istersin?'
"Viski mi? Çocuğum senin yaşın kaçta viski içiyorsun?'
"16 yaşındayım. Viski bana ilham veriyor sana da getiriyorum bekle beni burada."
"Hayııır. Portakal suyu istiyorum!"
Beni duymamıştı salak, neyse ya bir kereden ne olacak sanki? Çocuk viskilerimizi almak üzere yürüdü. Kendimle baş başaydım. Bu çocuk babamı nereden biliyor? Ahh tanrım başım ağrıyor. Bu salakla arkadaş gibi davranıp her şeyi öğrenmem gerek.
"İştee viskiniz küçük hanım!"
Viskiyi elime alıp bir yudum içtim.
"Madem arkadaş olacağız bana kendinden bahset."
"Tamam tamam. Kendimi tanıtıyorum. Ben Antonia Gilbert, on altı yaşındayım, Los Angeles'ta doğdum fakat burada yaşamıyorum Paris'te yaşıyorum. Buraya babamın yanına tatile geldim. Babam Amerika'lı annem Fransa'lı ebeveynlerim ayrı olduğu için annemle kalıyorum. Yani ben de senin gibi tatile geldim. Ya sen? Sen de kendini tanıt."
'Peki. Öncelikle annenle babanın ayrı olmasına üzüldüm. Ben Jessica Holmes... senin gibi on altı yaşındayım. Annem de babam da Londra'lı doğal olarak ben de Londra'lıyım. Babam ben doğduktan çok az bir süre sonra trafik kazası geçirerek hayatını kaybetti. Buraya da tatile geldim. Babanın oteline."
Sesim soluk ve buruktu. Babamın konusu geçtiği zaman genellikle böyle olurum.
"Hmm üzgünüm yani baban konusunda. Buraya kimlerle geldin?"
"Annem Jenna ve iki yakın arkadaşlarımla geldim."
"Hmm. Arkadaşlarının adı ne?'
"Anastasia ve Katy."
"Soyadları?"
"Grey ve Drink."
"Yaşları?"
"Aynı yaştayız yani on altı. Pff iyi de bundan sanane! Annelerinin kızlık soy adı da gerekli mi? Vereyi mi?"
Gözleri çukur şekli aldı ve yanağındaki gamzesiyle bana sırıttı. Bu duruma çok sinirlenmiştim.
"Ne! Ne sırıtıyosun?! Komik mi?!"
Onu azarladığım için ciddi olmaya çalıştı, son bir bakış atarak son anlamda ciddi oldu.
"Hayır komik değil sadece senin bu tavırlarını çok hoş buluyorum. Sen çok farklısın, diğer kızlardan çok farklı."
"Öylemiyim? Yani evet öyleyim. Bunu ben de biliyorum. Neden bu sonuca vardın?"
"Diğer kızlarla senin gibi hiç böyle rahat konuşamadım. Ya birileri beni öpmekten beter ediyor, ya üstüme atlıyor, ya da beni sapık kelimelerle taciz ediyor."
Ahahah. İçimden hiç bu kadar gülmemiştim. Ahahah ciddiyetimi bozmamak için can çekişiyorum. Ama tabi her zamanki gibi içime karşı yenilip dışarıya vurdum.
"Ahahaha. Öpmek? Üstüne atlamak? Taciz etmek? Ahahaha. Hiç bu kadar gülmemiştim. Yazık sana Antonia. Ahahaha."
Benim kıkırdamama, tamam daha doğrusu anırmama kızmıştı.
"Heey! Bu hiç komik değil."
"Ahahaha. Kusura bakma ama gerçekten komik. Ya şey bişey sorcam ama kızma."
Bir yudum viski içip, ağzı düz bir şekil aldı.
"Tamam. Sor."
"Tüm kızlar bunu sana nasıl yapıyorlar? Yani sen o kadar tatlı ya da yakışıklı değilsin anlamıyorum."
"Jessica sen delirdin mi? Benim nelerle uğraştığımı biliyor musun? Sen bu yüzden farklısın. Diğer kızlar benim için ölüyor, beni hayatının erkeği adıyorlar. Onlara göre çok tatlı ve çok yakışıklıyım."
Aslında evet çok yakışıklı, tatlı ve sempatik ama bana Brandon yetiyor!
"Ya tamam dış görünüşün çok iyi olabilir, ama beni etkileyemezsin Antonia. Ben başkasını seviyorum. Hem sen kimsin ki? Yani nelerle uğraşıyorsun da bilmeyecekmişim?"
"Sen çok farklısın Jessica gerçekten bu huyunu beğeniyorum. Bana aşık olmayan tek kızsın. Üstelik bu kadar beraber yakınken."
"Heey tamam yavaş ol sana aşık değilim. Başkasını seviyorum dedim ya! Her neyse hadi söyle sen kimsin?"
"Ben o meşhur Dünya Starı Antonia Gilbert'ım."
OMG! Yani şu haberlerdeki, internetteki, dergilerdeki ve gazetelerdeki, bizim okuldaki çok konuşulan en önemlisi de Anastasia ve Katy'nin bir numaralı fanı olan 'Antonia Gilbert'!!!

Oyuncular:
* Jessica Holmes = Nina Dobrev
* Antonia Gilbert = Vini Uehara
* Brandon Gilbert = Francisco Lachowski
* Anastasia Grey = Candice Accola
* Katy Drink = Kat Graham

Eğer YaşarsamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin