Ertesi gün, öğle sıralarında Helen, birkaç gündür eve tıkılıp kalmış olan Bridget'ı ikna edip dışarı çıkarmayı başarmıştı. O öğlen birkaç yerde gezinip birlikte vakit geçirip mağazalara bakındılar. Kahve içerken Sophie ve Helen'ın işlerinden bahsettiler. Eve dönmeden önce markete uğramaları gerekmişti.
Aynı saatlerde Tom'un hafıza sorunu yaşayan bir hastası, torununun adını hatırlamaya çalışırken Tom'a zor anlar yaşatıyordu. Sürekli bir şeylerden şikâyetçi oluyor ve ikna edilmesi imkânsız hale geliyordu. Nihayet akşam olduğunda raporlarını hallettikten sonra çantasını toparlayıp hastaneden ayrıldı.
*
Bridget ve Helen marketin otomatik kapısından geçip içeri girdiler. Market çok fazla kalabalık sayılmazdı. Birkaç kişi sessiz adımlarla alışveriş arabalarını ilerletip reyonların arasında geziniyordu. İlk on dakika ortalık son derece sakindi. İçeri giren top sakallı ve tedirgin bakışlı garip adam, bir ara Bridget'la göz göze gelmişti.
Aradan geçen birkaç dakikanın sonunda Helen, bir paket kâğıt havlu, şampuan ve diş macunuyla, Bridget'le birlikte kasadaydı. Kasadaki görevli Bridget ve Helen'ın önünde duran müşteriyle ilgilendiği sırada yabancı, bir anda arkasında belirerek kasanın yanına geliverdi.
Kimsenin beklemediği anda,sıra tam da onlara gelmişken paltosunun altında sakladığı silahını çıkartarak kasadaki görevliye doğrulttu. Çığlık atan iki genç kız telaşla birbirine sokuldu. O esnada adamın biri heyecanla cebindeki telefonuna sarıldı fakat bu, hırsızın gözünden kaçmamıştı. Sert bir ifadeyle gözünün içine bakan hırsızın kafasını sallamasıyla telefonlarını kapatmak durumunda kaldı. Görevli, kasadaki paraları hırsıza vermekte direnmemişti. Bridget ve Helen korkuyla olanları izliyordu. Kimsenin elinden bir şey gelmeyecek gibiydi.
Tom arabasını uygun bir yere park ettikten sonra arabadan inip markete doğru ilerlemeye başladı. Marketteki insanlar ürkmüş bir halde hırsızın kasadaki paraları torbasına doldurmasını izlerken Bridget'ın çantasındaki telefon titremeye başladı. Eliyle çantasının içini yoklayan Bridget göz yaşartıcı spreyinin yanında olduğunu fark etti.
Marketin otomatik kapısı açıldı ve Tom içeri girdi. Kendisine doğrultulmuş bir silah ve korku dolu gözlerle bakan kalabalıkla burun buruna geldi. Kalabalığın arasında Helen ve Bridget'ı fark etti. Kollarını yavaşça havaya kaldıran Tom, hırsızla göz gözeydi.
"Diğerlerinin yanına geç! " dedi hırsız elindeki silahı savurarak.
"Elbette diğerlerinin yanına geçebilirim ancak bu gün indirim kuponlarımın son günü ve benim bunları kullanmam gerekiyor ." dedi Tom. Hırsızla sohbet eder gibi bir havası vardı.
Bridget yavaşça elini çantasına götürdü ve spreyi çıkardı. Bunu yaparken çok dikkatli olmaya çalışıyordu çünkü yanlış bir şeye kalkışmak isteyeceği en son şeydi.
"PEKİ, BUNDAN BANA NE ?" dedi hırsız.
"Biliyor musun ne düşünüyorum? Aslında en başından beri sen de bu işe bulaşmak istemiyordun yanılıyor muyum? "
"Sen neyden bahsediyorsun? "
O sırada kalabalığın arasından bir bebeğin ağlamaya başlamasıyla hırsızın dikkati biraz daha dağıldı.
"Burası birazdan kapanacak ve emin ol karakol buraya çok yakın. Yanlış marketi seçmişsin dostum. " dedi Tom. Bridget ise bu sırada hırsızın arkasına iyice yaklaşmıştı.
Adam eliyle kalabalığı işaret ederek "İçlerinden birinin yaralanmasını istemezsin değil mi, dostum? Şimdi çeneni kapat!" dedi adam.
Cümlesini bitirir bitirmez adamın dibine kadar gelen Bridget spreyin kapağını açtı ve var gücüyle suratına sıktı. Her şey birden bire olmuş ve hırsız, yüzüne sıkılan spreyin acısıyla kendini kaybedip rasgele ateş etmeye başlamıştı. Bridget var gücüyle geri geri yürüyüp hırsızdan uzaklaşmış ve Tom 'un yanına ulaşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Terapi
RomanceModa dergisinin sıradan bir çalışanı olan Bridget, hiç de sıradan olmayan bir ruh hali içerisinde... Dışarıdan göründüğü gibi normal biri mi yoksa yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Bridget'ın iç dünyasını keşfe çıkmaya hazır mısınız?