Bridget yine tanıdık bir hayalin içindeydi. Aynı apartman girişi ve girmek zorunda olduğu o eski asansör kapısı ona bakıyordu. Asansörün düğmesine bastı ve en üst kattan iç gıcıklayıcı bir gıcırtıyla kabin aşağıya indi.
Bridget asansörün kapısını açıp içine girdi, 3. katın düğmesine basınca asansörün kabini yavaşça harekete geçerek yukarı çıkmaya başladı. 1. kat, 2.kat... Tam 3.kata gelmişti ki kabin alışılagelmiş bir şekilde yukarı çıkmaya devam etti. Kabin 4. kata çıktığı sırada durdu ve aşağı inip olması gerektiği gibi 3. katta durdu. Bridget, bu durumu bir şekilde kontrolü altına alabileceğini biliyordu.
Bridget asansörün kapısını yavaşça açtı ancak koridora çıktığında tuhaf bir sahneyle karşılaştı. Tom'un dairesi olması gereken yerde değildi. Katta bir tek kendisinin ve Helen'nın dairesi vardı ve Tom'un kapısının olması gereken yerde düz bir duvar duruyordu.
Bridget aniden gözlerini açtı. Vücudunu kıpırdatamadığı için bir süre yattığı yerde öylece bekledi. Bir kaç dakika sonra kaslarının gevşediğini hissetti ve doğrulup yatağında oturdu. Sakinleştikten sonra da tekrar uykuya daldı.
Ertesi günün sabahı Bridget tanıdık gelen bir enerji patlamasıyla uyandı. Dünkü moral bozukluğundan eser yoktu ve sanki bir saat önce o tuhaf rüyaları görmemişti. Kendi odasında uyanmak gibisi de yoktu. Bridget keyifle yatağından kalkar kalkmaz ilk işi dolabının başına geçmek oldu. Kapaklarını açtı ve kendisine enerjisine uygun bir kıyafet aramaya koyuldu. Sonunda vücut hatlarını ortaya çıkaran, siyah, klasik bir elbisede karar kıldı.
Bridget, yeterince zaman öldürdüğünü düşünüp kucağındaki Luna'yı bir kenara bıraktıktan sonra soluğu kapının önünde aldı. İlginç bir zamanlamayla Helen' da tam çıkarken yakalamıştı. Bridget'ın saçlarında mor renk postişleri ve mor renk çorabının altına giydiği turuncu, topuklu ayakkabıları gören Helen, 'dejavu' duygusuna kapıldı.
"Günaydın, Nasılsın bakalım?" dedi Helen.
Bridget "Bomba gibiyim. Belli olmuyor mu ? "diyerek kendi etrafında bir tur attı. Bu sırada kapının deliğinden bakan Tom'un yakın markajında olduğunu bilmiyordu.
Helen Bridget'a bir adım yaklaştı ve "Gerçekten iyi olduğuna emin misin? "diye sordu. Bunun üzerine Bridget sadece gülümsemeye devam etti.
Helen dün gece yaptıkları uzun sohbeti hatırlamıştı. Siniri biraz olsun yatıştıktan sonra ona gelmiş ve içini dökmüştü. Bütün olup biteni, Tom'a ve kendisine olan öfkesini, hastalığını ve annesini anlatmıştı. Tom'la yaptıkları tüm konuşmalar için Bridget'ten af dilemişti. Bridget kendisiyle ilgili bir bilginin saklanmış olmasından dolayı duyduğu öfkeyi kendi içinde halletmiş gibiydi. Artık serzeniş de bulunmak yerine çalışarak zaman geçirmek istiyordu. Eskisi gibi olmadığını biliyordu. Belki ani kararlar veriyor, aykırı davranıyordu ama şu anda yine kendini enerjik hissediyordu. Bu da ona yeterdi. Çizimlerinde büyük bir patlama olacak, kendine olan güveni daha da artacak, hor görülen bir dergi çalışanıyken tasarımcı adayı haline gelecekti.
Bir an için Bridget'ın gözü Tom'un dairesine doğru kaydı. Bakışları kapının deliğinden bakmakta olan Tom'un gözlerinin içinden geçip gitmişti. Bridget bakışlarını tekrardan Helen'a doğru çevirdi ve gülümsedi. Helen ise huzursuz ve düşünceliydi. Ancak Bridget'ın kendisini merdivenlere çekmesine izin verdi.
Helen gözüyle yolu takip ettiği sırada "Cuma günü yaklaşıyor. O yüzden Coset giderek daha da heyecanlanıyor. Şunun şurasında dört gün kaldı fakat hala eksiklerinden yakınıyor " dedi.
"Kır düğünü fikri güzel. Gelinliğini henüz görmedim ama ya nikâh şekerleri, davetiyeler, takılar, çiçek, müzik, fotoğrafçı hepsi için bir sürü fikrim var. Peki ya ben ne giyeceğim? Alış verişe çıkmam lazım, belki beraber çıkarız ya da ..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Terapi
RomanceModa dergisinin sıradan bir çalışanı olan Bridget, hiç de sıradan olmayan bir ruh hali içerisinde... Dışarıdan göründüğü gibi normal biri mi yoksa yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Bridget'ın iç dünyasını keşfe çıkmaya hazır mısınız?