Ertesi sabah Bridget, mutfak penceresinin önünde oturmuştu ve Luna'yla birlikte yolları, insanları ve parlak sabah güneşi seyrediyordu. Güzel bir gündü ve her şey normal görünüyordu ancak Bridget'ın zihni, dün akşam canını sıkan telefon konuşmasıyla meşguldü.
Geçen bir hafta boyunca neler olduğunu bir bir anımsamaya çalıştı. Her seferinde yaptıklarının ne kadar anlamsız olduğunu düşündü. İşsiz kalmasının ve Helen'ın hala kendisiyle konuşmuyor olmasının tek suçlusunun kendisi olduğunu da çok iyi biliyordu. Bridget bir an kendisini büyük bir boşlukta hissetti.
Akşamüstü üst katta, çalışma masasının başında tasarımlarını gözden geçirdi. Bir şeyler atıştırmak için alt kata indiği sırada birisinin, ağır adımlarla merdivenlerden çıktığını duydu. Hızla merdivenlerini inip kapının deliğinden baktı ve yukarı doğru gelen kişinin Helen olduğunu gördü.
Cesaretini toplamaya çalışarak kapıyı açtı ve Helen ile göz göze geldi. Bridget doğru zamanın o an olduğunu biliyordu. Helen Bridget'ı görür görmez arkasını döndü. Bridget ise cesaretinin eriyip gitmesine izin vermeden Helen 'a doğru yaklaştı. Helen kapının önünde durmuş çantasını karıştırarak bir şeyler arıyordu. Bridget daha fazla dayanamayarak söze girdi.
"Luna'nın dairene girdiği günü hatırlıyor musun? " dedi Bridget.
Helen bir anda çantasını kurcalamayı bırakıp Bridget'ı dinlemeye başladı.
" Buraya taşınalı iki ay olmuştu. O gün çöpü dışarı koymak için kapıyı aralık bırakıp mutfağa gitmiştim. Ufaklık bunu fırsat bilip kapının aralığından dışarı çıkmıştı. Senin kapın aralıktı çünkü fırınında yanan kekinin dumanı yüzünden evi havalandırmak zorundaydın. Luna'nın kaybolduğunu fark edip sana gelmiştim ve birlikte bütün evin altını üstüne getirmiştik. Sonunda Luna'yı salondaki kanepenin altında keyif yaparken bulmuştuk. " Helen ise bunun üzerine hafifçe tebessüm etti.
"O gün sana neden öyle şeyler söylediğimi gerçekten bilmiyorum Helen."
Bridget ve Helen'ın arasında sadece iki adımlık mesafe kalmıştı. Helen'nın sırtı hala Bridget'a doğru dönüktü.
" Seni kırmak inan bana en son isteyeceğim şey ama kırıldığının farkındayım. Senden özür diliyorum. " dedi Bridget ve Helen'a biraz daha yaklaştı ve beline sarıldı.
" Seni çok özledim. Luna da çok özledi çünkü birkaç gündür çok huzursuz. En son aldığım konservelerin hiç birini yemiyor. Dün de elimi tırmaladı." dedi Bridget, gözünden yaşlar süzülmeye başlamıştı.
Helen, Bridget'ın kendi beline dolanan ellerini yavaşça açtı ve Bridget'e doğru döndü. O da ağlıyordu. Birebirlerine sarılıp bir süre öylece durdular. Sonra ayrılıp gözyaşlarını silerek birbirlerine gülümsediler.
" Fikrini değiştirmiş olmana sevindim. Ben de seni çok özledim. "
"Sana anlatmak istediğim öyle çok şey var ki. "
"Benim de sana güzel bir haberim var. Yakında Sophie geliyor."
Helen'nın yeğeni Sophie, ailesinin tek çocuğu olan Bridget için küçük bir kız kardeşten farksızdı. Başlarda mutlaka her iki haftada bir teyzesine ziyarete gelen Sophie okula başladıktan sonra eskisi kadar sık gelememeye başlamıştı.
"Annesi dün akşam beni aradı ve birkaç günlüğüne yanıma alıp alamayacağımı sordu. Ben de kabul ettim. Biliyorsun uzun zamandır gelemiyordu. O yüzden yarın için işten izin aldım. Sanırım öğlene doğru burada olur."
"Buna duyduğuma çok sevindim." dedi Bridget neşeyle. Helen ise biraz dalgındı.
"Bana geçip biraz sohbet edelim mi ne dersin? "dedi Bridget. "Belli ki ikimizin de anlatacağı şeyler var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Terapi
RomanceModa dergisinin sıradan bir çalışanı olan Bridget, hiç de sıradan olmayan bir ruh hali içerisinde... Dışarıdan göründüğü gibi normal biri mi yoksa yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Bridget'ın iç dünyasını keşfe çıkmaya hazır mısınız?