✷⤵
Ağlıyordum.
Hava kararıyordu yavaş yavaş ve bu yüzden kenarını hafifçe açtığım siyah perdemin ardından gökyüzünü izleyerek ağlıyordum.
O, gidecekti. Tam üç yılımı onu sevmek için adadığım kişi, Yoongi, gidiyordu.
Tamam, ben hiçbir zaman beni sevmesini beklememiştim. Bir gün bana geleceğini düşünerek yazmamıştım ona zaten ama şimdi tamamen gideceğini söylüyordu. Ben onunla aynı havayı soluduğumuz için bile kendimi avuturdum ama o gidiyordu.
Alt kattan annemin sesi geliyordu. Akşam yemeği için çağırıyor olmalıydı. Sesimin titrememesine özen göstererek gelmeyeceğimi söyledim ancak bu sefer de Lilya yanıma gelmişti. "Lil, ne oldu sana?" diye endişeyle sorup yanıma gelirken elimin tersiyle yüzümü silmiştim hızlıca.
"Önemli bir şey değil." diyerek geçiştirmeye çalıştım fakat o elbette ki buna izin vermezdi.
"Okulda mı bir şey oldu yine?"
Başımı iki yana salladım. "Öyle bir şey değil."
"O zaman," dedi ve daha sonra gülümseyerek -muhtemelen beni güldürmek için söylemişti ama- "Aşık mı oldun yoksa?" diye bağırdı.
Onu bunu neşeyle söylemesi bile beni güldürmezken daha fazla içimde tutmamaya karar vererek başımı eğdim. "Evet."
İlk birkaç saniye gerçekten bu cevabı beklemediğini bildiğim için şaşırmasına izin vermiş ve beklemiştim ancak o uzunca bir süre bana far görmüş tavşan gibi bakınca dayanamamış, koluna vurmuştum. "Niye öyle bakıyorsun?"
"Ben," diyecek gibi oldu ve elini kalbine koyarak bana yaklaştı ve fısıldadı. "Ah, sen... Birini mi seviyorsun gerçekten?"
Başımı sallayarak onu onayladım.
"Lilah!" diye çıkıştı aniden. "Neye bulaştın be ikizim!"
"Ya bilerek mi yaptım?" diye karşılık verdim ona bu sefer.
Doğru söylüyorsun der gibi salladı elini ve sonra merakla bana döndü. "Kim peki?"
"Yoongi." dedim beklemeden. Kaşlarını çattı, "Yoongi mi?" diye sordu. "O kim ayol?"
"Tanımıyorsun zaten Lil," dedim. "Okuldan."
Konuşmanın devamında ona olan biten her şeyi anlatmıştım. Anonim olarak Yoongi'ye yazdığımı, bir süredir konuştuğumuzu, sınavdan sonra taşınacağını ve onu ne kadar çok sevdiğimi... Her birini teker teker anlatmıştım. Bazen benimle beraber gözü dolmuştu. Okulda bulduğum albümü gösterince abimin eski fotoğraflarına bakıp biraz ağlamıştık sarılarak ve daha sonra Lilya gözlerini silip hiç beklemeden ayaklandı.
"Hadi kalk!" dedi enerjik bir şekilde. Kaşlarımı çattım istemsiz olarak. "Niye?"
"Dışarı çıkıyoruz çünkü." dedi. Beni beklemeden dolabımın karşısına geçti ve giymem için bir şeyler baktı ancak beğenmemiş olacak ki yüzünü buruşturarak dolap kapaklarını geri kapatmıştı. "Beni takip et." diyerek önden ilerledi ve bende tuhaf bakışlarım eşliğinde onu takip ettim.
Beni kendi odasına getirmişti. Dolabının kapaklarını açtığı gibi askıları teker teker kaydırarak ne giyebileceğime baktı ve sonrasında çok fazla düşünmeden kot bir şort vermiş üzerine de hava sıcak olmasına rağmen bir sweatshirt uzatmıştı.
"Kalın olmaz mı?" diye sormamla birlikte başını iki yana salladı. "Sahile gidiyoruz, esebilir."
Söylediği mantıklı geldiği için daha fazla laf etmedim ve odama geçip hızlıca üzerimdekileri çıkardım ve verdiklerini giydim. Biraz sonra o da giyinip yanıma geldiğinde ise şaşırmıştım çünkü neredeyse benimle aynı şeyleri giymişti. Aynı eskiden olduğu gibiydi, annem ikiz olduğumuz için bizi aynı giydirirdi ve böylece dışarıdaki herkes bizi karıştırırdı. O zamanlar küçük olduğumuz için anlamazdık ama büyüdükçe ve benim alerjim ilerledikçe bu huyundan vazgeçmişti.
Lilya, tek kaşını kaldırarak elinde tuttuğu iki siyah şapkadan birini kendi kafasına birini de benim kafama geçirip geri çekildi ve aynadan bir güzel süzdü. "Olmuş, hadi çıkalım."
"Annem kızmaz mı?" diye sordum odadan çıkmadan önce. Hava kararmıştı ve saat geç oluyordu. Omzunu silkti, "Babama gidiyoruz?" dedi umursamazca.
Yandan bir gülüş atıp üzerimdekileri gösterdim. "Bu halde mi?"
"Pijamayla mı gidelim Lilah?" dedi. Kaşlarımı çattım, "Hep öyle gidiyoruz?"
Yenilgiyle omuzlarını düşürdü. "Tamam." dedi. "O zaman şöyle yapıyoruz, sen anneme çok bunaldığını söyleyip ağlıyorsun ve annem de kıyamayıp izin veriyor?"
Başımı onaylamazca iki yana salladım ancak o beni dinlemeyip kolumdan tutarak aşağı kata çekiştirmeye başlamıştı bile.
Merdivenlerin sonuna geldiğimizde salonda oturmuş kahve içen annemle karşılaşmıştık. Başını okuduğu kitaptan kaldırıp bize göz ucuyla bakmıştı. "Nereye kızlar?"
Ben tam Lilya'nın yukarıda dediği gibi moda girip konuşacakken kendisi araya girdi ve hızlıca önüme atıldı. "Anneciğim, senin bu kızın gitmiş aşık olmuş hödüğün tekine, o hödük de yurt dışına taşınıyormuş sınavdan sonra. Baktım Lilah üzülmüş, ağlıyor böyle şelale gibi. Dedim ki kalk ikiz sahile gidiyoruz, kafanı dağıtalım."
Gözlerimi şokla açmış bir anneme bir Lilya'ya bakarken utançla elimi alnıma çarpmıştım. "Biliyordum ben böyle olacağını." bu sırada Lilya'da özür diliyordu fısıldayarak.
Lilya'nın ağzında bakla ıslanmazdı, hele yalan söylemek gibi bir huyu hiç yoktu. Asla içinde tutamaz ilk fırsatta anlatırdı. Benim ona güvenip anlatmam hataydı zaten!
"Lilah?" diye sorar bir sesle konuşan anneme baktım. "Anne?" Bir süre sessizce bakıştık ve daha sonra dudağını büküp omzunu silkti. Bizi şaşırtacak şekilde sakince okuduğu kitabına dönmeden önce "Çok geç olmadan eve dönmüş olun." demişti.
Şaşkın bakışlarımız eşliğinde kapıya dönmüştük. Bu sakinliğin sonunda beni neyin beklediğini çok merak ediyordum.
__
-Lilya'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cursed Sun | Yoongi
FanficLilah, güneşe alerjisi olan, dört duvar arasına sıkışmış, yalnız ama aşık bir kızdı. Texting/düzyazı for @cleosera