Gözler yavaşça açılır, her tarafa bakınıp tekrar sevdiği insana döner. Ona...!MALBONTEYE!
Kısık gözlerimle etrafı izliyordum, öğrendim ki bu sadece bir savaşın başlangıcıydı.
Ellerimle destek alarak doğruldum. Malbonte hareketsiz bir biçimde, yerde yatıyor, bense onu izlemekle yetiniyorum. En sonunda elim malbonteye uzandı ve onu dürttü.- kalk, hadi!
Malbonte, kıpırdamadı. Artık gücü kalmamıştı.
"Hepsinin, bir tek suçlusu var...shepfa"Yumruklarımı sıktım. Malbonteyi ayaklarından tutarak sürükledim. Küçük bir yere girdik. Burayı hemen tanımıştım. Malbonte' nin doğum günümü kutladığı yerdi. O zaman ne kadar mutlu olduğumu anlatamazdım. kimsenin yapamadığını o yapmıştı, bana verdiği kolye... o an hiçbir şey gerçek değilmiş gibiydi...onun böyle bir şey yapacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Beni öpüşü, dansımız, beni o güçlü ve kalkan gibi elleriyle tutuşu, ama şimdi o eller bir nesneyi tutamayacak kadar güçsüz belki...
İçeriye girdik ve arka kapıyı kapattım. Yemekhaneye çıkan kapıyı açtım. Direkt malbontenin odasına gittik.
Kapıyı iterek açtım ve zoraki içeriye girmeyi başardık. Malbonteyi yatağa yatırdım hala tek bir kıpırdama yoktu. Çekmeceleri karıştırıp sağlık eşyaları aramaya başladım. Oksijenli su ve biraz pamuk bulmuştum.
Malbonteye yaklaştım, yaralanmış yerlerine oksijenli su sürdüm. Normalde olsa sızlanırdı, çünkü oksijenli su yaralarını yakardı. Ama şimdi tek bir hareket veya kıpırdama yoktu.- O...
Elimdeki herşey yere saçıldı geri geri gittim, duvara yapıştım ve yüzümü ellerimle kapatıp yere doğru çömeldim. Ellerimi açtım ve bir ümitle malbonte' nin uyanmasını bekledim.
Bekledim...bekledim ve bıkmayarak hala bekliyorum...Kendimi onun uyanacağı gerçeğiyle avutuyordum.
- O geri gelecek, şimdi uyanacak ve seni yine o güçlü kollarıyla saracak...
Belki doğru kelimeleri kullanmadım ama, o bana geri dönecekti. Eğer malbonte yoksa bende yokum!!!
Bir süre sonra ayağa kalktım ve siyah damarların malbontenin bütün vücudunu sardığını farkettim. Ellerim parmaklarına dokununca küçük bir damar parmak ucumda belirdi.-ooh!
Şaşkınlıkla malbonteye baktım, parmağımı geri çektim. Onun yanına uzandım. Parmaklarımı parmaklarına geçirecektim ki kapı gümbürtüyle açıldı. Hemen doğruldum. Gelen fenzio' ydu. Ona baktım ve yataktan kalkarak üstümü düzelttim.
- Ona ne oldu?
Başıyla malbonteyi işaret etti, yine gözyaşlarına boğuldum. Parmağımla malbonteyi gösterdim.
- Be-be-ben, ben, bilmiyorum! Onlar, büyü,ritüeller! Ahh!
Saçlarımı tutarak yatağa oturdum. Fenzio malbonteyi inceledi, sonra bana belirsiz bir bakış attı.
- Ne oldu! Onun nesi var...
Cevap vermedi. Yakasını tuttum.
...nesi var dedim!?
Başını olumsuz bir şekilde salladı. Sakin olmaya çalıştım ama yapamadım. O öldü, 2. Kez öldü!
- yaşamıyor!
Fenzionun kelimesi kafamda yankı yaptı.
"Yaşamıyor, yaşamıyor, yaşamıyor"
Durgun durgun malbontenin yanına oturdum, siyah saçlarını okşadım, sonra yüzünü ellerimin arasına aldım, teni tenimle temasa geçince siyah damarların ellerimden yükselişini hissettim. Dudaklarına yapışıp onu öpmeye başladım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALBONTENİN İZİNDEN
FantasyO nasıl biri canavar mı? Hayır o koşulların kurbanı, hiç pes etmeyen, her zaman kendinden emin olan malbonte. Ah shepfa sen öleceksin, onun için seni öldüreceğim. Malbonte için. Shepfanın kapısını beraber açacağı ve herkesin bize nasıl itaat ettiği...