Kasım'ın merhaba demesiyle elveda demesi arasındaki zaman dilimi o kadar kısa gelmişti ki. Zamanın bu denli süratli geçmesinin bir sebebi de yayınevindeki yoğunluk olsa gerekti. Çalışan -işte veya evde hiç fark etmez- herhangi bir işle meşgul olan insan için zaman yerinde saymıyordu. Aksine koşuyor, koşuyor, koşuyordu. Siz de henüz her şeyi yoluna koyamadıysanız heyecanla peşi sıra koşarak ona yetişmeye çalışıyordunuz. Tıpkı şu andaki biz gibi.
Kasım'a birkaç gün kala dergideki işler o kadar yoğunlaşmıştı ki, Selen'in ricasıyla ben de asıl çalışma alanım olan kitapları bir süreliğine bırakıp onlarla koşturmaya başlamıştım. Yorulsam da keyif alıyordum. Çünkü kitaplara ne kadar kıymet veriyorsam, en az o ölçüde dergilere de kıymet veriyordum. Onlar da yayın dünyasının olmazsa olmazlarıydı. Kıymetleri bilinmeli, hatta başlar üstünde tutulmalılardı.
Hem bu yoğunluk sayesinde tatsız düşüncelerimle daha az haşır neşir oluyordum. Aklımın Ömer'de oluşundan bahsediyorum. Yaralanmasının üzerinden bir aydan fazla bir zaman geçmişti. Tamamen iyiydi ve daha da güzeli, askerliğinin bitmesine sadece birkaç gün kalmıştı. Mümkün mertebe bunu düşünmemeye gayret ediyordum çünkü olmamam gerektiği kadar heyecanlanıyordum. Evet, olmamam gerektiği kadar. Ne yazık ki haddi aşan bir heyecandı bendeki.
"Millet! Sayfa 23'te olması gereken yazı nerede?"
Bu sesle kendime geldim. Düşüncelerimi rafa kaldırıp, ortaya sorulan soruya dikkat kesildim. Masanın üzerinde bir yerde plan taslağı olacaktı, sabah görmüştüm. Büyük bir kâğıt yığınını tek tek eleyip sonunda aradığımı buldum. Hangi sayfada neyin olması gerektiği çıkarılmıştı, bir nevi içindekiler bölümünün taslağıydı. Buraya göre o sayfada olması gereken yazı, Batuhan Akın ismindeki bir üniversite öğrencisine aitti. Yazısını dergiye mail yoluyla ulaştırmıştı.
"Sanırım buldum. Kontrol ediyorum hemen!" diye seslendim ve önümdeki açık bilgisayardan dergiye ait maili seçerek gelen kutusuna girdim. Arama kısmına adını yazdığımda göndermiş olduğu yazı karşıma çıktı.
Az önce ortaya seslenen çalışma arkadaşıma, "Buldum. Senin mailine yönlendireyim mi Demet?" diye sordum.
"Harika olur Leyla. Çok teşekkür ederim."
Sesindeki rahatlamaya karşın gülümsedim. "Ne demek, rica ederim."
Birinin omuzlarındaki yükü hafifletmekten daha güzel ne vardı? Üstelik siz de hafiflettiğiniz yük kadar hafifliyor, kuş gibi oluyordunuz.
Dergide koşuşturmaca aynı hızıyla devam ededursun, gözlerim istemsizce kolumdaki saate ilişti. Akrep yediye varmak üzereydi ama yapacak bir şey yoktu. Neyse ki evdekiler gecikeceğimi biliyorlardı, içim bu anlamda rahattı.
Sonraki dakikalarda elimden gelen işleri kovalamaya devam ettim. Baskı aşamasından evvel son bir kez daha gözden geçirilmesi gereken öykü ve şiirleri okudum. Kimisini okurken adeta mest oldum. Kimisi ise bana hitap etmedi fakat mutlaka seveni olacaktı.
Yazmak eyleminin güzel ve çekici yanı da buydu zaten. Okuyucu konumundaki herkes, kaleme alınan her yazıyı sevmek zorunda değildi. Ama kaleme alınmış her yazının bir seveni elbet çıkardı. Yazılar sahipsiz kalmazdı. Farz-ı misal bu ya, kimse sevmese kimse değer göstermese bile onu bağrına basacak, sarıp sarmalayacak bir yazarı vardı. Ne de olsa kelimeleri ilmek ilmek işlemişti. Sahipsiz bırakacak değildi ya.
Saat dokuza yaklaştığında, işlerin büyük bir kısmı halledilmişti. Geri kalan ufak tefek ayrıntılar yarına kalabilirdi. Nitekim patronumuz, yani Selen'in kuzeni olan Hakan Bey de aynı fikirdeydi. Bulunduğumuz alanın ortasına geçerek, "Paydos, arkadaşlar!" müjdesini verdi. Herkesten alkış koparken, o gülerek devam etti. "Her birinize teşekkür etmek istiyorum. Yoruldunuz, yıprandınız ama gerçekten güzel bir emek ortaya koydunuz. Güzel iş çıkardınız. Sayenizde okurumuza yine dolu dolu bir sayı sunacağız. Emeklerinize sağlık!"
![](https://img.wattpad.com/cover/3694754-288-k71742.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLMASIN RUHUMUZ -Haziran'da raflarda
ChickLitSevdada suskun kalmak, içinde bir yerde, seninle birlikte büyüyen bir kuşu tutup zorla kafese kapatmak gibi. Kuş uçuyor. Ama kafesin hududunca. Ötüyor. Ama için için. Yaşıyor. Ama sessiz sedasız. Sevdalarında suskun ama şahit oldukları haksızlıklar...