5. Bölüm: "Kıymetli bir dostun yanında.."

18K 858 35
                                    

Ertesi sabah erkenden evden çıkmak, yolculuğumun daha uzun sürmesini tercih ederek otobüsten iki durak erken inip yayınevine kadar uzun bir mesafeyi yürümek, kısacası işe gitmek ilaç gibi gelmişti. Sakin bir yürüyüşle ruhumu dinginleştirmek, sonrasında üzerinde çalıştığım dosyalarla zihnimi meşgul etmek çok yerindeydi. Atacağım en doğru adımları buraya atmıştım bugün.

Gerçi hâlâ bana mısın demiyordu kalbim. Dün akşam olanlar karşısında hâlâ kırgın ve kızgındı. Elimden geldiğince düşünmemek için çabalıyor ama bir yerden sonra bocalıyordum, düşüncelerim birbirine dolanıyordu. Ömer'in sözleri, bozuk bir plak gibi zihnimde tekrar edip duruyordu.

Düşünme, dedim kendime. Dikkatimi elimdeki kağıtlara vermeye çalıştım. Az evvel bir toplantıdan çıkmıştık, orada aldığım notlardı. Bu esnada çok yakınımda Selen ve biri derginin yeni sayısı hakkında konuşuyordu. Onların biraz uzağında başka bir grup vardı, onlar da iş üzerinde konuşuyor, fikir alışverişinde bulunuyorlardı. Ama hepsinin sesi bana ulaşıyor ve zaten kontrolünü elimde tutamadığım dikkatimi daha çok dağıtıyorlardı.

Bu yüzden uzaklaşmayı seçtim, sessizliğe muhtaçtım. Bu istekle odama doğru adımlamaya başladım. Varmak üzere iken büyük bir sürprizle karşılaştım. Şaşkınlıktan ağzımı bir karış açma eylemine son anda mâni oldum. Bu sırada onun da beni fark ettiğini gördüm. "Hayırlı sabahlar," dedi önce. "Toplantıdaydın sanırım. Seni görmeye geldiğimi söyleyince burayı gösterdiler."

"E-evet, toplantıdaydım," dedim ve daha fazla kekelememek adına derin bir nefes aldım. "Neden burada bekledin ki? İçeri geçseydin keşke."

"Girebileceğimi söylediler aslında. Ama odanın sahibi yokken uygun olmaz diye düşündüm."

Hafifçe tebessüm ettim. Sormam kabahatti. Zira bu, tam da Ömer'den görmeyi bekleyeceğim bir hassasiyet örneğiydi.

"Vaktin var ve müsaitsen konuşabilir miyiz biraz?"

"Tabii, buyur."

Birlikte içeri girdik. Karşılıklı oturduğumuzda zihnim birçok cevapsız soruyla doluydu. Neden ve nasıl burada olduğuna dair iki soru, bunların başını çekiyordu. Her ne kadar çok kalmayacağını söyleyip itiraz etse de konuşmaya başlamadan önce ikimiz için de birer çay rica ettim. Telefonu kapatıp tekrar ona döndüğümde, dinlemeye hazırım der gibi baktım.

Başını yavaşça salladı. "Ben... Özür dilerim Leyla. Yani... Dün akşam haddimi aşıp, seni kıran sözlerim için."

Gülümsemeye çalıştım ve önemsiz bir şeyden bahsediyormuşuz gibi davranmayı tercih ettim. Hatasını anlaması güzeldi ve konunun daha fazla uzamasını da istemezdim. "Sorun değil. Niyetinin iyi olduğunu biliyorum."

"Evet, asla kötü bir niyetim yoktu. Böyle bir haber duymayı beklemiyordum, bu yüzden çok şaşırdım. Şaşkınlığım ve biraz merakım yüzünden oldu."

Bir kez daha anlayışla başımı salladım. O ise kaldığı yerden açıklamaya devam etti. "Bunu beklemediğimden, yaşandığına ihtimal verdiğim tatsız bir hadise üzerine bu kararı aldığını düşündüm. Aslına bakarsan hâlâ böyle düşünüyorum. Seni bu raddeye getiren, canını sıkan bir olay olmuş olmalı. Ama merak etme, dersimi aldım. Sormayacağım."

Kısa bir anlığına gözlerimi kaçırdım. Sonrasında teşekkür eder gibi baktım. Konuşmaya devam etti. "Aslında... Mehmet aramızda olsaydı, o da bu kararını sorgulardı. Biraz da bunu düşündüğümden olayın içyüzünü sorguladım galiba."

Bu konunun bir kere daha gündeme gelmesiyle az kalsın kaşlarımı çatacaktım ki, kendime hâkim olmasını bildim. Dudaklarımı araladığımda yanlış anlaşılmaya müsait bir cümle sarf etmemek için dikkatle konuşmam gerekti. "Haklısın, sorgulardı. Ben de gerektiği şekilde kendimi ona açıklardım."

SOLMASIN RUHUMUZ -Haziran'da raflardaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin