Bölüm 2 Yusuf Yusuf

60 9 30
                                    

Şu an koşuyoruz. Neden mi? Çünkü aşırı zeki Yusuf arkadaşımız sırf şaka olsun diye boksörün kafasına yumurta attı. Ya yumurta ne ya?! Bari boksöre atmasaydı. Yani Allah'tan adam bizden yavaş koşuyor, yoksa bitmiştik. Ama ben bunun hesabını sormaz mıyım? Bittin sen Yusuf. Birde koskoca markette o kadar insanın arasından boksörü mü buldun? Hani iyi ki Arel yok. Adamı dövmeye kalkışsa dövülen yine bizim dörtlü olurdu. Gerçi adamın dövmek gibi bi niyeti yok gibiydi. Sonuçta bu kadar büyük bacağım olsa bende bizden hızlı koşabilirdim.

Sonunda adamı atlatıp bi köşeye saklandık. Kan ter içinde hem soluklanmaya hem konuşmaya çalışıyorduk.
-Yusuf... Var ya bittin sen... Sen bittin. Şimdi yorgunum... Ama bir dinleneyim... Göstericem.
Dedim soluk soluğa. Varya ödeteceğim bunu ona.
- Ben ne bileyim... Adamın yemek savaşından anlamadığını.
Dedi sanki normal birşey yapmışcasına. Öfkeli bir nefes verdikten sonra Arel ve Neşe'yi hatırladım. Onları evde unutmuştuk. Sözüm ona biz atıştırmalık alırken onlar da film seçecekti.
-Gel şuradaki bakkala girelim. Arelleri unuttuk.

Karşıdaki bakkala girdik, atıştırmalıkları alıp eve yürümeye başladık. Tabi, adam evin adresini öğrenmesin diye ters yöne kaçtığımız için eve gitmek biraz uzun sürecekti. Annem ve babamın bugün evlilik yıl dönümü olduğundan restoranda akşam yemeğine çıkmışlardı. Tabi biz de bu fırsatı değerlendirerek sinema gecesi yapmaya karar vermiştik.

Yolda sabit bir yere takılı kalmış, hayallere dalan Yusuf'un gözünden düşen damlayı farkettim.
-Geçti.
Dedim sakince, göz yaşını silerken. Elimi yanağında hissettiğinde dünya'ya geri döndü.

-Ne? O adam mı? Aynen ya, rüzgar gibi geçti.
Diyerek konuyu değiştirdi. Tebessüm ettim. Hep yapardı bunu. Ardından sırıtarak her zamanki sinsi bakışını attı. Ne yapacağını düşünmeme bile gerek yoktu.
-Hayır!

Bu gülüşü iyi tanıyorum. Aklına uçuk ve tuhaf fikirler geldiği zaman hep böyle bir gülümseme oluşur yüzünde. Onun bu fikirleri, genelde yararlı olmaz. Bazıları çok kötü sonuçlansada bazıları zararsız bitebiliyor. Kolunu omzuma atıp, bağırarak Ali Babanın Çiftliği'ni söylemeye başladı. Ben utançtan yüzümü kapatırken insanlar bize bakıp bakıp gülüyordu. Şu yerin dibine girme olayı varsa şu anda aynısından istiyorum. Etrafta kimse yokmuşçasına rahat bir şekilde söylüyordu şarkıyı.

Bildiği çoğu hayvanı saydıktan sonra en sonunda şarkısı bitmiş ve eve varmıştık. Ayakkabılarımızı çıkarıp içeriye girdik. Arel'le Neşe koltuğa yayılmış, bizi beklemeden mısırları bitirmişlerdi. Neşe konuşmak için ağzını açtığında Arel konuşmaya başlamıştı bile.
-Nerde kaldınız? Haber verseydiniz biz çoktan izleyip bitirirdik filmi.
-Tek kelime, Yusuf.
Dedim iç çekerek.
-Yusuf.
Dedi onaylarcasına.

Eğer yanında Yusuf varsa geç de kalırsın, nezarathanede de kalırsın. Çocuk resmen zarar. Ama kendisini de nasıl sevdireceğini iyi biliyor. Arel elimizdeki atıştırmalıkları alıp hazırlamaya geçerken bizde koltuğa kurulduk. Neşe koltukta oturmuş elinde kumandayla Arel'in gelmesini bekliyordu. Arel atıştırmalıklarla gelip ışığı kapattı. Akşam ve kalın perdelerimiz sayesinde oda tamamen karanlığa gömülmüştü. Tam sinema havasındaydık. Ve film başladı...

Gerçekten güzel bir animasyon filmiydi. Oldum olası severim zaten animasyon filmlerini. Yabancıların inandıkları o karakterlerle ilgiliydi. Noel Baba, Paskalya Tavşanı gibi karakterler vardı. Konusuysa; eğer inanırsak görebileceğimizdi. Yani, bence öyleydi.

-Yusuf'un bu karakterlere inanacağına yemin edebilirim ama kanıtlayamam.
Arel'in bu sözüne katılıp Neşe'yle gülerken Yusuf'ta ayağa kalkıp kendini savunmaya geçti.
-Bakalım bir gün onları gördüğümde bu kadar gülebilecekmisiniz. Onları görmek için ayaklarıma kapandığınızda görüceğim sizi.
Dedi bilmiş bir tavırla.
-Hadi ordan.
Diyerek Yusuf'a sırtıma koyduğum minderi fırlattım. Yusuf yüzünü kollarıyla korudu. Ardından kıstığı gözleriyle bana baktı.
-Bunu yapmamalıydın beybisi.

Sonradan KahramanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin