Bölüm 3 Su Balonları

43 9 20
                                    

Sabah alarmının sesiyle uyandım. Kendime acıyıp alarmın sesini biraz kıstığım için bu sefer bir fırlama söz konusu olmadı. Daha açılmamış uykumla birlikte kalkıp okul üniformamı giyindim. Aynamın karşısına geçip saçlarımı taradım. Banyoya geçip elimi yüzümü yıkadıktan sonra kahvaltıya geçtim.

Her kahvaltıda olduğu gibi tavada yumurtam hazırdı. Yumurtayı başka türlü yiyemiyorum. Bir kaseye kırılıcak beyazı ve sarısı iyice karışıcak, çünkü beyazını sevmem, sırf sarı hiç denemedim, tavaya konucak, kızartılıcak, ekmeğin arasına konup beyaz peynirle tüketilicek. Yani yumurtayı bir tek yumurtalıktan çıktığı zaman seviyorum. Reçel, bal, peynir, zeytin de masamıza teşrif etmişler. O zaman ne duruyorum değil mi?

Kahvaltı ederken ailemle sohbet ettik. Sabah muhabbeti çok hoşuma gidiyor. Hastanede ve okulda neredeyse her gün ayrı bir olay olduğundan bazen sabah bazen akşam anlatıcak çok şey oluyor.

Sonunda kahvaltıyı bitirince ellerimizi yıkayıp çantamızı alıp evden çıktık. Arabaya geçince kulaklıkları takıp camı açtım. Başımı arabanın kapısına yaslıyıp gözlerimi kapadım. Ferahlatıcı rüzgar yüzüme doğru eserken ben de hayal kurmaya başladım.

Kartal adam meselesi geldi aklıma. "Eğer Kartal Adam gerçekse biz neden bu güne kadar onu sadece haberlerde görüyoruz? " demişti annem. Bence çok haklı. Eğer gerçek olsaydı onu ilaki görürdük değil mi? Bir yıldır var sonuçta. Varlık sebebinin şan şöhret olması dışında bir neden de göremiyorum. Peki kimliği ne zaman deşifre olucak acaba? Şöyle havalı bir giriş yapar, havalı sözler söyler açar maskeyi herhalde. Heryer alkış tufanı zaten. Belki de sahte olduğu ortaya çıkınca kimliği de açıklanır. Gerçi sahte olduğu ortaya çıktıktan sonra kim olduğunu söyleyeceklerini hiç sanmıyorum. Herkes onu yalancı olarak tanıyacak sonuçta. Bir yıldır bu yalanı devam ettirdiklerine inanamıyorum.

Okula varınca aileme veda ederek arabadan indim. Okula doğru dönüp derin bir nefes aldım. Evet, bakalım bu gün nasıl geçicek. Okula girip merdivenlerden çıkmaya başladım. Sınıfa her zamanki gibi gelen ilk kişi benim. Sıralar temizlik yaparken arkaya itildiğinden dolayı çantayı çıkardıktan sonra ilk iş sıraları düzelttim. Sonra sırama oturup bir süre sınıfın sessizliğinin tadını çıkardım. Ardından sabah alamadığım uykumu almak için sıraya uzandım.

Yüzüme dökülen suyla neredeyse boğuluyordum. Öksürerek yattığım yerden kalkınca uyumuş olduğumu farkettim. Öksürürken karşımda kıkır kıkır gülen Yusuf'u gördüm. Ne yaptığını sanıyor bu!
-Günaydın beybisi.
Gözlerimi sıkarak avuç içimle alnıma vurdum
-Ya Yusuf, napıyorsun? Hadi manyaksın, delisin de, acı bari kankana ya!
Diyerek isyan ederken Yusuf'un elindeki banyo tasını farketmemle gözlerim büyüdü. Korkuyordum çünkü herkesin bildiği gibi banyo tasları okulda tuvaletlerde kullanılır.

-Yusuf? Yoksa o elindeki, tas mı?
Tası arkasına sakladı. Yavaşça ayağa kalkarken konuşmaya devam ettim.
-Hani şu tuvaletlerde bulunan. Herkesin kullandığı. Pis olan Yusuf! Bana hayır de! Tuvaletten değil de!
Dedim sinirle. Bir tas mikroplu suyu boğazıma kaçırdığına inanamıyorum! İnsan steril olsun diye suluğundan döker!

Yusuf'a doğru sinirli bir adım attıkça Yusuf'da geri doğru bir adım atıyordu ve hala gülüyordu. Ardından arkasını dönüp koşmaya başladığında ben de peşinden koştum. Benden çok daha hızlı koştuğundan bir süre sonra peşinden koşmayı bıraktım. Tuvalete gidip yüzümü, saçlarımı ve ağzımı elimden geldiğince temizledim. Bu yanına kalmayacak Yusuf efendi. Dur sen, süprizim büyük olacak. Pişman olacaksın.

Sınıfa girdiğimde hoca içeride bana bakıyordu.
-Kızım iyi misin? Boğuluyordu dediler.
-İyiyim hocam. Hatta süperim.
Dedim gülümseyerek.
-İyi peki. Geç.
Dedi hoca garipseyerek.
Yusuf'a baktığımda kitabıyla yüzünü kapatıyordu.
Dur sen yusuf. Sabret, çıkışta büyük bir şüprizle karşılaşıcaksın.
Sıraya oturduğumda Neşe telaşla konuştu.
-İyi misin?
-Evet, merak etme bomba gibiyim.
Bu sefer daha da telaşlandı. Gözleri büyürken konuştu.
-Ne bomba mı?
-Dur dur öyle değil! İyiyim anlamında. Bomba yok.
-Ay korkuttun beni Yağmur.
Ben kıkırdarken bir süre sonra o da kıkırdadı. Ardından derse döndük.
-Yamuğun alanı nasıl bulunuyordu?
El kaldırdık, hoca birini seçti.
-Üst tabanla alt tabanın uzunluğunu toplayıp onu yükseklikle çarpıyoruz,sonra çıkan sonucu ikiye bölüyoruz. Yani dört ve altının toplamı on. Yükseklik beşti. Çarparsak elli, ikiye böl yirmibeş oluyor hocam.
-Doğru.

Sonradan KahramanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin