Yağmurlu ve kasvetli bir günün ardından güneş bulutların arasından yüzünü göstermiş, bir nebze olsun yeryüzünü ve insanların içini ısıtmaya yetmişti.Gün yeni ağarıyordu. Yağmurlu bir gün ardından yürümeyi ve ıslak toprağın kokusunu ciğerlerine çekmeyi çok seven Mavi her zamankinden daha erken yola koyulmuştu.Çoğu zaman fakülteye giderken öğrenci otobüsüne binmeyip yürüyerek giderdi.Genç kadın ne kadar yorgun ve yaralı olsa da hiçbir zaman kimseye belli etmez, hayata gülümseyerek emin adımlarla yürürdü.Gece uyuyamasa da ruhen kendini dinç hissediyordu.İşte bu sabahta aynı kararlılıkta olduğu, diğer günlerinden farksız olduğunu düşündüğü bir gündü onun için.
Bu sırada bütün gece Doktora Tezini yazıp yorgun olan Ilgın bahçe kapısını açıp dışarı çıktı. Arabasının olduğu sokağa saptı."Havanın yağmurlu olduğunu nasıl olur da unuturum!" diye hayıflanarak arabasının kapısını açıp içeri oturup kapıyı hızlıca kapadı.Elindeki çantasını yan koltuğa bıraktı. İki elini direksiyona koyup başını ellerinin arasına koyup yasladı.Biraz bekledikten sonra başını koltuğa yaslayıp hafif çiseleyen yağmurun ön camını ıslatmasını izledi bir süre.Silecekleri açtı ama çalışmadı.Arabanın ön camına yağan yağmur sanki yüreğini yıkayıp dağlıyordu.Yağmur onu ne kadar çok bunaltsada, sesi ona huzur veriyordu."İyi bir gün olucak bugün gündönümü."dedi kendine.Arabasının anahtarını kontağa yerleştirip çevirdi. Fakat arabayı bir türlü çalıştıramadı.Tekrar anahtarı çevirdi tekrar çalışmayınca benzin ibresine bakıp benzin almayı unuttuğunu farketti. İçinden lanet okudu.Son günlerde tezine o kadar çok odaklanıp yoğun çalışmıştı ki benzin almayı bile unutmuştu. Arabadan çantasını, şemsiyesini ve uzun dökümlü koyu bej rengi pardösüyü ceketi alıp indi.Metronun yolunu tuttu. Yolda yürürken insanlara çarpmamaya çalışarak hızlıca siyah şemsiyesini alıp açtı.Hava yamurlu olmasına rağmen ılıktı.Yağmuru hiç sevmez,ıslanmaktan nefret ederdi.Ne zaman ıslansa tabiri caizse sudan çıkmış balık gibi şaşkın hisseder ve öfkeden kudurmuş bir şekilde kendine kızardı.Halbuki kolay kolay öfkelenmeyen,sakin bir yapıya sahipti.Kendisini tanıyanlar sorsanız uysal, sinirleri alınmış biri olarak tanimlardı O'nu.Bazen yolda ıslandığı günlerde öfke nöbetleri sırasında bunun bir yanılmasadan ibaret olduğunu düşünüp; içinden "kabus görüyor olmalıyım!"diyip tekrarladı. Gözlerini açıp kapattığı bile olurdu.İşte o an geceleri nefes almakta zorlanıp uyandığı kabuslu gecelerinde olup; uyanmayı daha çok yeğlerdi.Ama çoğu zaman uyguladığı bu "kaçış sendromu" işe yaramaz; ruhu kalbinde sıkışır; ıslak yağmurlu günlerde hızlı ve öfkeli bir halde fakülteye yürüyerek giderdi. Azıcık ıslanması bile öfkelenmesine mani değildi ve her geçen gün bu öfke nöbetleri daha çok artıyordu.Halbuki Ilgın'ın sinirleri Ege'de sabahları tatlı tatlı hafifçe esip, akşamları kaybolan imbat rüzgârlarına benzerdi.Sessizce esen imbat rüzgarları gibi birşeye kızsa kimseye sezdirmeden içine atar akşamüstü de içindeki öfkesi kaybolup giderdi.Sakin, çabuk öfkelenmeyen, dingin biri olan Ilgın ne zaman ıslansa duygularına yenik düşüp bu öfke nöbetlerine kapılmasını bir türlü çözemiyordu.Bir gece kabusundan nefesini tutarak sıçrayıp uyandığı anı ve gördüklerini anımsadı.Kabusunda altı yaşına kadar kaldıkları dayısının evindeydi.Tek katlı müstakil evin büyük bahçesinde ayakta durmuş kapıya doğru bakmaktaydı.Ayağında çok sevdiği krem rengi lastik çizmeleri vardı.Aniden iki taşın birbirine vurduğu sesi duyup arkasına dönüp baktı. Gri pantalon giymiş bir çocuk yere çökmüş elindeki taşla yerde toprağın üzerinde duran taşa ritmik bir şekilde vuruyordu.Çocuğun sırtı O'na dönüktü. Çocuk tekrarlayan hareketlerle elindeki taşla yerdeki taşa vurup kaldırıyordu.Bu devimini her defasında devam ettiriyordu.Ta ki Ilgın çocuğun omzuna dokunup O'nu durduruna dek! Küçük çocuk başını hafifçe Ilgın'a döndürdüğünde Ilgın dehşete düşmüş gözlerle ona korkuyla bakıp birkaç adım geriledi. Aniden çığlık atarak saçları terden ıslanmış, dili damağına yapışmış bir şekilde yataktan sıçrayarak uyandı Ilgın.Küçük çocuğun yüzü dehşet vericiydi. Gözü,kaşı burnu, ağzı yoktu ve yüzünün tüm hatları belirsiz silikti! Kısa saçları belirsizdi.Ayaklarını yataktan sarkıtıp ayağa kalktı.Pencerenin kulbunu yavaşça tutup açtı.İçeri temiz hava girmesini sağladı.Birkaç saniye pencerenin kulbunu tutup , derince nefes alıp serin havayı göğüs kafesine doldurdu ve ağzından çıkan nefesini odaya saldıkça rahatladığını hissetti.Yüreğindeki yumru ağırlaşmış ve karanlığın kasveti ile birlikte ruhuna baskı yapmıştı.Genç kadın odanın bir köşesine geçip, çöktü. Sırtını duvara verip sesizce ağladı.Hıçkırıkları boşluğun içinde duvarlara çarpıp savrularak yayıldı.Pencereden esen rüzgar Ilgın'ın dökülen gözyaşlarına dokunarak yüzünü yalayıp yalnızlığına ortak oldu. Rüzgarın şiddetiyle pencerenin önündeki tül perde Ilgın'ın karanlık kasvetli gecesinde adeta dans edip karanlık geceye beyaz bir renk kattı. Bilinmeyenin, cevapsız suallerinin dansıydı bu.Ilgın o çocuğun kim olduğunu merak ediyor fakat bir türlü çocuğun yüzünü göremiyordu.Çocugun silik yüzü, belirsizliği içini kemiriyordu. Kabuslarında gördüğü o anlar dışında yağmurlu günlere dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Yağmurlu günlerindeki hüznünü öfkesininin nedenini öğrenmek istedikçe zihni sanki onunla oyun oynar gibi hiçbir şeyi hatırlamasina izin vermiyordu. Ama geçmişinde yaşadığı kötü olayı hatirlayamaması ve yağmurlu günlerin de travmayı tetiklemesi onu kahrediyordu.Hafızası çok iyi olmamasına rağmen kolay kolay etkilendiği anları unutmazdı. Hafızasına kazıdığı en erken anı annesinin arkadaşının düğünüydü.Ailecek gittikleri düğünde şaşırtıcı onu çok mutlu eden bir şey görmüştü.Gelin ve damat renkli rafya iplerinden birbirine bağlanmış romantik bir müzikte dans ediyordu.Çok hoşuna gittiği bu anın fotoğrafını görüp arkasını çevirdiği de şaşkınlığını gizleyememişti.Annesi tükenmez kalemle o günün tarihini not almıştı.Üç yaşındayken çekilmiş bir fotoğraftı bu ve Ilgın altı yaşından önce çocukluğuna dair pek bir şey hatırlamadığını zannederdi.Bu kadar eski bir olayı hatırlayan Ilgın yağmurda ıslanmaktan neden bu kadar korktuğunu bilememesi, geçmişinde ne yaşadığını hatırlayamaması her geçen gün daha da zorlaşıyor huzurunu daha da çok bozmaya yetiyordu. Yağmurdan ne zaman ıslansa tanımlayamadığı öfkesi, suçluluk duygusu yağmur damlası olup zihnini, içini kemiriyor ona acı veriyordu. Sanki zihnine çöken bu duyguları kötü bir ev sahibi gibiydi. Karabasan gibi çöken esaret altında hissetiği hisleri kalbinin en kuytu köşesinde iz bırakıp ev sahibi misali mülk edinmişti.Huzura ermesi bir yana; başka duygularına kiralayıp rahat nefes almasına bile izin vermiyordu .Ilgın ne zaman ıslansa her hücresinde bu kötücül düşüncelerini tekrar hatırlayıp hissederdi.İliklerine kadar acıyı tüm damarlarında tadarak gerilmeye başladı.Böbürlenerek "Halbuki güneşli sıcak iliklerimizi ısıtan bir haziran ayı olmalıydı bugün!"dedi içinden. Aklina gelen tüm kötü seneryoları küflenmiş bir ekmeğe konan sineklere benzetti.Zihnindeki bu kötü kokuşmuş ekmeği gözünde canlandırıp çöp kutusuna attı ve eliyle onlari silkeleyip kovaladı.Arabanın benzinin bitmesi, ve danışman hocasına geç kalma düşüncesi ve tüm bunlar olurken üstüne üstlük ıslanması tüm sinirlerini alt üst etmeye yetiyor da artıyordu.Ve daha da sinirlenmeye niyeti yoktu."Ne olursa olsun bugün güzel bir gün!"deyip, gülümseyerek yağmur sonrası kokan çam ağaçlarının nefis taze kokusunu ciğerlerine çekti.Köşedeki büfeden sevdiği bulmaca dergisini alıp Arnavut Kaldırımı taşlarla döşenmiş yolda yürürken, ardında bıraktığı topuk sesleriyle birlikte insanların arasına karışıp metronun olduğu sokağa sapıp dümdüz yürüdü.Güneş ışınlarının yüzünü örtüp gözünü rahatsız ettiğini farkedince bir eliyle bir gözünü kapatıp güneşin delici ışınlarını kamufle etmeye çalışırken diğer eliyle çantasının içinden numaralı güneş gözlüklerini çıkarıp taktı.Metro sokağının köşesindeki büfeden en sevdiği bulmaca dergisini aldığı sırada Mavi metronun merdivenlerinden sessizce inmekteydi. Mavi kendi ağır, telaşsız ve emin adımlarına inat insanların metroya alelacele koşuşturduklarını farketti.Zaman sanki insanların ellerinden akıp gidecekti ve insanlar zamanı ellerinde tutup kaybetmemek için hızlı ve telaşlı adımlarla metroya doğru gitmek üzere merdivenlerden inip çıkıyorlardı.İnsanlarin ellerinden akıp giden zamanda an durdu.Mavi bir yere yetişmeye çalışan koşuşturan insanların kaygılı,mutsuz yüz ifadelerine baktı.Sanki o an zaman sadece insanlar için durmuştu da Mavi için durmamıştı.Mavi merdivenlerinde dikkatlice insanların telaşlı, ürkek şaşkın ifadelerini, yüzlerini inceleyip, okudu. Geçmişteki duygularını anımsadı.Eskiden lisede sabahları her derse geç kalışını anımsayıp gülümsedi.Mavi düzensiz olmayi yıllar önce kaybettikleriyle birlikte geçmişinde bırakmıştı. Her yere bu yüzden erkenden gider; hayatındaki herşeyin planını,programını önceden yapardı.Her zaman yedekte bir "b planı" olurdu.Bir yere gidecekse planını uygular ve kolay kolay bundan da ödün de vermezdi.Sürprizleri de bırakalı, hayatından çıkaralı çok olmuştu.Sürprizler onun için hayal kırıklığı demekti artık. Mavi metronun merdivenlerinden tekrar inmeye devam etti. Mavi'nin adımı ile film karesini andırıp donan insanlar da tekrar canlandı. Alelacele koşuşturmaya, yürümeye devam etti.Metronun yeraltında kalan kapalı bölümüne girmeden önce Mavi biran için tekrar durup yüzünü gri bulutlarla kaplı gökyüzüne kaldırdı.Gri bulutların arasından sızan inatçı güneş ışınları gözlerinin üzerini örttüğün de gülümseyip gözlerini kırpıştırıp, göğe doğru yüzünü çevirdi.Gri bulutların içinden akan bir yağmur damlasının ağır çekimde yüzüne düşmekte olduğunu farketti. Sanki insanlar, gökyüzü yağmur yavaş çekimde hareket ediyordu. Yağmur damlası gökten süzülüp Mavi'nin gözaltına değip aktı. Yanağından okşarcasına kayıp dudağına süzüldü. Mavi' nin yüzüne konup dudağını öptüğü an zaman bu sefer Mavi için durdu. Tenine konan bu damlanın sesi tıpkı tarihi bir Roma Hamamı'nın bronz işlemeli çeşmesinden damlayıp içi su dolu demir kazana düştüğü andaki tok bir sese benziyordu.Düşen damlanın su dolu kazanda yaydığı halkaların titreşimi hamamın duvarlarına dokunup aşıyor ve Mavi'nin kulağında hoş bir tını bırakıyordu. Gri bulutlardan armağan olarak gelen bu damla o anı durdurmuş Sanki bu sefer de zaman kendi aleyhine işlemişti.İnsanlarla birlikte donup kalmıştı.Mavi'nin aklina çok sevdiği hocasınin cümlesi geldi. "İnsanlar plan yaptıklarında Tanrı yukarıdan bakıp onlara gülümsermiş! " Gülümseyip kaşlarını çattı "Sahi neden hep hayata yetişemiyor gibi hissediyorum?" diye kendine sordu. Zamanın durduğu anda şimdi tam tersini hissediyordu.İnsanların zamanı yakalamak istercesine koşuşturmalarına anlam veremeyen Mavi şimdi kendisinin de bu telaşın içinde olduğunu farketti. Zaman onun için hep geriye doğru gidiyordu.Sanki kendi elinden hiç yakalayamadım akıp gidiyor,onu bir türlü tutamıyordu.Bu kısır döngü aslında kendisi içinde hep devinim halindeydi.Sanki hep eksik birşeyler vardı hayatinda ve ne kadar planlayip erken gitse de bir türlü yetişemiyordu hayata.Tam böyle hissetiği anda tıpkı sessiz bir filmi gösterime sunan ustasına yardım etmekte olan 9-10 yaşlarında bir çocuk film makarasını krankla çevirmesiyle film nasıl hareket ediyorsa Mavi de hareketlendi.Mavi de kulaklığını takıp çok sevdiği şarkısını dinledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
M A V İ
General FictionLise de edebiyat öğretmenim ''İnadına yaşamak"adlı tiyatro oyununu önerdiğinde isminden çok etkilenmiş fakat ozamanlar bu iki kelimenin anlamını özümseyememiştim.Ta ki hikayemin başkahramanı Mavi'yle 3.5 yıl önce soğuk koyu gri bir şubat ayında tan...