BU NE BİÇİM HİKAYE BÖYLE (2)

101 19 0
                                    

Karanlık tünelde usul usul sessizce süzülen trenden yükselen notalar Kutay'ı eski güzel anılarına götürdü.Metronun duvarlarını yalayıp yükselerek çalan Eric Satie'nin eşsiz bestesi Kutay'a çocukluğunda annesiyle gecirdiği piyano günlerini hatırlattı. Küçükken annesi bu besteyi pianoda çalıp dinletmişti .Öğretmişti de bu besteyi çalmasını.Bu beste onda hüznü çağrıştırsa da annesini hatırlattığı için ona mutluluk da verirdi.Hani o çocukken yaptığımız çok mutlu olduğumuz şeyleri tekrar yapıp aynı tadı büyüyünce de almak isteriz ya fakat bir türlü eskisi gibi olmaz tadını tuzunu bir türlü yakalayamayız aynı tadı vermez bize.Bir türlü ne yapsak etsek de olmaz.Aynı müziği dinlediğinizde bile aynı duyguyu hissedemeyiz çocukluğumuzdaki gibi. İşte Kutay'da ne zaman piyano başına geçip bu besteyi çalsa annesiyle o günlerdeki yaşadığı duyguların hissiyattını anımsamaya çalışır bir türlü hatırlayamaz, o heyecanı yakalayamazdı. İliklerine kadar notalarını duyumsar duyumsamasına ama bir türlü anlamlandıramazdı. Sanki eksik bir şeyler vardı hayatında. Bir yapbozun eksik parçası gibi eksikti.Bir şairin yarım kalan dizeleri,bir yazarın tamamlanmamış yarım kalmış romanı gibi hissederdi kendini. Huzursuz olurdu bu parçayı çaldığında.''Bir orospunun ağzındaki yarım kalan küfrü''gibi sinirlenirdi hatırlayamadığı duygularına.Belki de eksik bir şeyler değildi de Kutay'ın zihninin köhne köşelerinde anımsıyamadığı sanki ara verdiği bir şeyler vardı.Bile bile, isteyerek hem de....Çocukluğundaki ara verdiği duyguları bir nebze de olsun metronun puslu,buğulu camına başını yaslayarak notaları ruhunda duyumsadı.Anılarından sıyrılıp karanlık tünelde gözlerini cama doğru döndürüp boşluğu dolduran notaları kulaklarında, iliklerinde hissetti.Tünelin karanlık boşluğunda küçük bir an için bile olsa kaybolmak istemişti Kutay. Gözlerini kapatıp boşluğa daldı...
Bu sırada Mavi sessizce oturduğu koltukta başını cama yaslayıp gözlerini kapattı. Ne zaman bu besteyi dinlese anlam veremediği hüzün kaplardı içini.Kapanan gözünden tek bir damla yaş süzüldü ince ince.Bu son damla içindeki hüznün zifiri karanlığının son kırıntılarıydı.Sanki bütün gözyaşlarını içine akıtmıştı ve o son damlası döküldüğünde Mavi'nin içini amansız bir huzur kapladı.İşte o zaman başını çevirip vagondaki insanlara baktı.O kadar çok dalmıştı ki müziğe, vagonun kalabalıklaştığını dolduğunu farketmemisti." Bir sonraki durakta bu kadar çok yolcu binmiş olmalı!" dedi içinden. İnsanların yüzüne tek tek bakıp onların hüzünlerini, acılarını gördü.Koridorun hemen çarprazında dörtlü koltukta oturan annesinin kucağına ters oturmuş küçük bukle bukle saçları olan kız çocuğunun ona meraklı bakışlarla baktığını farketti.Mavi'ye yüzü dönük bir şekilde oturan küçük kız ona gülümseyip el salladı.Mavi de ona göz kırpıp gülümsedi.Annenin yanında oturan adamın küçük kızın saçlarını okşadığını ve kızın ona bakarken korktuğunu fark etti."Babası olmalı." dedi içinden küçük kıza benziyordu adam. Babasının elini kaldırıp küçük kızın saçlarına dokunmaya yeltendiği sırada kızın ürkekçe elini başına yaslayıp kendini korumaya çalıştığını farketti.Küçük kızın şiddet gördüğünü anladı o an Mavi."Herkes baba olmamalı! dedi öfkesini bastırarak içinden sessizce gözlerini kapattı.Sonra içindeki dipsiz kuyunun içinden bir ses sordu Mavi'ye."Duyamadım?!" Mavi dipsiz kuyuya eğilerek avazı çıktığı kadar bağırdı: "Herkes diyorum baba olmamalı!" Sesi müziğin notaları ile birlikte dipsiz kuyuda yankılanıp kayboldu. Gözlerini açıp derin bir iç çekerek tekrar o adama baktı.Küçük kızın babasıyla yine göz göze gelince o an acizliğini gördü adamın. Gözlerini hiç kaçırmadan dik dik bakmaya devam etti.Adam bir an için afallayıp şasırdı.Birkaç dakikadır onları izlediğini Mavi'nin birşeyleri farkettiğini anlamıştı.Utanarak gözlerini kaçırıp ellerini dizlerinin önünde birleştirip ovuşturdu. Başını mağrur bir şekilde öne eğdi."Ar damarı varmış adamın!" dedi Mavi içinden.Keşke çocuğuna şiddet gösteren onların ölümüne sebep olan ya da onların hayallerini çalan babaların da böyle ar damarı olsa da çatlamadan utansa yaptıkları hatalarını tek tek görebilselerdi diye konuştu.O sırada tekrar küçük kıza baktığında küçük kızın güvenle gülümsediğini gördü Mavi.Küçük kız Mavi'ye teşekkür edercesine bakıyordu yemyeşil iri gözleriyle.Mavi de küçük kıza göz kırptı.Böyleydi Mavi insanların hayatına anlık bile girse onlarda iz birakirdi.Başını çevirip vagondaki diğer insanlara baktı.Sanki az önce gözyaşıyla birlikte hüznünü insanlara vermişti. Ve şimdi kendi hüznünü o insanların yüzünde okuyordu.Sahi hayatta böyle değil miydi?! Bütün hikayeler birbirinin aynısıydı ve sadece özneleri farklıydı.İçinde tarifi olmayan bir mutlulukla ve şaşkınlıkla insanların yüzünü incelerken dudaklarından bir kaç kelime döküldü : '' Fazla kalabalık!'' dedi dudaklarını yarım aralayarak .Karşısında oturan otuzlu yaşlarında olduğunu düşündüğü Ilgın ''Anlamadım?'' diye sordu Mavi'ye.Mavi içinden söylediğini sandığı düşüncelerini dışa vurduğunu farkedip Ilgın'a baktı.Hiç istifini bozmadan ''metro bugün fazla kalabalık.'' dedi gülümseyerek Ilgın'a.Ilgın'da gülümsedi O'na.Orta yaşların başında olan Ilgın Mavi'nin iri gözlerinin içine sonra da elindeki kitabına baktı."Amin Maalouf Semerkant" Mavi'nin severek okuduğu kitaplardan biriydi.Cok sevdigi kitapları tekrar okumayı severdi Mavi."Sahi benim gibi bir kitabı birkaç kez okumuş insanlar var mıdır? diye bazen kendi kendine sorar merak ederdi."Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz"diyen Heraklitos 'un sözü usuna düştü.Bu cümlenin anlamına inanır değişimi sever, kabullenip değişimi kucaklardı.Kozasından çıkmış kelebek misali her gün güne yeni bir umutla başlardı. Yaşama sevinci de sürekli değişirdi gelişime inandığıdan. Aynı kitabın sayfalarında gezinirken her okuduğunda farklı bir tat,bir anlam alırdı.Hayyam'ı,  Rubailerini de çok severdi. Karşışinda oturan Ilgın'la göz göze geldiler.Mavi Ilgın'a içtenlikle gülümsedi.Mavi daha sonra genç kadının elindeki kitaba baktığını farketti.Ilgın O'na "Afrikalı Leo kitabını" okumadıysan tavsiye ederim dedi.Mavi biran duraksayıp lisedeki sosyoloji öğretmeninin de elindeki aynı kitaba bakıp bu kitabı önerdiğini anımsamıştı.Sanki "dejavu" yaşıyordu.Kütüphanesinde vardı önerdiği kitap.Öğretmeni der demez almıştı da bir türlü o kitabı okuyamaya fırsat olmamıştı. "Okumadım ilk fırsatta okuyacağım." dedi Ilgın'a.Ilgın da "çok seveceksin." dedi.Ilgınla göz göze geldiler tekrardan.Hiç konuşmadan Mavi'nin gözlerini okudu.Sessizce gözlerindeki hüzne ortak oldu Mavi'nin.Mavi kilitli açmak istemediği kendinden bile sakındığı suallerinin cevaplarını sanki karşısında oturan tanımadığı Ilgın'dan ister gibi baktı.Sanki geçmişten gelen tanıdık bir yüz gibiydi.Bu durumu garipsedi.
Bu sırada Eric Satie'nin şarkısının değiştiğini fark etti.

Sonsuza kadar bu şarkıyı dinleyebilirdi.Kendini masmavi bir denizin kıyısında beyaz bir bankta otururken düşledi.Başını öne eğdi bu düşünceye daldı.Bu sırada kalbindeki cam kırıklıklarını her bir durakla birlikte ardına bırakan Ilgın zarif boynunu büktü, başını cama yasladı.Kumral açık renkli saçları ve hafif makyajını inceleyen Mavi onu incelerken içinin huzur kapladığını hissetti.Zarif gerdanındaki zincir kolyesinin ucundan sarkan tek damla inci kolyesine baktı.Güzel ve asildi kadın "30'larında olmalı." dedi içinden.Sade güzelliği sevmezdi Mavi.Bir anlamı olmalıydı.Ilgın'da işlenmiş naif bir duru bir güzelliği farketti.İnsanı huzur kaplayan bir güzellik dedi içinden.Sanki yıllardır taniyormuş gibi hissettiği kadına sessizce eğilip usulca " iyi günler" dedi.Ilgın da O'na gülümseyip "Hoşçakal" dedi.
Mavi yerinden kalkıp çıkış kapısına doğru ilerlerken Ilgın arkasından göz ucuyla O'na baktı.Bir süre sonra Ilgın rayların üzerinde hızla ilerlemekte olan trenin tekerlek seslerine karışan müziğine sırtını yasladı. Karanlığa doğru gözlerini çeviren Ilgın yorgunluğunu hissedip şarkıyı dinlemeye devam etti.Mavi kapının önüne bir kaç adım kala giderken tren biraz sallandı.Işıklar kapanıp tekrar yandı.Bir iki kez tekrar yanıp sönen ışıklar birkaç saniye sonra düzeldi.Mavi bir an tereddüt etse de kapıya doğru ilerlediği anda korkunç bir gürültü koptu.İnsanların bağrışmaları ve küçük kızın tiz sesi Mavi'nin kulaklarında çınladı.Metronun vagonu şiddetle sallanıp diğer vagonlardan ayrılıp sürüklenmeye başladı.Vagon hızlıca tünelin soğuk duvarlarına çarpıp durdu. Demirlere sıkıca tutunmasına rağmen ellerini bırakmak zorunda kalan Mavi başını çarpıp kolunun üzerine düşmüş yerde boylu boyunca uzanmaktaydı. Mavi'nin başından inceden inceye bir sızı şeklinde kan akarken insanların sesleri kesilmişti. Sadece belli belirsiz bir şarkının sesi kulağında yankılandı .Vagonun arka koltuğunda oturan Kutay'ın telefonu yere düşmüş dinlediği müzik bütün vagonu kaplamıştı.

Ölümle yaşam arasında kalan bu ince çizgide arafta kalan bu insanların arasından sadece bu şarkı yükselip, duyuluyordu..

İnsan insan derler idi,
İnsan nedir şimdi bildim.
Can Can kuyu söylerlerdi.
Ben can nedir şimdi bildim!

M A V İHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin