Portakal'ın kabına süt koyup karşısına yerleştim. Evet, kediciğimin adını Portakal koymuştum nihayet. Bence o da isminden oldukça memnundu. Ben koymuştum. Elbette memnun olacaktı.
Canım bir şeyler yemek istemediğinden kendime sadece çay koyup karşısına yerleşmiştim Portakal'ın.
Çayımı bitirdiğimde bulaşık makinesine attım. Portakal'ı da kucağıma alarak salona geçtim. Bu Pazar gününü Portakal ile beraber geçirecektim. Beraber film günü yapabilirdik ya da Winx izleyip onu Stella fanı da yapabilirdim. Uğur Böceği ve Kara Kedi izleyip beraber Kara Kedi'ye düşebilirdik.
Koltuğa rahatça yerleşip Portakal'ı da kucağıma oturttum. Koltuğun önündeki küçük masaya da ayaklarımı uzatmıştım. Kumandayı elime alıp YouTube'dan rastgele bir Uğur Böceği ve Kara Kedi bölümü açtım ve Portakal'la beraber dikkatle izlemeye başladık.
"Meow."
"Adrian mı? Tatlı çocuk ama Kara Kedi'nin havalı tavırlarını ve eğlenceli mizacını daha çok beğeniyorum." diye yanıt verdim Portakal'a.
Evet, onu anlayabiliyordum. İyi bir baba olmak bunu gerektirirdi zaten.
Bir saat süren bölüm maratonunun ardından acıktığımı hissederek odamda, hala kutunun içinde olan, pamuk şekerlerden birini aldım.
Ateş'e her ne kadar şu an sinirli olsam da pamuk şeker olayını iyi düşündüğünü inkar edemezdim. Hoşuma gitmişti açıkçası. Birinin beni düşündüğünü bilmek iyi hissettirmişti.
Ama karşımdaki bildiğimiz Ateş'ti hala. Son derece dengesiz, agresif ve kırıcı.
Aslında birkaç hafta öncesine kadar Ateş'in bana sarf ettiği hiçbir şeyi umursamadan devam ederken ikidir neden kırıldığıma anlam veremiyordum. Benim için bunların hepsi çok yeniydi. Ben kimseye kırılacak kadar hayatımın içine dahil etmezdim ki.
Düşüncelerime küfür savurarak pakete sarılı olan pamuk şekeri açtım. Koca bir ısırık alırken kendimi pamuk şekerle boğmak istiyordum. En azından güzel ve hayran olunası bir ölüm olurdu.
Çalınan kapıyla tekrar küfür ederek ayaklandım. Elimde henüz yarısına geldiğim pamuk şekerle kapıyı açtığımda karşılaştığım bir adet Ateş beklediğim şeyler listesinde yoktu.
"Waow! Çok ateşli görünüyorsun."
Duyduğum alaylı sesle şaşkın bakışlarımı ondan çekip kendime baktım üstten. Mavi renginde, Hello Kitty desenli geceliğimi görmemle kaşlarımı çattım. Muhtemelen buna ek olarak saçım da fena dağılmıştı. Elimdeki yarısına geldiğim pembe pamuk şekeri de unutmamak lazım tabii. Büyük rezil olmuştum.
Kafamı kaldırıp Ateş'e baktığımda gülmemek için dudaklarını ısırdığını fark ettim.
"Gülersen ağzını yumruklarım." Sakin konuşmama karşın ses tonum tehditkardı.
Kafasını onaylarcasına sallayıp ağzına hayali bir fermuar çekti. Yerde ikimize öylece bakmakta olan Portakal'ı kucağına alıp sevmeye başladı gülümseyerek.
"Adını ne koydun? Ya da şey mi demeliyim bir ismi var mı?"
"Portakal."
"Vay, demek dediğime geldin sonunda?" Bakışlarını Portakal'dan çekip bana dikmiş hınzırca sırıtıyordu.
"Sadece portakal seviyorum." dedim omuz silkerken. "Ayrıca senin burada ne işin var?"
Kucağındaki kediyi bana gösterme amaçlı önünde tuttu. "Portakal'ı ziyarete geldim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pamuk Prens | bxb
De Todo[Tamamlandı] Ateş: Bugün öyle arkadaşlarınla iddiaya falan mı girdiniz? Derin: Ha sen etekle okula gelmemden bahsediyorsun? Ateş: Evet. Derin: Saçma iddialara falan girmedik. Etek giymeyi seviyorum sadece. Derin: Oje sürmeyi sevdiğim gibi. Deri...