başka bir geçmiş.Beden derslerinden oldum olası nefret ederdim. Koşmayı veya herhangi bir fiziksel aktiviteyi severdim ancak bunu ders adı altında gerçekleştirmek hiç bana göre değildi. Ayrıca tepedeki güneş yüzünden gözlerimi bile zor açarken elbette hareket etmeyecektim.
"Mina, aynı takımdayız yanıma gel!" diyerek bana seslenen Chaeyoung'un olduğu yeri bulmaya çalıştım gözlerimle. Bir saniye bile yerinde durmadığından onu bulabilmek çok zordu.
"Beni yedeklere yazın," dedim ve elimdeki su şişesini hırsla açarak diktim. Bunun ardından, "Hiçbir şey yapmak istemiyorum," diye de eklemiştim.
Sonuncusunu yüksek sesle söylememe gerek yoktu, ancak yapmıştım. Bunu duymuş olacaktı ki Jungkook'un da dikkatini çekmiştim. İçimdeki koca hüznün sebebi kendisiydi fakat elbette bunu belli etmeyecektim kimseye.
Nasıl öğrendiğini bilmiyordum fakat sorun etmiyor gibi görünmeye çalışıyordum. Uzun süre o üçlü ile baş edebilmiştim ve buraya gelirlerse yine ederdim, problem değildi, ancak psikolojimi sağlam tutabileceğimden emin değildim. Gerçekten etkileniyordum ve abimi de etkiliyordum. Uyuyamıyordum ve sürekli düşünüyordum. Eski okulumda uzun bir süre günlerim böyle geçmişti.
"Mina! Gelsene şuraya! Oynayalım işte," diyerek Chaeyoung bana doğru koştuğunda kafamı sağa sola salladım hızlıca. Yanıma ulaşan Chaeyoung elimden tutup çekiştirdi beni.
"Chaeyoung lütfen..." dedim ve geri geri gitmeye gayret gösterdim. "Şu ağacın altında oturmak istiyorum, nolur..."
Chaeyoung alt dudağını büzerken beni çekiştirmeyi bıraktı ve derin bir nefes aldı. Jungkook'un olduğu yeri kontrol ettikten sonra bana döndü ve kafasını salladı. Havamda olmadığımı anlamış olmalıydı, bu yüzden daha fazla ısrar etmeden kalabalığa doğru koştu. Ben de yalnız kalmanın verdiği rahatlıkla büyük ağaca doğru ilerledim ve gölge tarafına doğru oturdum.
Sırtımı ağaca yaslayıp bacaklarımı kendime çektiğim sırada gözlerimi de kapattım. Top sesi ve bağırışmalar arka fonda sürerken kafa dinlemeye çalışıyordum.
Kafamı boşaltamıyordum, yeni düşünceler eklenip duruyordu. Üçü okula gelirse başıma gelebilecek şeyleri kafamda sıralamaya çalışıyordum. Jimin, Chaeyoung ve Do Hyun mesela... Benimle korkudan iletişimlerini keser miydi? Bir okul çıkışı dövülebilirdim de... Bunun gerçekleşmemesi için abimin beni her okul çıkışı alması gerekecekti. Herkesin içinde rezil olup okul günü bitene kadar umursamamış gibi yapabilirdim ve evde ağlama krizlerimle abim uğraşabilirdi. Daha bir sürü ihtimal vardı ve hiçbiri imkansız değildi.
Güçlü bir insan mıydım yoksa öyle gibi mi davranıyordum? Bunu ayırt edemiyordum bazen. Ne kadar üzülürsem üzüleyim, etkilenirsem etkileneyim, bir şekilde cezalarını almaları için uğraşmaya devam ediyordum ve bundan bıkmıyordum. Bir savaş muharebesinde her bir yanıma kurşun sıkılmış ve yürüyemeyecek hale gelmiş bir asker gibiydim, fakat düşmanımı cezalandırmadan ölmüyordum. Durumum böyleydi.
Kötü şeyleri geçmişe gömmüştüm ve hatırlasam bile beni etkilemelerine izin vermemeye çalışıyordum ancak Jungkook geçmişimi alıp elleriyle gözlerimin önüne koymuştu.
Nasıl bir atak yapmalıydım şimdi ona? Sehun denilen çocuğu getirip onun gözlerinin önüne mi bırakmalıydım? Bunu yapacak ne halim vardı ne de isteğim.
Kafamı ağacın gövdesine yaslarken gözlerimi bir anlığına açmamla yanıma yerleşen Jungkook'u görmem bir olmuştu. Benim gibi bacaklarını kendine çekerek onları sardığında yaslandığım ağaçtan çekilmiş ve aceleyle kalkmak adına hareketlenmiştim. Bunu yapmama fırsat vermeyen Jungkook bileğimden sertçe kavrayarak yerime yeniden oturtmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
505 • jjk
Fanfiction"Senden nefret ediyorum," dedi çocuk, sert bakışlarını nefret edildiğini duymamışçasına gülümseyerek onu izleyen kızdan çekmezken. Gitmesini istiyordu çocuk çünkü kızı görmezden gelmek çok zordu onun için. Kız ayaklanmadan önce gülümsemesini yüzünd...