tüm yıldızları kaçıracağım ve onları gözlerinde tutacağım.Kollarımı göğsümde birleştirmiş halde duvara yaslanmıştım ve içeride kalan Jungkook'un çıkmasını bekliyordum. Do Hyun dakikalar önce çıkmıştı ve benimle konuşmak istediğini yeniden söyleyerek beni kendisiyle götürmeye çalışmıştı ancak Jungkook'u beklemek istediğimi söylemiştim. Birkaç dakika söylenmeleriyle uğraşmış ve yaptıklarıma anlam veremediğini defalarca duymak zorunda kalmıştım. En sonunda yanımdan uzaklaşma kararı alarak beni burada yalnız bırakmıştı.
Do Hyun suçsuz olduğu için erken çıkmış olmalıydı müdürün odasından. Jungkook'u onun boğazına sarılı halde yakalamıştı hoca, düşününce bu kadar süredir içerde olması şaşırtıcı değildi.
Derin bir nefes alarak kafamı duvara yasladığım sırada kapının sesini duydum. Yaslandığım duvardan hızlıca çekilerek bakışlarımı kapıya çevirdim. Jungkook beni görmeyi beklemiyormuş gibi şaşırdığında kapıyı ardından çekti.
"Mina, buradasın." dediğinde birkaç adım ilerleyerek ona yaklaşmıştım. Ardından söylediğine kafamı salladım.
"Buradayım." diyerek cevapladığımda suratında gülümseme oluşmuş olsa da ben ona oldukça ifadesiz bakıyordum. Hala açıklama duyamamıştım, neden görmezden gelindiğimi anlayamamıştım ve gerçekten kafasında dönenleri duymaya ihtiyacım vardı.
Yüzümdeki ifadenin değişmediğini gören Jungkook derin bir nefes alırken dudaklarını birbirine bastırdı ve kafasını sallayarak gelişigüzel etrafta gezdirdi bakışlarını.
"Tamam..." dedi ve yeniden gözlerini gözlerime dikti. "Son dersin bitmesine beş dakika kaldı. Eşyalarımızı alıp çıkalım."
"Nereye gidiyoruz?"
"Bir yere."
"Jungkook." dedim bıkkınlıkla ve net bir sesle. Ciddi anlamda bir cevap istiyordum ve o da bunu çok iyi anlamıştı. Derin bir nefes verdi.
"Konuşacağız. Her zaman gittiğim yere gideceğiz." dediğinde daha fazla açıklama istediğimi yüzümden anlamış olacak ki, "Kalabalık bir mekan değil, sessiz sakin bir yer."
Gerçekten konuşmak ve anlamak istiyordum. Bu yüzden peşine takıldım ve söylediği gibi eşyalarımı topladım. Daha sonrasında Jungkook, Seojun'u buldu. Kendi aralarında bir şeyler konuşup ikimizin okul çantasını ona verdikten sonra yanıma ulaşan Jungkook ile beraber okul bahçesinden çıktık ve Seojun'un kullandığı motorsiklete doğru ilerledik. Başta gerçekten ona ilerleyip ilerlemediğimizi anlayamamıştım ancak yakınlaştıkça hedefimizin o olduğu anlaşılıyordu.
"Kullanmayı biliyor musun?" diye sordum. Korktuğumu belli etmemeye çalışmıştım fakat ilk kez motora binecektim.
Belli etmeme konusunda başarısız olduğumu bana hissettirirken Jungkook, "Korkma, biliyorum ama ehliyetim yok." dedi. Motora ulaştığımızda bir kaskı bana verdi ve diğerini kendine aldı. Kaskı zar zor taktıktan sonra Jungkook'un arkasına oturdum ve kollarımı beline sardım. Çok güzel ve romantik hissettirebilecek bir andı ancak ben sadece korkuyu hissediyordum.
"Sıkı tutun." Jungkook'un alaylı ses tonundan benimle dalga geçtiğini anlayabiliyordum fakat yine de söylediğini yaparak belindeki ellerimi sıkılaştırdım. "Vücut çalışıyorum. Kaslarımı hissedebiliyor musun?" Yeniden alayla konuştuğunda her ne kadar sıkı karnını hissetsem de karnına vurdum.
"Jungkook hadi." diyerek bağırdığımda kıkırdamış ve söylediğimi yaparak motoru çalıştırmıştı. Okulun sokağını öyle hızlı terk etmiştik ki mümkünmüş gibi daha çok sarılmıştım. Hız nefesimi kestiğinde gözlerimi kapatmış ve Tanrı'ya ölmemek adına dualar etmeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
505 • jjk
Fanfiction"Senden nefret ediyorum," dedi çocuk, sert bakışlarını nefret edildiğini duymamışçasına gülümseyerek onu izleyen kızdan çekmezken. Gitmesini istiyordu çocuk çünkü kızı görmezden gelmek çok zordu onun için. Kız ayaklanmadan önce gülümsemesini yüzünd...