ama sen ağlayınca paramparça oluyorum.
Evimin önünde saatlerdir bana seslenen biri vardı. Bu kişi elbette buraya kesinlikle gelmemesini ve konuşmak istemediğimi söylediğim Jungkooktu. Kapıyı açmam gerektiğini söylüyordu ve mahalledeki bütün komşuların şu an cama çıktığından emindim.
Abim evde değildi. Abim evde olsa onu gönderirdi ve abime karşı çıkmayacağı için o da giderdi. Günlerimiz böyle geçmişti, günlük aktivitemiz haline gelmişti. Ancak, abim yoktu ve ben burada yalnız başıma oturmuş, sesimi çıkarmadan gitmesini bekliyordum.
Günlerdir uyuyamıyordum. Yemek yiyemiyordum. Okula gidemiyordum. Felç gibi olduğumu söylersem eğer, kesinlikle abartmamış ve nokta atışı bir tanımlama yapmış olduğumu söyleyebilirdim. Böyle bir aptal olduğum için kendimden utanıyordum.
Jungkook'a ihtiyaç duymak ise beni en çok yıkan şeydi. Ona nasıl ihtiyaç duyabilirdim? Şu an hissettiklerimin mimarıydı o. Fakat, oluyordu işte. Ona ihtiyacım vardı. Ruhumun girdiği krizden beni o çıkabilirdi. Artık o olmayacaktı ama.
Sürekli beni hak etmediğini söylediği ve pişmanlığını dile getirdiği zamanları düşünüyordum. Hislerinin gerçeğe dönüşmüş olması bana ne ifade etmesi gerekiyordu? Güvenim böylesine kırılmışken hisleri gerçeğe dönüştü diye boynuna mı atlamalıydım? Ayrıca, gerçeğe dönüştüğünden bile şüphe duyuyordum. Her şeyden şüphe ediyordum. İşte, aramızdaki şeyi tam olarak böyle bir şeye çevirmişti. Şüphe doluydum ona. Güven kırıntısı kalmamıştı.
Yatakta oturmuş bir şekilde yeri izlerken camımdan gelen sesle irkildim ve gözlerimi o yana çevirdim. Camın önünde zar zor tutunan bir Jungkook görmeyi beklemediğimden şaşkınlıkla hızla ayaklanmış ve perdeyi açıp camı da aralamıştım.
"Jungkook git." dedim üzerine basa basa. Resmen tırmanmıştı.
"Mina yere düşeceğim. Tutunamıyorum. İçeri geleyim de konuşalım." Zar zor tutunduğu belli olurken aynı zorlukla konuştu.
"Konuşmak istemiyorum. Nasıl çıktıysan öyle geri in aşağı."
"Kontrollü bir şekilde inebileceğimden emin değilim." derken çırpındığı belli oluyordu. Yere düşerse bir yeri kırılabilirdi ve canı acırdı. Onun kadar gaddar bir insan değildim ben ne yazık ki.
Bu yüzden pencereyi iyice açtım ve elinden tutarak onu içeri soktum. Jungkook nefes nefese üstünü başını düzeltirken ben camı ve perdeyi kapattım. Gözlerini bana dikmişti.
"Şimdi aşağıdaki kapıdan çıkabilirsin." diyerek lavaboya yöneldiğimde elimi tuttu. Kendimi lavaboya kilitlemeyi ve o gidene kadar çıkmamayı planlıyordum ancak sımsıkı tuttuğu için hareket bile edemedim.
"Konuşmak için geldim." dedi ve bir eli elimdeyken diğeri yüzümü okşamaya yeltendi. Geri çekildim.
"Seninle konuşmak daha kötü yapıyor beni. Yalvarırım git. Birbirimizi hiç tanımamış gibi davranalım." Şimdi en çok buna ihtiyaç duyuyordum.
"Mina, o sözleri söyledikten kısa süre sonra Sehun olayı oldu, hatırlıyor musun? Beni siz buldunuz ve o gün bana baktınız. Akşamına içimdekileri sana bir anda döküverdim." dedi, her şeyi en baştan anlatmaya kararlı bir şekilde. Biraz aceleci bir tavrı vardı. "Yanında güvende hissettiğim ilk andı o. Sana söylediklerimi neden söylemiştim anlayamamıştım bile ama seninle konuşmak bana çok iyi gelmişti."
"Sus." dedim. O kadar çok kırılmıştı güvenim, bir türlü inanamıyordum. Hiçbir şeyini dinleyesim yoktu.
"Seni kusarken gördüğüm gün... İçim o kadar acımıştı ki. Senin bunu hak etmediğini düşündüm. Senin kafandaki bütün düşünceleri değiştirmek istediğim ilk gündü o gün. Sana ne kadar güzel olduğunu söylemek istedim, olduğun halinle mükemmel olduğunu. Kendimden nefret ettim. Kötü düşüncelerini tetikleyen kişi olduğumu biliyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
505 • jjk
Fanfiction"Senden nefret ediyorum," dedi çocuk, sert bakışlarını nefret edildiğini duymamışçasına gülümseyerek onu izleyen kızdan çekmezken. Gitmesini istiyordu çocuk çünkü kızı görmezden gelmek çok zordu onun için. Kız ayaklanmadan önce gülümsemesini yüzünd...