Gözlerim kapalı, etrafta rutubet kokusu vardı. Ağzımdaki bez midemi bulandırmaya başlıyordu. Ellerim, ayaklarım bağlı şekilde bir sandalyede oturtuluyordum. Kaçırıldıktan sonra tahminimce yarım saat yol gitmiş, şehir dışında bir yerdeydim. Arabadan aşağı fırlatıldıktan sonra güzel bir dayak yemiş, burnum ve dudağımdan akan kanlar gözyaşlarıma karışıyordu. Karnımda, sırtımda, yüzümde morluklar olduğuna yemin edebilirdim. Biri yanıma geliyordu. Ayak sesleri boş odayı çınlatıyordu. Kalın sesli bir adam yanıma yaklaştı.
"Selam güzelim. Gözlerini açmamı ister misin?"
Uslu bir kız gibi görünüp kafamı salladım.
"Akıllı bir kıza benziyorsun aslında. Malzeme de güzel."
Son cümlesini iğrenç bir şekilde söylerken saçlarıma dokunuyordu.
"Seninle eğlenebiliriz. Eğer eğlenmede sorun çıkarmazsan belki sana yardım bile edebilirim."
Tekrar kafamı salladım. Buradan çıkabilmek için elimden geleni yapacaktım ya da ölecektim.
"Kabul ediyorsun demek?"
Ellerini bacaklarıma koydu. Sonra yavaş yavaş vajinama gitmeye başladı. Nefesimi tutup gözlerimi kapattım. Gözlerim bağlı olsa da psikolojik olarak kapatıyordum. O arada kapı açıldı ve karşımdaki adam bir anda kalktı. Diğer ayak sesi bize yaklaştı.
" Ne yapıyorsun lan sen?"
"Cebinde bıçak gibi kesici aletler var mı diye kontrol ediyordum."
"Kızı markete giderken yakaladık. Ne bıçağı amına koyayım?"
"Haklısın."
"Gel şu malzemeleri taşıyalım. Kız tek başına kalsın. Cin değil ya kaybolmaz."
Ayak sesleri uzaklaşıyordu. Ardından demir olduğunu düşündüğüm kapı gürültülü biçimde kapandı. Gözyaşlarım beze karışmadan yanağıma akmaya çalışırken beni gıdıklıyordu. Annem, babam ne kadar endişelenmişlerdir şimdi.. Kesin yollara dökülmüşlerdir. Hatta Yusuf'u arayıp ona da sormuşlardır. Eğer bir polise gidip durumu izah ederlerse beni bulabilirlerdi. Ellerimi hareket ettirmeye çalıştıkça ip bileklerimi kesiyordu. Birkaç dakika sonra kapı tekrar açıldı.
"Yarım kalan işimizi bitirelim bakalım güzelim."
Gözlerimdeki bezi hızlı bir şekilde aşağı indirdi. Uzun zamandır kapalı kalmasından dolayı açamıyordum. Gözlerimi açtığımda etrafı bulanık görüyordum. Büyük, inşaat alanı olan bir yerdeydim. Karşımda tahmin ettiğim gibi demir kapı, kapının sağ tarafında ise tahta bir pencere vardı. Pencerenin açık kalan yerlerinden ışık hüzmeleri içeri giriyordu. Sonra gözlerimi yanımdaki adama çevirdim. Keldi ve sakalları henüz yeni yeni çıkıyordu. Yüzüme bakıp gülümsedi. Dişleri güzeldi, fakat gülümsemesi mide bulandıran cinstendi. Ona bakıyordum. Ağzımı açması için mırıldandım.
"Ağzını açmamı mı istiyorsun?"
Kafamı yukarı aşağı salladım.
"Sesini çıkarırsan ne olur biliyor musun?"
Cebinden bir silah çıkarıp bana gösterdi.
"Güzel kafanı patlatırım."
Tekrar kafa salladım. İşaret parmağını dudaklarına götürüp 'şşş' dedi. Sonra dediği gibi ağzımı açtı.
"İstediğini yaparım. Ama birilerine burada olduğuma dair haber vereceğim."
Adam şöyle bir düşündü.
"Neden kendimi tehlikeye atayım ki?"
"Sen burada emir kulusun. Yani seni bir köpek gibi kullanıyorlar. Yanlış mıyım?"
Söylediklerim onu sinirlendirmişti.
"Ben istediğim için buradayım."
"Şimdi çıkıp gitmek istesen gidebileceksin yani?"
Resmen Rus ruleti oynuyordum. Yalnızca bir mermim vardı. Dolu kısmını ona denk getirmeye çalışıyordum.
"Çok konuşma. Tamam istediğini yapacağım."
Daha sonra ellerini göğüslerime koydu ve sıkmaya başladı. Vücudumun her hücresine, her yerine dokundu. Gerek sert şekilde, gerek yumuşak şekilde. Ben ağlarken onun yüzünde zevk vardı. Gözlerini kapatmış, anın tadını çıkarıyordu. Kaç dakika geçti bilmem. Acı şekilde buna razı olmuştum.
"Neden ağlıyorsun? Hoşuna gitmedi mi?"
Ona karşılık vermek yerine ağlamaya devam ettim.
"Tamam. Şimdi ne istediğini sen söyle bakalım."
Sonunda eziyetim bitmişti.
"Ellerimi çöz. Telefonunu kullanacağım."
Sözünde durarak dediğini yaptı.
"Eğer beni polise ifşalarsan seni eninde sonunda bulur gebertirim. Haberin olsun."
Daha sonra yanımdan ayrılıp kapıda gözcülük yapmaya başladı. Adamın telefonu elimdeyken numaraları hatırlamaya çalışıyordum. Hatırladığım tek numara vardı. Emre.. Hemen numarayı tuşlayıp aradım. 2.çalışında telefon açıldı.
"Alo?"
"Alo Emre?"
"Nehir? Bu yeni numaran mı?"
"Emre beni çok iyi dinle. Kısa bir zamanım var. Kaçırıldım. Polisin yanına gidip bu telefonun konumunu takip ediyorsunuz. Nolur yardım et.. Annemlere de iyi olduğuma dair haber ver yalvarırım. Adresi söyleyeceğim."
Ağlayarak konuşuyordum. Adresi söyledikten sonra adam yanıma gelip telefonunu aldı. Hemen ağzımı ve gözlerimi bağladı. Sanırım biri geliyordu. Kapı açıldı ve içeri iki kişi girdi.
"Çok sıkıldım lan. Polis gelirse sıçarız. Bari değecek bir para verse. "
"Ne yapmış olabilir ki bu kız? Baksana."
Daha sonra biri yanıma yaklaştı.
"Sen yaramaz bir kız mısın da elimize geldin?"
"Her konuda yaramazsındır kesin."
Kahkaha atmaya başladılar.
"Neyse çok uğraşmayalım. Daha sahibin gelecek. Bakalım o sana neler yapmayı tercih ediyor?"
Aklım Emre'deydi. Ne yapmıştı acaba? Halledebilecek miydi?
"Kafasına sıkıp atacak tabii ki. Kin dolu biri. Gözlerinden okunuyor."
"Ulan yolda görsem öyle birinin böyle şeyler yapacağı aklıma gelmez. Çok temiz yüzlü birisine benziyor."
Beni kim, neden kaçırmıştı sahi? Sahilde dövdüğüm kızlar mıydı? Okulda küçük düşürdüğüm Zehra mıydı? Yoksa duygularına karşılık vermediğim için Yusuf mu kinlenmişti..
"Bizimki geliyor. Esas duruşa geçin."
Adamların koşma seslerini duydum. O lanet kapı tekrar açıldı. Boş alanı topuklu ayakkabı sesi dolduruyordu. Topuklu ayakkabı giymiş Yusuf.. Bu konuya ihtimal dahi vermek istemedim. Ses iyice yanıma yaklaştı ve gözlerimdeki bandı açtı. Sarı, dalgalı saçları yanlardan sarkıyor, sinsi gülümsemesine yakışıyordu. Karşımda Zehra duruyordu.
Selam. Okunma sayımız iyice düştü. Diğer bölüm final yapıyorum. İyi okumalar. Öpüldünüz💋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAL
Teen Fiction"Senden nefret ediyorum." Yüzüme yapışan saçlarımı geriye doğru ittirdi. Parmakları yüzümdeki gözyaşlarını sildi. "Beni seviyorsun. Çok hem de."