55| Kendimi De Kandırdım

118 18 11
                                    


*

55| Kendimi De Kandırdım

Yumuşak tüyler parmaklarımın arasından kayıp giderken derince iç çektim, gözlerimi kıstım ve kuruyan dudaklarımı yaladım. "Bana iyi haberler getir," diye mırıldandım. "Buna ihtiyacım var. Onun iyi olduğunu bilmeye ihtiyacım var..." Siyah, zehir gibi yayılıp tüm bedenini kaplamış renkteki gözlerini yüzümden çeken kuş acı bir sesle öttü, gözlerimi kısa bir an kapatıp yeniden açtım ve sertçe yutkundum, sonra da nereye gitmesi gerektiğini çok iyi bilen kuzgunu serbest bıraktım.

Aelkor'dan Alegrid'e gitmek günler sürüyordu, en azından kanatları olmayan bizler için ve durum böyleyken, üstelik ne kadar çabalarsam çabalayayım rüyalarımı kontrol edemezken bir haber almak için var olan en hızlı yol buydu. Büyüyle yön bulan kuş uçacak, kanatları ile rüzgarı kesecek ve kelimelerimi iletecekti. Yapmak zorundaydı, aksi halde hiçbir şeye katlanmam mümkün değildi. Artık olmazdı, gördüklerimden sonra hiç susmayan kalbim ile olmazdı ve ben öyle yorgundum ki... Bedenim güçsüz değildi, hasta değildim, aç değildim ama sanki yıllar öncesine dönmüştüm, çok çaresiz hissediyordum. Yaşayabilmek için ihtiyacım olan şeylerden çok ama çok uzakta gibiydim.

Omuzlarımı düşürüp yanımdaki yarım duvarlardan birine yaslandım, saçlarım aşağıya dökülürken bir kısmı duvar ile aramda sıkışıp kaldı ama bu gözlerimi kısa bir süre için kapatmamı ve kendimi dünyadan soyutlamaya çalışmamı engellemedi, bunu engelleyen ardımdan yükselen ses oldu. Korkudan önce bedenimi tetikleyen şey kendimi koruma içgüdüsüydü, elim hareketlenip belimdeki kılıcın kabzasını yakaladığında kılıfından çıkan çelikten tiz bir ses yükseldi ve gözlerim aniden açılıp sesin yükseldiği yere döndü. Bedenim kasılmış, algılarım tek bir şeye odaklanmıştı ve sürekli tehdit altında yaşayan biri olarak böyle durumlara karşı dikkatliydim ama sonunda duraksayıp rahat bir nefes alarak kılıcın ağırlığını parmaklarımın arasından kaydırdım. "Beni korkuttun." Gelen cevap bir hırıltı oldu, bal renkli yuvarlak gözler üzerimde gezindi. "Ne zamandır oradasın?" Konuşmasa bile ondan bir hareket bekliyordum çünkü sessizlik içinde bana bakan gözlerin sahibinin devasa bir kurt olması ne olursa olsun ürperticiydi. Onu tanısam da, ne olursa olsun benden çok daha güçlü ve büyüktü.

Bedenindeki büyünün gücüyle dönüşüp bana cevap verebilecek bir bedene geçmesini beklerken tereddüt içeren bir mırıltı çıkardım, ejderhalara kıyasla çok daha hafif bir sis içinde kaybolup küçüldüğünde ise ifadesiz suratı yüzünden ürperdim. "Mektup mu gönderiyorsun?" diye sordu. "Kardeşine mi?"

Başımı sallayarak onu onayladım. Yalan söylemiyordum, kuzgun Baekhyun'un evine uçacaktı ve aslında onların da bir perisi olsaydı mektup tamamen büyü ile ellerine ulaşabilirdi ama yoktu ve ben başkalarına güvenmiyordum.

"Daha yeni göndermemiş miydin? Bir sorun yoktur umarım. "

Kahverengi saçları alnına dökülüyordu ve saç tellerinin altında kalmış gözleri her zamanki ışıltısından yoksundu, donuk bakışları ve gergin bir kuyruğu vardı. Gülümsemeye çalışırken, "Han iyi." dedim. "Sen neden buradasın?"

"Sınırda geziyordum, eve dönüyorum."

Onu başımla onayladım, bir kez daha. Günlerdir devam eden soğuk hareketlerimin, bir şeyler olduğunun, benim huzursuzluğumun farkındaydı ama ne demem gerektiğini bilmiyordum. Dudaklarımı yaladıktan sonra ellerimi gevşetip gözlerimi gözlerine çevirdim, buna karşılık bana doğru bir adım attı, yanıma ulaştığında her zaman yaptığı gibi yüzüme uzandı fakat her zamankinin aksine onu reddettim. Başımı yana çevirip sertçe yutkunduğumda hiç uzaklaşmadı, gözlerinin ağırlığı üzerimde durmaya devam etti. "Sehun," Sıcak nefesinin tenimde gezişini hissettim. "Neden beni itiyorsun?"

Komorebi IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin