(Eurielle - Arwen's Promise)
*
58| Ben De Seni Seçtim
Saç tellerimin arasından enseme vuran soğuk nefes ve belimdeki ağırlık yüzünden içinden ayrılmaya çalıştığım uykudan sıçramış, elimle ona sımsıkı tutunup kendimi kurtarmak için kalkmaya çalışmıştım ki bir anda doğruluğunu algılayamadığım, rüya gördüğümü sanmaya devam edeceğim ses tonu, "Sehun, " diye mırıldandı. "Sakin ol."
Nefesinin daha fazlasını tenimde hissettiğimde belim ürperme ile kıvrıldı, kalçalarımı bedenine bastırdığımda bir kez daha irkildim, yüzümü hızla geriye çevirirken dudaklarımın arasından solur haldeydim ve gözlerimiz kesiştiğinde sesli bir nefesi ciğerlerime hapsetmeme engel olamadım.
Bakışlarım ağır ağır tüm yüzünde gezindi, burada olduğuna gerçekten de inanması çok zordu çünkü bunu pek çok kez hayal etmiş ama her defasında gerçekteki hayal kırıklığıyla yüzleşmiştim. Bedenim ona daha yakın olma isteği ile karıncalandığında elini belimin üzerinden kaldırıp kendisine doğru dönmeme yardım etti. "Rüya görmüyorum, değil mi?" diye sordum korkuyla.
Gülümsedi, "Senin rüyaların gerçek olur." diye cevap verdi boğuk sesi kelimelere hayat verirken. "Ama hayır, rüya görmüyorsun."
"Gerçek olmasını beklemeye hiç gücüm yok..."
"Beklemene gerek de yok." Gülümsemesini bozmadan yüzünü benimkine yaklaştırdı, burnunun ucunun burnuma, ardından yanağıma sürtünmesi ile bedenim gevşerken beni usulca fakat dudaklarımda hiçbir boşluk kalmasına izin vermeden öptü. "Güneşin doğduğunu, günün benim için başladığını senin uykuyla kısılmış gözlerine bakarak anlamayalı o kadar çok oldu ki." Dudakları çenemde gezinmeye başlarken, "Sehun..." diye soludu kalınlaşan sesiyle. Boğazından hafif hırıltılar çıkarken yüzünü boynuma gömdü, bedeni hareketlenip beni yavaşça üzerine çekti. "Söylesene, sensizliğe nasıl dayanabildim ben?"
Bacaklarındaki sert kaslar altımda kaldığında kıpırdanıp daha geniş bir alan için kasıklarına doğru kaydım, buna karşılık sırtını yatak başlığına yaslayıp parmak uçları ile belimin çıplak tenini okşadı, boynumda gizlenmeye devam eden dudaklarından memnun mırıltılar çıkarken göğsü titreşip duruyordu ve bu beni gülümsetmekten çok daha fazlasını yapıp içimi huzurla doldurdu. Elim ensesini bulup saç diplerini severken başımı boynuzunun üzerine bırakıp yavaş nefeslerle tıpkı onun gibi mırıldandım. Burada olduğuna, artık kollarımın arasında olduğuna kendimi tamamen ikna etmem ve yıllar önce kaçıp gitmek yerine yapmam gereken şeyi şimdi yapmam gerekiyordu. Bu bana çok zor gelse de, onu asla affedemeyecek olsam da hayatını benimle paylaşmasına izin vermem gerekiyordu, tüm bu acı ancak o zaman katlanılabilir olacaktı ama şimdilik istediğim tek şey onu hissetmekti. Ben de bunu yaptım; uzun dakikalar boyu teninin soğukluğunun bedenimi sarmasına izin verdim, boynuma bıraktığı varla yok arasındaki öpücüklerle parmaklarımı omzunda ve ulaşabildiğim kadarıyla sırtında gezdirdim, dudaklarımı saçlarına bastırıp onu bu haliyle de benimsemeye çalıştım.
Gitmeme izin vermesi, gitmem gerektiğini fark etmem ne kadar zaman almıştı bilmiyordum ama kısacık, sahiden de çok kısa süreceğini bildiğim bu ayrılık için dahi sızlandım. Odadan asık bir yüzle ve çabucak geri dönebilmek için hızlı adımlarla çıktım fakat aydınlık banyodaki aynada yansımamı gördüğümde istediğim gibi kolayca geri dönemeyeceğimi düşündüm.
Gözlerim kızarmış ve şişlerdi, uzun saçlarım dağılıp dolanmışlardı ve muhtemelen bayılmamın etkisi ile tenim oldukça solgun duruyordu. Elim cildimin üzerinde hafifçe gezindi, gördüğüm şeyden hiç memnun olmayarak gözlerimi aynadan çektim ama çok geçmeden yeniden kendime baktım. Benim için geldi, diye düşündüm gözlerimin içine bakarken defalarca kez. Önemli olan tek şey buydu, buna tutundum. Saçlarımı düzeltme gereği duymadan başımın arkasından toplayıp yüzümü soğuk suyla yıkadım, kızaran ve renk gelen yanaklarım, daha kolay açılan gözlerimin memnuniyeti ile geri dönmek için banyodan çıktım.