Sana sarılmak istiyorum, ellerini tutmak istiyorum
Eğer kalbinin huzurlu olmasını sağlayabileceksem
Her şeyimi feda etmeye hazırım(Exo- Promise)
*
57| Şeytana Diz Çöktüren
Kaybını hissettiğim bilincim geri dönerken göz kapaklarım ağır ve ağrı içindelerdi, bu duruma bir anlam veremeyip sebebini öğrenmek için hızla doğrulabilirdim ama günlük hayatımda da sık sık bu ağrıyı yaşamaya alışıktım. Çok da farklı hissetmeyerek kirpiklerimi yavaşça araladım; yastığıma, yastığın üzerine düşen saçlarıma ve ardından odamdaki karanlığa kısa bir süre baktım fakat bu sakin anlar zihnime dolan görüntüler ile bir anda son buldu. Evimdeydim ama evime dönmediğime emindim, böyle bir durumda bunu asla yapmış olamazdım. Hatırladığım en son şey nefes alma ihtiyacı ile dışarı çıktığım, karanlık gökyüzü altında bu defa yaşadığım en yoğun acı ile ağlamaktan kendimi alamadığımdı.
Buradaydı. Tanrı'm... O buradaydı ve ben... Benim gördüğüm şey...
Kalbime çöken ağırlık altında zorlukla nefes aldım, bunu yapabilmek için kurumuş dudaklarımı aralayıp onlardan yardım almam gerekti. Bir yandan da ellerimi yatağa bastırıp yavaşça doğruldum, başımdaki ağrı ile bedenim sahiden kusurlu, eksik, acınası bir varlıkmışım gibi hissettirirken bir şeyleri anlamlandırma ve doğrulama isteği ile gözlerimi etrafımda gezdirdim.
Dudaklarım aralık kalmıştı ama o dakikada karşılaştığım şeyle nefes almaya devam edemedim.
Hiç değişmeyen şeyler vardı; tenindeki gençlik, bedeninin gerginliği biraz bile değişmemişti ama o hâlâ yaralarla ve acılarla doluydu ve aynı zamanda değişen çok fazla şey vardı. Birbirimizi çok bekletmiş, birbirimizi beklemiş ve birbirimizi çok fazla yaralamıştık, ikimiz de bunu açıkça gösterir hale gelmiştik ama o... Hiç değişmeyeceğini söylememiş miydi? Öyleyse neydi bu?
Geriye kıvrılan boynuzlarının altında kalan kabarık saç telleri birkaç santim daha uzamış, birbirine karışmıştı. Saçları... Gün ışığından daha aydınlık duruyordu. Beyaz tellerin altında saflıktan çok acı varmış gibi duruyordu ve bu onun kaçmaya çalıştığı her şeyi bana yeniden hatırlatıp acı vermekten başka işe yaramıyordu.
Uyandığımı çoktan fark etmiş olmalıydı fakat dönüp bana bakması zaman aldı, belki de bana fırsat veriyordu. Bildiğim tek şey onu burada bulmanın beni gerçek anlamda sarstığıydı. Tıpkı onu ilk gördüğümdeki gibi donup kaldım, söylemek istediğim yüzlerce şey vardı ama ne söyleyebilirdim? Sertçe yutkundum, gözlerim bir kez daha ateşler içindeki gözünden ayrılıp siyah olana kaydı, öyle karanlıktı ki... Saçlarının aksine kirpiklerinin arasında bir parça aydınlık yoktu, evet söylenenlerin aksine boş bir çukur da değildi ama orada beyazı bile yutmuş bir siyah vardı. Gördüğü tek şeyin hiçlik olduğunu göstermek ister gibiydi.
Kendimi en kötü gerçeğe hazırlamak istemiştim, beklerken her zaman bunları düşünüp alışmaya çalışmıştım ama olmuyordu, olamazdı. Yeniden zavallı bir yüz ifadesine sahip olduğuma, acıyla baktığıma emindim, bedenim ona yönelmek isteyerek sarsıldığında kendimi durdurmaya çalıştım. Bana hiç yabancı değildi, her zaman benimle kalmıştı fakat aynı zamanda bir yabancıydı. Neden şimdi buradaydı? Ben onu ararken neredeydi? Kalkıp evine kadar gittiğimde bulduğum şey neden bomboş bir harabe olmuştu?