*
56| Çiçeğin Açışı
-Kai-
Rüzgarın şiddetle esip Aiedail'ın ellerimin altında kalan tüylerini karıştırmasını hissettiğimde başımdaki şapkayı biraz daha aşağı indirip yüzüme doğru çektim. "Biliyorum," diye fısıldadım heyecanla kıpırdanan bedene sakinleşmesi için. Omzunun üzerine hafifçe vurup ölü bedenindeki sert kasları hissettim. "Çok yakınımızda. Hissedebileceğim kadar yakında..."
Aelkor sıcaktı, beklediğimden çok daha sıcaktı. Soğuk rüzgarlar burada da esiyordu ama içinde yanan bir ateş olan şehir ne kadar soğuk olabilirdi ki? Sehun bana bu kadar yakınken bedenim karıncalanıyor, ona daha da yakın olma arzusu içinde kıvranmamı sağlıyordu ama henüz bunu yapamazdım. Kurtlarla dolu bir şehre girmem varlığımın haberinin yayılmasına neden olurdu ve henüz bunu istemiyordum. Bu güne kadar beklemiştim, biraz daha dişlerimi sıkabilirdim. Zaten yapabileceğim tek şey de buydu, dişlerimi sıkıp gecenin karanlığında silikleşen Aiedail ile şehir kapısına biraz daha yaklaştım.
Şikayet de ettiğim gibi, kurtlar biz şeytanların aksine geniş ailelere sahiplerdi ve o aileleri konusunda fazlası ile korumacılardı. Hızlı iletişim kurar, bakışların altında yatan anlamları anlarlar ve çok iyi koku alırlardı ama yine de şeytanlardan geride kalıyorlardı. Bu durumda da hareket etmek benim için kolaylaşıyordu, kapılardaki nöbetçileri hissettiğim anda durup daha ileri giderek onların da beni hissetmesini engelledim. Beklemekten nefret ederdim ama hayatım boyunca sürekli bir şeyleri beklemiş biri olarak biraz daha bekledim, şehirden çıkan bedenleri Aiedail'den birkaç saniye sonra fark ettim.
Elfler de dönüşmüş kurtlar kadar olmasa da iyi duyarlardı, iki ayak üzerinde hareket eden bedenleri zayıf fakat güçlü olurdu, aynı zamanda oldukça iyi görürlerdi. Beni bulmayı başardıklarında suratlarında oluşan bastırmaya çalıştıkları ifade canımı yakmadı, bir ucube olduğumu fazlasıyla iyi biliyordum.
Ben hiçbir şey demeden önce erkek olan öne geçip bana selam verdi, kadın ise bir eli ile karnını kapatırken geride kaldı ama asıl ilgilendiğim oydu. "Evinde mi? diye sorduğumda kimden bahsettiğimi gayet iyi bilerek başını salladı. Görmedim ama hissettim, sonra da onu görebilmek için başımı tamamen olduğu yere çevirdim. Bu defa gösterdiği irkilme daha şiddetli oldu, yüzümün hangi yarısına odaklanması gerektiği konusunda tereddüte düşüp başını eğerek gözlerini kaçırdı.
"Yanılmıyorsunuz, lordum." dedi daha önceki sorularıma cevap olarak, oldukça endişeli bir şekilde. Altındaki at da onun gibi endişeyle kıpırdandı. "Neden bilmiyorum ama sizi aramaya başlamıştı. Son bir aydır ise... Alegrid'e gidip geri geldiğinden beri sadece görüşmesi gereken biri olduğunda odasından çıkıyor."
Belli belirsiz gülümsedim. Acı çekmesini istemiyordum, daha fazla üzülmesini hiç istemiyordum ama beni unutmadığını bilmek ruhuma dokunmayı başarıyordu. Bu yüzden burada değil miydim? Bu yüzden ağlamayı kesmiş ve yanarken, içimin yandığını hissediyorken sımsıkı kapattığım gözlerim ile ayağa kalkmak için çabalamamış mıydım?
Onu hissetmiştim.
Beni arayan bilincinin geçişine izin vermiş ve kendim göremezken onun görmesine izin vermiştim.
Biraz olsun yetenek bulanların en büyük hatalarından biri biz şeytanları küçümsemek oluyordu, oysa se'itrler gibi düşük ırklarımızın haricinde en iyi büyücülere bile karşı koyabilen yanlarımız vardı. Belki bedenen değil fakat ruhen. Sehun'un da bunu bilmesi gerekirdi, anılarımı görenleri fark edebildiğimi biliyordu ama rüyaları fark edemeyeceğimi mi düşünmüştü? İmkansızdı.