*61|Sonsuzluğa Uzanan Sözler
Ingrid'in gittikçe büyüyen karnı pek çok işini yapmasına engel olsa da evdeki kimse kendilerine düşen işlerin artmasını yada onun bir köşede oturmasını, yeşeren bahçede dolanıp yumuşak gülümseyişler bırakmasını umursamıyordu. Yeni bir elf çocuğuna kavuşacak olmak birer elf olmayanları bile memnun ediyordu, özellikle de benim gibi birinin varlığı ile kıyaslandığında ancak ben de oldukça mutluydum. Asla bir çocuğumun olmayacak olması böyle anlarda kalbimi bomboş hissettirse de mutluydum çünkü kalbim gerçekte bomboş değildi, oraya yerleşmiş olan şeytan kendisine ait kıldığı bölgeyi korumakta oldukça inatçıydı; görmeyen, karanlığa gömülmüş bakışları dahi etrafta dolanıp kendisine tehdit olacak bir şeye karşı çıkma arzusu içinde capcanlıydı.
Her zaman da orada olacaktı, bu defa kendisini hapsettiği yerde yapayalnız değildi ve sıcaklığımı paylaşırken hiçbirimizin şikayeti yoktu.
Olanları göz ardı etmem de son bulmak üzereydi.
Hava ılıktı, Aelkor asla fazlasıyla soğuk olmazdı ve yaz gelirken de kıyafetlerimin kumaşları incelmiş, bana ağırlık yapan tek şey bir ejderha motifi ile bütünleşmiş kılıcımdan ibaret kalmıştı. Herkesin bir koşuşturma içinde oluşunu gördüğümde sesimi çıkarmadan usulca giyinmiş, çarşıya gidebilmek için Lay'i aynı sessizlik içinde yanıma çağırmıştım. Beni fark eden tek kişi Xiumin'ken o da kıkırdayarak tüm hafifliği ile omzuma oturmuş, anlaşılan tıpkı benim gibi küçük bir kaçamağı güzel bulmuştu. Dışarıda, evimin sınırları dışında beni sevmeyen onlarca, belki yüzlerce ve binlerce kişi olsa da sonsuza dek saklanmak hiç benlik değildi. Hepimiz bunu biliyorduk.
Güneş ışıkları yüzüme vurmaya başlamış, güneş lekelerimi ve çillerimi arttırmak için tenime kaynaşmış, Lay'in attığı adımların sarsıntıları sayesinde kirpiklerimde titreşiyordu. Xiumin hafif, bir yaz esintisi gibi ılık ılık dağılan bir şarkıyı mırıldanıyordu. Tomurcuklanan çiçeklerin kokuları havada gezinip ciğerlerime doluyorlardı. Tüm yol inanılmayacak derecede güzel ve hayatın gerçekliğinden zihnimi ayırıp düşüncelerimi uyuşturacak kadar büyüleyiciydi. Lay'in attığı adımlar taş yolda tıkırtılar bırakarak bana ve Xiumin'in sesine eşlik ederken dudaklarımı hafif bir gülümseme ele geçirmiş, üzerimdeki ağırlığı silip atmıştı. Yıllar geçmesine rağmen bana bir düşmanmışım, bir ucubeymişim gibi bakan gözler hala burada olsa da umursamayacak kadar huzurlu ve güvende hissetmiştim. Jongin burada olmasa da bunu hissetmeyi başarmıştım ve hayatımdaki bu yeni ilk bana güçlü hissettirmişti. Birkaç kişi ile iletişim kurmuş, gideceğim yolu uzatmış, gülmüş, geçen vaktin tadını çıkarmıştım. Almak için çıktığım meyveleri seçerken olduğum yere sinmemiş yada güçlü görünmek için kaskatı durmamış, yalnızca kendim olmuştum. Bir elf lordu değil, Lord Lu değil, yalnızca Sehun.
Özetlemek gerekirse yalnız kaldığım, kaçtığım, ağladığım ve acı çektiğim tüm zamanlardan sonra oldukça durgun, sakin ancak sevebileceğim bir gündü, ben de dönüş yolunu uzatmanın güzel olabileceğini düşünmüştüm. Jongin'in beni merak edip etmeyeceğini, ifadelerini hayal ederken kıkırdamış, karnımın sımsıcak olduğunu hissetmiştim. Gözlerim kısılmış, dudaklarım bir gülümseme için gerilmiş ve ellerimden biri ağzımı kapatmak için yükselmişti; alfa kurdu gördüğüm an, onun da beni gördüğü an buydu. Gülüyordum, yapacak bir işimin olmamasının tadını çıkarıyor ve kalbimdeki adamı hayal ediyordum. Tanrım gülüyordum, gözlerimde gülüşümden bulaşmış bulanık bir görüntü dahi vardı ama onun bakışları Alegrid'in karlı kış günleri kadar soğuktu. Ben bir yaz gününe göre giyinmiştim oysa ki ama o soğuktu...
Gülüşüm yüzümde donup kalırken, karnımdaki kasılmalar yükselip göğsüme çıkarken titrememi belki de bu sağlamıştı. Bal renkli irisleri katı bakışlarla üzerimde durmuş, daha sonra başını çevirerek önünde duran kurtla konuşmaya devam etmişti ama ben yoluma devam edememiştim, yönlendirmelerimin bizi kurtlara yaklaştırdığını dahi fark edememiştim. O anlarda fark ettiğim şeyler Junmyeon'un şişmiş göz altları ve kabuklanmış derisiydi. Kurtların şehrindeki sürü alfasının yaralı yüzüydü, beni öptükten kısacık bir süre sonra patlamış dudağıydı.