-12.Bölüm-

195 10 1
                                    

-12.Bölüm-


''Beren soru sormayı kes! Gelicek misin gelmeyecek misin?''


Sitenin bahçesiyle uğraşan bir adamı yaklaşık yirmi dakikadır kesiyorum. Neden mi? Çünkü yapabileceğim hiç bir şey yok. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp göz hizama getirdim. Evet, yanılmamışım. Yirmi bir dakikadır Beren'le konuşuyorum. Daha doğrusu o konuşuyor ben adamı kesiyorum.

Aslında sadece gözlerim adamda. Aklım, karmakarışık sorular ve bu soruların cevaplarını bulma çabalarıyla başbaşa.


İlk olarak Arda'yı düşünüyorum. Acaba üzerine fazla mı gittim? sorusu beynimi yedi bitirdi. Bu sefer o haklıydı, azıcık. Yani annesi rahatsızlanmıştı ve ben Gülay Teyzeyi gerçekten çok severdim. Sonuçta sevdiğim(!) adamın annesi. Onun yanına gitmişti. Melis'in değil. Ama bana haber vermemişti. Söylememişti. Tek kelime etmeden çekip gitmişti. En azından sonradan arayıp durumu açıklayabilirdi. Ya da bir şekilde anlatabilirdi. Ama işte o böyle yapmadı. Çekip gitti. Şimdi de karşıma geçip devam etmemizi bekliyor. Bu çok aptalca. Önceden yaptıklarını çok çabuk unutuyor. Sadece o unutuyor.. Ben değil.


''Hey! Alooo! Eylül bir şey mi yaptın kız yoksa kendine! Eylül!'' diye haykırışları kulak zarımı patlattı.


''Sakin ol Beren. Buradayım.'' dedim onun aksine sakince.


''OH Be! Korkuttun ya.'' dedi.


''Benim için endişelenen birinin olması ne kadar da güzel.'' dedim alaycıl bir ses tonuyla.


''Saçmalama Eylül. Tabiki de çevrendekiler seni önemsiyor. Gereksiz düşüncelere kapılma. Ve aptallaşma. Nerede buluşalım söyle geleceğim hemen.''


''Iıı.. bize gelsen. Evden çıkmak istemiyorum.''

''Ok by.'' dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Şuan da üşenmesem tekrar arar ''O telefon öyle kapatılmaz böyle kapatılır.'' diyerek bu defa ben suratına kapatırdım. Ama ne onu yapacak havadayım ne de numarasını tuşlayacak kadar dinçim.


Bahçede ki adam kazdığı toprağa elindeki tohumları serpiştirmeye başladı. Bir an o küçücük çukura kendimi gömmek istedim. Yarın yüzlerine bakacak yüzüm yoktu. Evet, benim bir hatam yok. Belkide var. Ama garip bir şekilde ben utanıyorum ve ben çekiniyorum onlarla karşı karşıya gelmeye. Bu arada onlar dediğim namı değer ukala ve 'eski' sevgilim.


Aras'a sebepsiz yere çıkıştım. Arkadaşım bile olmayan birine hesap sordum ve cevabımı çok net aldım. Aslında arkadaşım sandığım biriydi. Ben onu ne kadar  arkadaş olarak görsemde o beni çevresinden biri olarak bile görmüyordu. Ya, beni o altına aldığı pis sürtükler gibi gördü. Tamam, haklı. Daha 2 hafta da tanıdığım bir çocuktan hesap soruyordum ama napabilirim ki? Elimde olmadan çıkıştım ona. Belki Arda'nın sinirini ondan çıkardım. Belki de Melis'in çevremdeki erkeklere göz dikmesi sinirimi bozdu. Ya da en kötü ihtimal Aras'ı o sürtükten korumak istedim. Enes'i koruduğum gibi. Ama aradaki tek fark Enes, Melis'e bakmıyordu. Aras ise çoktan Melis'le işini halletmişti.


Sertçe açılan kapı nedeniyle gözlerimi bahçede ki adamdan ayırıp gelen kişiye baktım.


''Tabikide girebilirsin canım arkadaşım.'' dedim yapmacık bir gülümsemeyle.


Cevap vermeden yatağımın üzerine atladı. Hemen kolundan tutup kaldırdım. ''Bir daha seni yatağıma ne oturturum ne de yatırtırım. Geç koltuğa otur.'' dedim.


Bir kahkaha koparıverdi. Boş boş onu izledim. Cidden gülecek durumda değil ağlayacak durumdayım.


Gözleri beni bulunca ''Tamam. Sustum.'' dedi ellerini teslim olurcasına havaya kaldırarak.

Eylül MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin