Hiçbir şeyin düzelmediği veyahut da rüya olup uyanmadığımız bir gün dahaydı işte. İnsan bazen gerçeklere uyanmaktan korkar hale geliyordu. Tam olarak bu noktadaydım. Artık uyanmak bile istemiyordum. Mücadele etmeye gücüm, sabrım kalmamıştı. Yine de rutinime devam ediyordum. Okuldan sonra veya öncesi kafeye gidiyordum. İnsanlara gülümseyen suratımı göstermekten asla çekinmiyordum. Bir de bunun yanında küçük detaylar moralimi daha da alt üst ediyordu.
Sıkıntıyla iç çektim ve okula gitmek için hazırlandım. Üç buçuk senedir zevkle ve tutkuyla gittiğim bölümüme gitmek bile istemiyordum uzun zamandır. Çünkü sonunda ne olacağını çok iyi biliyordum. Mezun olduğumda sahneye çıkamayacağımı, hatta belki de mezun olmadan her şeyin mahvolacağına adım kadar emindim. Yine de alışmıştım bu düzene. Uymak zorundaydım. Nereye kadar gittiğini veya gidemediğini görmek istiyordum.
"Günaydın Woo." Mingi yine her zamanki neşesiyle ve her sabah mutlaka içtiği o acı kahvelerle yanıma gelmişti.
"Sana kahve aldım." dedi yine aynı neşesiyle. Ona 'ciddi misin?' bakışı atarken benden birkaç cümle bekliyor gibiydi.
"Her sabah şunu yapmaktan asla vezgeçmeyeceksin değil mi?" dedikten sonra bir nefes verdim.
"Bu acı kahveyi içemediğimi gayet iyi biliyorsun." dedim yalandan kızarak.
O ise kıkırdamaya başlamış ve her gün bunu yapmaktan zevk alıyor gibi küçük bir kahkaha atmıştı. Her sabah yanıma elinde iki kahve ile gelir en sonunda ikisini de kendi hüpletirdi.
"Tamam hadi kafeteryaya inip sana daha yumuşak bir içecek alalım." demişti 'yumuşağın' üzerini bastırarak. Gerçekten onunla uğraşacak hiç halim yoktu direkt kafeteryaya yönelmiştim.
"Bugün prova var." Sıkıntıyla bir nefes verdi ve gözlüklerini düzeltti. İçimden lanetler okudum. Yıl sonu için bir tiyatro oyunu sergileyecektik ve benim adım bu kadar önemli bir oyunda olmayacaktı, cidden şaka gibiydi. O kadar istemiş ve heveslenmiştim ki. Dans kısmı için tüm hocalarım beni düşünürken ben onların umutlarını boşa çıkarmıştım. Sadece basit bir rolüm vardı ve böyle olduğu için içimden oynamak bile gelmiyordu. Ama yaklaşık bir hafta kadardır kötü hissettiğimi söyleyerek yırtmaya çalışmıştım. Bugün mecbur oynayacaktım. İstemeyerek de olsa...
Başım birden dönmeye başlamıştı. Normal bir baş dönmesiydi, birazda ağrıyordu. Geçen gün kafe de olandan sonra bu çok normal geliyordu. Acıyla yüzümü buruşturdum ve kafamı tuttum. Mingi telaşla yüzüme baktı.
"Wooyoung, iyi misin?" diye sordu. İyi gibi göründüğümü düşünmüyordum. Cevap vermeyince ayağa kalkmış ve hemen yanıma gelmişti. Ağzımdan bir 'ah' çıkmıştı.
"Wooyoung.. Wooyoung.." biraz duraksadıktan sonra kafeteryadaki insanlardan su istediğini duymuştum.
Kısa süre sonra baş dönmem biraz daha hafiflemişti. Midem berbat bir şekilde bulanıyordu.Mingi elindeki suyu bana uzatırken birkaç kişinin başımıza üşüştüğünü gördüm.
"Tamam iyiyim." dedim sudan bir yudum aldıktan sonra.
İyi olduğumu gören kişiler yerlerine geri oturmuştu, Mingi de dahil.
"İyisin değil mi?" diye sormuştu tasdiklemek istercesine.
"İyiyim, iyiyim öyle bir başım döndü." diyerek geçiştirdim.
"Çok fazla çalışıyorsun Woo. Eve gidince de boş durmadığına eminim." dedikten sonra alayla güldüm ama o bunu anlamamıştı tabii. Dans ettiğimi falan düşünüyordu ama yanılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vertigo | woosan ✓
Fanfiction"Ö𝒍𝒎𝒆𝒌 𝒊𝒔𝒕𝒆𝒎𝒊𝒚𝒐𝒓𝒖𝒎 𝒔𝒆𝒗𝒈𝒊𝒍𝒊𝒎. İ𝒏𝒂𝒏 ö𝒍𝒎𝒆𝒌 𝒊𝒔𝒕𝒆𝒎𝒊𝒚𝒐𝒓𝒖𝒎 𝒂𝒎𝒂...𝒂𝒓𝒕ı𝒌 𝒈ü𝒄ü𝒎ü 𝒌𝒂𝒚𝒃𝒆𝒅𝒆𝒃𝒊𝒍𝒊𝒓𝒊𝒎."