selaam!! yeni bölümle geldim. bir dahaki bölüm final. bu arada medyayı açmanız gerektiği yeri yazacağım. gördünüzde açarsınız. iyi okumalar. hatalarım varsa şimdiden özür diliyorum <3___________
Gözyaşlarım dur durak bilmeden akarken sadece onun kollarında çok yavaş bir ritimle bir sağa bir sola hareket ediyorduk. Dans etmiştik, saatlerce. Aylardır dans edemememin hıncını böyle çıkarmıştım. Şimdi ise yorulmuştum ve yine onun kolları arasında dinleniyordum. Aynı zamanda omuzlarında ağlıyordum. Duygusallaşmıştım. Aksi elde değildi. Bedenini biraz olsun benden ayırdı. Gözyaşlarımı sildi narin elleriyle ve birkaç öpücük bıraktı. En sonunda dudaklarıma uzunca bir öpücük bıraktı ve orada dinlendi. Ağlamaktan hafif şişmiş gözlerimi ona diktim. Benim gibi ağladığına emin olmuştum. Yüzümü, avuçları arasına aldı ve sadece gözlerime baktı. Beni çok sevdiğini söylüyordu. Konuşamadan da anlaşabiliyorduk. Ne demek istediğini çok net anlıyordum. Birbirimizi çok iyi tanıdığımızdan mütevellitti.
"Yoruldun mu?" Sadece başımı olumlu anlamda salladım. "Güzel bir yorgunluk." dedim gülümserken. Gamzelerini göstererek güldü yine. Elimden sıkı sıkı tuttu ve beni sahneden indirdi. Gelirken indiğimiz merdivenleri geri çıkarken tiyatro salonundan çıktık. Saatlerdir buradaydık, saatin kaç olduğundan haberim yoktu. Binanın dışına çıktık. Loş ışık yüzlerimize doğru vuruyordu. "Çok teşekkür ederim." Ve sıkıca boynuna sarıldım. Kollarını bana doladı ve saçlarıma öpücükler kondurdu.
Arabaya bindiğimizde saate bakma fırsatı buldum. Saat çoktan on ikiyi geçmişti. Şu dört saatimi ne kadar dolu geçirdiğimi düşündüm. Bu geceyi beraber geçirmek istemişti. Bunun anlaşmasını yapmıştı benimle. Seve seve kabul ettim tabii ki.
Fakat illa ters gidecek bir şeyler olmalıydı öyle değil mi? Telefonunun ısrarla çalışından sonra arkadaşıyla olan görüşmesini sonlandırdı. Yüzündeki çaresizlik ifadesinden anlamıştım. "Görev değil mi?" Dudaklarını büzerek, başını olumlu şekilde salladı. "Buna gitmem gerekiyor ama işimin kısa süreceğinden eminim."Ne yapacağını bilemez gibi etrafına bakındı. Aklıma gelen dahiyane(!) fikri heyecanla ona sundum." Bende geleyim o zaman, gecemize kaldığımız yerden devam ederiz sonra. Olmaz mı? "
"Hayır Wooyoung seni öyle bir yere götüremem, ama bu gecenin burada sonlanmasını da istemiyorum." Sona doğru tekrar ne yapacağını bilmez, boş boş suratıma baktı."Şuan bence tercih yapacak durumda değilsin. Arabanın içinde otururum. Çıkmam dışarı." dedim onu ikna etmeye çalışarak. Zar zor kabul ettiği anda hemen arabaya atlamış ve arkadaşının attığı konuma gitmiştik. Çok sürmeden olay yerine varmıştık bile. Adının Seonghwa olduğunu öğrendiğim, görev arkadaşı ona silahını uzattı. Silahını beline takarken bana doğru döndü ve son uyarılarını yaptı. Arabadan çıkmayacakmışım falan filan işte... Benim kafamda ise o silahı beline yerleştirirken ne kadar havalı gözüktüğüydü. İnmeden önce bir öpücük verdi ve ona dikkatli olmasını tembihledim. İtiraf etmek gerekirse biraz korkmuş olabilirdim. Ama sabretmeye çalıştım.
Ne kadar sabırlı olabilirdim ki az ileride bir cinayet işlenmişti. Randevumuz bol maceralı devam ediyordu. Kırk yıl düşünsem böyle randevuya çıkacağım aklımın ucundan geçmezdi. Ortalığın sakinleştiğini anladığımda dışarı çıktım. San, görünürde yoktu. Biraz daha beklemiş ve yavaş yavaş polis ve ambulansın olduğu alana doğru ilerlemiştim. Vurulan kişiyi sedyeye yatırmalarını izledim bir süre. Aniden birinin yanımda belirmesiyle irkildim. San dönmüştü.
"Arabadan çıkmayacağın konusunda anlaşmıştık." Pişmanlık dolu bir ifade takındı.
"Merak ettim. Duramadım." Bir nefes verdi. Hafiften kızmış olduğunu anladım ama hiçbir şey söylemedi. "Gidelim hadi." Arabaya yönelmeden önce silahını Seonghwa'ya emanet etti ve gecemize devam etmek için oradan ayrıldık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vertigo | woosan ✓
Fanfiction"Ö𝒍𝒎𝒆𝒌 𝒊𝒔𝒕𝒆𝒎𝒊𝒚𝒐𝒓𝒖𝒎 𝒔𝒆𝒗𝒈𝒊𝒍𝒊𝒎. İ𝒏𝒂𝒏 ö𝒍𝒎𝒆𝒌 𝒊𝒔𝒕𝒆𝒎𝒊𝒚𝒐𝒓𝒖𝒎 𝒂𝒎𝒂...𝒂𝒓𝒕ı𝒌 𝒈ü𝒄ü𝒎ü 𝒌𝒂𝒚𝒃𝒆𝒅𝒆𝒃𝒊𝒍𝒊𝒓𝒊𝒎."