Tamino-İndigo Night
Gözlerimi yavaşça açarken etrafın karanlık olduğunu ve odada baş ucumdaki spotun yardımıyla loş bir ışığın hakim olduğunu fark ettim. Hava daha aydınlanmamıştı bile. Ne kadar zamandır uyuyordum bilmiyordum ama sanki uzun bir zaman boyunca uyumuşum gibi hissettim. Kendime gelirken yanımda uyuyan bedene döndüm. Küçücük hastane yatağında bir bütün haline gelmiştik resmen. Bütün bir gece böyle uyuduğumuz aklıma gelince kıkırdamadan edemedim. En huzurlu uykularımdan birini yaşadım diyebilirim. Güzelliğine karşı koyamayarak onu seyretmeye başladım yarı açık gözlerimin arasından.Peri gibiydi. İnce dudakları, benimkine nazaran daha az olan keskin çene hattı, düzgün burnu, biçimli kaşları ve kapalı, çizgi gibi olan minik gözleri... Kusursuzdu resmen. Gülümsemeden edemedim. Her sabah böyle uyanmak istedim.
Merakıma yenik düşüp onu izlemeyi bıraktım ve saate baktım. Sabah beşe geliyordu. Güneşin doğmasına az kalmıştı. Tekrar yanımda bebek gibi uyuyan bedene döndüm. Açık olan birkaç ışıktan güzel yüzünü izleyebilmiştim neyse ki. Öpmek istiyordum. Şuan yüzünün her bir noktasına öpücüklerimi bırakmak istiyordum. Ama uyandırmak istemeyeceğim kadar da güzel uyuyordu. Boyası akmaya yüz tutmuş, mor saçlarına dokundum. Yumuşacıklardı. Bir süre onlarla oynadım. Dayanamayıp alnına minicik bir öpücük bıraktım. Yine de buna rağmen sadece kaşını, dudağını oynatmış ama uyanmamıştı. Biraz daha öylece izledim. Gerçekten her şeyiyle mükemmeldi. Aklıma gelen komik cümleyle tekrar kıkırdadım: Mükemmel insan yoktu, Choi San vardı! Sabah sabah aklıma böyle saçma şeylerin nasıl geldiğini kısa bir an sorguladım.
Lavaboya gitmek için yavaşça ayağa kalktım. Terliklerimi giydim ve lavaboya girip elimi yüzümü yıkadım. Nedense uykumu almış hissediyordum. Ya da bu Choi San etkisiydi.Onun yanında dinlenmiş hissetmem su götürmez bir gerçekti. İşlerimi bitirdim ve içeri girdim tekrar. Yapacak bir şey yoktu tek çare biraz daha uyumaya çalışmaktı.
Yavaş yavaş tekrardan eski yerimi aldım. Bunu yaparken çok fazla kıpırdamış olacaktım ki, yanımda horul horul uyuyan beden baştan kıpırdanmış sonra da gözlerini açmıştı. Karşısında beni görünce gülümsedi. Sonra bir etrafına bakındı.
"Saat kaç?" diye sordu uykulu sesiyle. Ben ise şok olmak ve mest olmak arasında gidip gelmekle meşguldüm. Uykulu sesi bile mükemmel olur muydu bir insanın? Onun mükemmeldi işte. Aklımın sınırlarını zorluyordu artık.
"Sabah beş." dedim fısıltıyla. Aynı zamanda iyice yerime yerleştim ve tekrar eski pozisyonumu aldım.
"Daha çok erkenmiş." dedikten sonra bir anda elini belime attı ve omzumla, boynum arasındaki boşlukta yer edindi. Güldüm ve ellerim direkt saçlarına gitti. Yumuşak tutamlarla oynadım.
"Hadi uyu biraz daha." dedim ve bir öpücük bıraktım saçlarına. O da aynı şekilde boynuma minik öpücüklerini bırakıyordu. Huylansam da bu rahatsız edici türden değildi. Daha çok mayıştırıyordu beni.
"Sen?" Boğuk gelen sesiyle uyuyup uyumayacağımı soruyordu.
"Belki uyurum, bilmiyorum." dedim belli belirsiz. Bir süre böylece durduk ve San'ın çoktan bir kez daha uykuya daldığını düşündüm. Bende kendimi uyumak için ikna ediyor ve gözlerimi kapatıyordum ki beni yanıltmıştı. Bir anda boynumda gömülmüş kafasını kaldırdı.
"Güneşin doğuşunu izleyelim mi?" Uykulu gözlerinin ardından gülümsedi bir kez daha. Nasıl geri çevirebilirdim ki bu teklifini? Zaten en sevdiğim şeylerden biriydi bunu yapmak.
"Uykun yok mu?" Yine de uykusundan olsun istemiyor, ona kıyamıyordum. "Seninle güneşin doğuşunu izleme fikrini hiçbir şeye değişmem."
Yüzüne bakıp bir süre gülümsedim ve gamzeleri derin bir hal alana kadar güldü. Dudaklarına uzandım ve bir süre böylece kaldık. Onun dudaklarında dinlenmek, tarifsizdi. Dünyanın en güzel hissiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vertigo | woosan ✓
Fiksi Penggemar"Ö𝒍𝒎𝒆𝒌 𝒊𝒔𝒕𝒆𝒎𝒊𝒚𝒐𝒓𝒖𝒎 𝒔𝒆𝒗𝒈𝒊𝒍𝒊𝒎. İ𝒏𝒂𝒏 ö𝒍𝒎𝒆𝒌 𝒊𝒔𝒕𝒆𝒎𝒊𝒚𝒐𝒓𝒖𝒎 𝒂𝒎𝒂...𝒂𝒓𝒕ı𝒌 𝒈ü𝒄ü𝒎ü 𝒌𝒂𝒚𝒃𝒆𝒅𝒆𝒃𝒊𝒍𝒊𝒓𝒊𝒎."