8

82 19 4
                                    

Bir şeyler ters gittiğinde sizi gülümsetecek illa ki bir şeyler oluyordu. Büyüklüğü önemli değildi, sizin mutluluğunuz için didinip duran birisi varsa eğer bu yeterli kılıyordu her şeyi. Tüm zorluklarla başa çıkabilecek kadar güç dolu oluyordu insan. Bütün hastalıkların çaresini bulacak gibi umut doluyordu adeta. Hayatımın en kötü anlarında bir anda karşıma çıkan bu güzel adam beni her şeye tutundurmuştu. Beni ölmekten, ölmek istemekten kurtarmıştı. Biliyordum bu yaptığım her ne kadar çocuksu görünse de durum cidden buydu. Kaybedecek hiçbir şeyimin olmadığını, hayatı tadında bırakmak istediğimi düşünürken gayet samimiydim. Lakin işler her zaman planladığınız gibi gitmezdi. Biri çıkar ve sizi hayattan koparan o ipi tekrar elleriyle düğüm ata ata sizi hayata geri döndürürdü. Onunla geçirilecek olan güzel günlerin hayalini kurduğunuzda tüm bu saçmalıklara son vermek istersiniz ama bir şeyler yine ters gider ve bu sefer de hayatın sillesini yerdiniz.

Tedavi olmak için ikna olduğum vakit hastalığımın daha farklı boyutlar açtığını gördüm. Daha kötüye gittiğini... Ama şaşırmadım sadece bu zamana kadar yaptıklarımın, ölmek istememin bedeliydi bu. Ve savaşmak için de hazırdım. Ne kadar kendimi ikna etmek zor olsa da, büyük bir iç çatışma yaşasam da tamamiyle tedaviye hazırdım. Fakat birkaç gün içinde yine normal hayatıma devam etmek istedim. Kimsenin üzerime düşmesini istemiyordum. Herkes olduğu hayatına devam etmeliydi. Sadece yanımda olan üç kişi beni öylesine mutlu ediyordu ki 'az insan çok huzur' cümlesini bana kanıtlar nitelikteydi. Birazdan huzur bulduğum adam beni almaya geleceğini söylemişti. Benimle vakit geçirmek istiyordu. Haklıydı da, ameliyata sadece 1 gün kalmıştı. Yarından sonra ameliyatım vardı aslında moralim ne kadar dışarıya belli etmesem de oldukça düşüktü. En kötüyü düşünmekten kendimi geri çekemiyordum. Lakin buna bir son vermeli ve artık hazırlanmalıydım.

Yeosang elinde tuttuğu takımın içine hangi gömleği giymem konusunda düşünüyordu. Bunun normal bir buluşma olacağını düşünüyordum ama eğer Yeo birden odama dalıp beni hazırlama görevini üstlendiyse bildiği şeyler vardır diye düşünmüştüm. Yine de "Abartıyoruz bence?" demekten kendimi alıkoyamadım.

"Neyi abartıyoruz tam olarak?"
"Yani takıma gerek var mı?" diye tereddütle cevap verdim. O da bana zıt bir ifadeyle, gayet kendinden emin. "Tabii ki var. Gereksiz bir şey yaptığımı ne zaman gördün?" Kendini övmekten de asla vazgeçemiyordu.

Bana uzattığı takımı elinden aldım ve üstümü değiştirmek için odadan çıkmasını bekledim. Odadan çıktığı gibi oldukça yavaş hareketlerle, hatta 'ağır top' da diyebilirdik bu yavaşlığıma, üzerimi giyindim. Aynanın karşısına geçtim ve Yeosang'a odaya gelmesi için seslendim. Ben kendime bakarken ve üzerimi düzeltirken Yeo ağzını kocaman açarak yanıma gelmiş ve benim yaptığım gibi üzerimi düzeltmişti.

"Çok yakışıklı görünüyorsun Woo."
"Sanki ilk defa görüyorsun?" diyerek alayla güldüm ardından. "Evet haklısın en son dört veya beş yıl önce lise mezuniyetinde görmüştüm." dedi kinayeyle. "Sallama! Teyzemin düğününe pantolon t-shirtle gitmedim herhalde." diye ona çıkışmıştım.
"Şuan yapmamız gereken sence de bunu tartışmak mı Woo, otur hadi saçına başına bir şekil verelim." dedi kızar gibi. Dediği gibi aynanın önündeki sandalyeye oturdum. Birkaç gün içinde saçlarımı biraz olsun kestirmiştim. Artık toplanacak kadar uzun değillerdi. Zaten yarın da tamamiyle gidecekti özenle uzattığım saçım. Bu gibi ameliyatlarda saçların tamamiyle kazınması gerektiğini okuyordum her yerde. Birkaç kez San'a bunun şakasını yapmıştım: "Saçlarım olmadığında da yine beni sevecek misin?" ya da "Uzayana kadar benden ayrılmayacaksın değil mi?" diye çocukça şakalar yapsam da benim böğürtlen kafalım bana oldukça kızmıştı. Böyle bir şeyi kolayca söz ediyor olmamdan dolayı. Artık uyanırsam onunkilere dokunarak kendimi teselli edebilirdim. Zaten onun mor saçlarını her zaman çok sevmiştim.

Vertigo | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin