Sasha Alex Sloan - OlderYaklaşık kırk dakikadır ağlama sesi beynimde yer edinmişti. Yeosang yeni yeni kendine geliyordu. Eve geldiğimde okuldaydı ve akşam geldiğinde en başından her şeyi anlatmıştım. Ve anlattığımdan beri de sürekli ağlıyordu. Teselli edilmesi gereken benken, ben onu teselli ediyordum. Gayet gülünç durumdaydık. Tekrar boynuma atladığında artık ittirdim. Hep aynı şeyleri yapıyordu. Yüzüme bakıp bakıp sarılıyor ve daha fazla ağlıyordu.
"Tamam artık Yeo. Abartmaz mısın lütfen?" diye çıkıştım. Duygularında rol yapmıyordu ama hep aynı şeyleri yapması ve yarım saati aşkın süredir söylenerek sesli sesli ağlaması sinirimi bozmuştu.
"Ben çok..ben çok kötü bir arkadaşım! Bir yıldır hiç anlamadım, hiç sormadım! Ne biçim bir arkadaşım ben Wooyoung?"
Derin bir nefes verdim. Ve tekrar onu teselli etmek için güzel cümlelerimi sıraladım.
"Yeosang ben söylemeden bilmemen çok normal. Eve geç geliyordum çok fazla görüşemiyorduk, bu yüzden anlamamış olabilir misin?" dedim üstten üstten bakarak.
"Yine de bunu bana nasıl söylemezsin?" diyerek sümüklü peçetelerini suratıma fırlatmaya başladı.
"Ya! Yeosang yeter! Pis şeylerini üzerime atma!" diyerek ayaklandım. Ve küçük mutfağımıza yöneldim. Arkamdan bağırışlarını umursamadan bir bardak suyu ona getirdim.
"Al iç şunu ve ağlama artık lütfen."
Yeo'ya söylüyordum ama kendim öğrendiğimde bende yıkılmıştım. Gerçekten berbat ötesi bir olaydı. Fakat daha fazla üzülsün, ağlasın istemiyordum. Suyu içtikten sonra durgun durgun oturmaya başladı. Bende yanına oturdum.
"Senden tavuklarımı kaçırdığım için özür dilerim." Tek bir noktaya odaklı kalarak söyledi. Sekiz yaşındaki hallerine geri dönmüştü. Hemen boynuna atladım. Bu sefer ben sarılmak istiyordum, içten bir şekilde. Yoksa şoka girmiş gibi oturmaya devam edecekti. Ve buna hiç gerek yoktu şu durumda.
"Tavuklarını ne kadar çok sevdiğini biliyorum. Zaten bende her zaman seni sinir etmek için yapmıştım." İkimizde kıkırdadık bu duruma. Ondan ayrıldım ve tekrar yanındaki yerimi aldım.
"Wooyoung, iyileşeceksin değil mi? Ben üzülmeyeyim diye öyle söylemiyorsun?" Bu sefer daha ciddiydi ve yaşlarına yenisi eklenecek gibi duruyordu. Gözlerimi kaçırdım ve bir nefes verdim. Lakin ben de bilmiyordum. Sadece öyle ummakla yetiniyordum.
"Umarım Yeo, umarım iyileşeceğim." dedim. Kolumu sıvazladı. "Beni öylece bırakamazsın. Kim koruyacak beni, kim hastalandığımda ilgilenecek, kimle içeceğim ve en önemlisi kimle oturup insanları eleştireceğim?" Sıra sıra sorularını sorarken tekrar komik bir hal aldı yüzü.
Onun burada benden başkası yoktu. Yine de kötü ihtimali düşündüğümde Yeosang için üzülüyordum. Büyük ihtimalle burda durmak bile istemeyecekti. Ama ben sadece dediklerine gülümsedim.
"O zaman sojuları al da yukarı gel"
Çoktan ayaklanıp çatıya, minik mekanımıza çıkmıştı. Burdan yıldızlar çok güzel görünüyordu. Canımız hep sıkkın olduğunda veya çok mutlu olduğumuzda Yeo ile buraya çıkar ve soju içerdik. Bunu ilk Seul'e geldiğimizde yapmıştık ve böyle gelenek haline gelmişti. Bu çatı Yeo'nun aşk acılarını da görmüştü, benim dramatik geçmişime de tanık olmuştu, okuldakilerin tüm gizli çamaşırlarını dökmemize de yataklık yapmıştı. Çok fazla anısı vardı.
Minderlerin üzerinde yerlerimizi aldık.
"Yıldızlar bugün daha güzel." dedi içkisinden bir yudum alırken. O an aklıma ilk burada oturuşumuz geldi. O zamanlar Yeosang ilk defa içki içiyor denebilirdi. Şimdi ise çoğu kişiden daha dayanıklıydı. Sanki küçük erkek kardeşimdi ve zamanla onun büyüdüğüne şahit olmuş gibiydim. Onun da benim hakkımda düşündükleri, benimkinden farksızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vertigo | woosan ✓
Fanfiction"Ö𝒍𝒎𝒆𝒌 𝒊𝒔𝒕𝒆𝒎𝒊𝒚𝒐𝒓𝒖𝒎 𝒔𝒆𝒗𝒈𝒊𝒍𝒊𝒎. İ𝒏𝒂𝒏 ö𝒍𝒎𝒆𝒌 𝒊𝒔𝒕𝒆𝒎𝒊𝒚𝒐𝒓𝒖𝒎 𝒂𝒎𝒂...𝒂𝒓𝒕ı𝒌 𝒈ü𝒄ü𝒎ü 𝒌𝒂𝒚𝒃𝒆𝒅𝒆𝒃𝒊𝒍𝒊𝒓𝒊𝒎."