4

93 19 4
                                    

Sabah kafeyi açmak için evden erken çıktım. Uzun zamandır kendimi daha yavaş hareket etmeye alıştırıyordum. Aslında tedavim için bunun hiçbir faydası yoktu. Fakat tedavi olmuyordum bari biraz daha dikkatli olmalıyım diye düşünüyordum. 

Bugün kafeyi ben açacaktım öğleden sonra da Jongho gelecekti. Günlük temizlik işlerini hallettikten sonra kasaya geçtim ve kahve makinesini çalıştırdım. Daha çok erkendi ve kimsenin geleceğini düşünmüyordum, bir kahve içmelik zamanım vardı. Bunu düşünürken kapının açılması da ayrı bir olaydı. Arkamı döndüğümde artık yüzünü görmekten şaşırmadığım kişiyle göz göze geldim.

"Günaydın." dedi bana doğru yaklaşırken. "Günaydın" dedim bende gülümseyerek. "Nasılsın?" diye sorduğunda oturması için sandalyeleri işaret ettim.

"Biraz daha iyi ama uykusuz, sen?" 

"Gayet iyiyim ama daha iyi olmak için bir kahveni içerim." dedikten sonra gülümsedi. Bende gülümsedim ve karton bardakları çıkardım. "Hemen" diyerek kahve makinesine döndüm. Artık çok fazla kasmıyordum kendimi, yanındayken. Daha normal olmaya çalışıyordum. Dün onu terslememem gerektiği konusunda haklı olduğunu düşündüm. 

"Yeosang nasıl oldu, daha iyi mi?" diye sorduğunda arkamı dönmeden cevap verdim.

"Daha iyi ama istirahat etmesini söyledim, dinleniyor." Kahveler hazır olunca arkamı döndüm ve kahvesini uzattım. Nazikçe 'teşekkürler' dedikten sonra bende tezgaha yaslanıp kahvemi içmeye başladım.

"Dersin öğleden sonra mı?"

"Evet, saat 12 den sonra arkadaşım burda olacak."  Kahvesinden bir yudum aldı. "Seni bırakmamı ister misin?" diye sordu. Gülümsedim.

"Okula polis arabasıyla gitmek ne kadar az dikkat çekici olur?" diye sordum hala kıkırdarken. O da benim gibi gülmüş ve ardından tekrar konuşmuştu.

"Kendi arabamla bırakacağım seni. Ayrıca sabahtan emniyette işim vardı birazdan eve döneceğim."  Sanırım bu yüzden bugün üniforma bile giymemişti.

"Başka işlerin vardır seni alıkoymak istemem." dedim nazik olmaya çalışarak. Sorun olmadığını belli edercesine itiraz etti. "İşim yok Woo, işim olsaydı burada oturup seninle kahve içemezdim."

Yumuşak ses tonu oldukça ikna ediciydi. Asla hayır diyesim gelmiyordu. Kafamı salladım. Onunla daha fazla vakit geçirmek için bir fırsattı. 

"Peki olur." dedim ve gülümsedim. Gözleri kısılana kadar gülmüştü yine. Bayılıyordum bu görüntüye. Daha fazla güldürmeliydim onu. Güzel gamzelerini daha çok görmeliydim. Bana tüm sıkıntılarımı unutturacak derecedeydi. 

"Hemen geliyorum." dedikten sonra içeriden çıkarmam gereken koli vardı. Normalde patron bunları yapmamamızı söylerdi ama şuan ihtiyaç vardı. Jongho'ya da bırakmak istemiyordum çünkü o daha üniversitesinin ilk yıllarındaydı, çok küçüktü. Gözümde bir bebekten farksızdı. 

"Hey dur!" San hemen yanıma gelmiş ve koliyi elimden kapmıştı. Bunu yapmasını istemezdim, bu benim işimdi ne de olsa.

"Nereye bırakmalıyım?" diye sordu etrafına bakınırken. Bırakacağı yeri işaret ederken midem bulanmıştı. Kulaklarım yine tıkanmış gibi boğuk boğuk duyuyordu. Bir elimle karnımı diğeriyle kulağımı tuttuğumda San koşarak yanıma geldi.

"Wooyoung.. Wooyoung iyi misin?"

Değildim. Onu bile zar zor duyuyordum. Bir şeyler söylüyordu ama anlayamıyordum. Bir anda beni kucaklamış ve sandalyeye oturtmuştu. Koşa koşa su alıp geldiğinde kulaklarımdaki o basınç hali gitmeye başlıyordu. Suyu güç bela içmiş ve kendime gelmeye başlamıştım. Soluk soluğa kalmış gibi bir halim vardı. Kendime geldikten sonra az önce beni kucakladığı gerçeğiyle yüzleşmek de nefesimi düzene sokmamı oldukça zorlaştırdı. 

Vertigo | woosan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin