GİRİŞ: "Yirmi Bir Kasım"

3.6K 98 61
                                    

• Madison Beer - Stained Glass
• Little Mix - Little Me
• NF - Paralyzed

GİRİŞ
"Yirmi Bir Kasım"

Yazar

Akşam vakti, loş ışıklarla aydınlatılan bu hoş kafenin içerisini gençlerin kahkahaları dolduruyordu. Öyle ki, o kadar kahkahanın arasında somurtmak oldukça zor olmalıydı; Ancak genç kız bunu, gülümsemenin yakıştığı yüzündeki o çukurlara rağmen başarıyordu. Zira bir aile ferdi tarafından dokuz kere aranmanın stresini bu masada tek o bilebilirdi.

"Arkadaşlar, benim eve gitmem gerek." Çantasını koluna takarken masada neden kaynaklandığını bilmediği o neşeli gülüşmeler kesilivermişti. "Ne oldu? Neden ki?" Diye soran arkadaşına kısa bir bakış atıp gerginlikten kocaman açılan gözlerini telefonunun ekranında beliren görüntülü arama bildirimine çekmişti. "Abim arıyor Leyla." Diyerek masadan kalkarken masadaki beş kişiye ait on göz de üzerine çevrilmişti.

"Bize tek yaşadığını söylemiştin?" Kuşkuyla bunu soran arkadaşını başıyla belli belirsiz onaylayıp utançtan kısılan sesiyle yanıtladı. "Öyle zaten."

"Nasıl yani? Abin ile aynı evde yaşamıyorsanız nasıl sana karışabilir ki?" Masanın bütün ilgisi genç kızın üzerindeydi. "Ailemden biri olduğu için eve girip girmediğimi merak ediyor, sonuçta bu koca şehirde tek başına yaşamak kolay değil."

"Abine iyi olduğunu haber ver; otur biraz daha, şimdi gitmenin ne gereği var?" Gözlerini kıstı, onlar için konuşmanın ne kadar kolay olduğunun farkındaydı.

"Kusura bakmayın," dedi, sonra elinde çalan telefonuna bakmamaya çalışıp sıkıntıyla konuştu. "Gitmem gerekiyor..."

Genç kız ayaküstü kısa bir vedayla bulunduğu kafeyi terk ederken masadaki beşli hemen ardından konuşmaya başlamıştı.

"Bu kızın sonu hiç iyi değil." Dedi Efnan; Kendinden emin bir tavırla, masadaki dört arkadaşının da ona katılmasını bekledi. "Valla haklısın, geçen gün telefonunda takip uygulaması bile gördüm. Sanırım abisi bunu takip ediyor."

"Yuh, lan! Benim de kız kardeşim var ama bu kadar da değil. Bu nasıl abi?" Diyen Göktuğ'a katıldı Kerim. "Çok garip gerçekten, kızın beti benzi attı zaten..."

"Ay, evet! Ben de onu söyleyecektim! Yüzü bembeyaz kesildi gördünüz değil mi?" Diyen Leyla'yı onayladılar.

Her birinin bu genç kız hakkında en az bir düşüncesi vardı. Hatta bazı düşünceler, gittikçe önyargılara evriliyordu. Zira; yargılamak, yaşamaktan daha kolaydı.

"Efendim abi?" Genç kız üzerinden yarım saat geçmiş aramayı cevapladığı için, stresten çatallaşan sesini örtmek üzere boğazını temizledi. "Neredesin abiciğim?"

"Arkadaşlarımlaydım, eve geçiyordum. Duymamışım." Telefonun diğer ucundaki genç adam sesinin en nazik tonuyla konuştu. "Bundan sonra eve geç döneceksen, bana mesaj at."

"Tamam." Genç kız sıkıntıyla iç çekip rahatsızlığını belli ettiğinde abisi merakla üsteledi. "Bir sorun mu var? Aramamdan rahatsız olmuş gibisin."

"Yok, olmadım. Sadece bugün biraz fazla aradın sanki.."

"Hazel ben bunu senin iyiliğin için yapıyorum farkındasın öyle değil mi? Tek yaşasan da hala senin ailen olduğumuzu göstermeye çalışıyorum, neden geriliyorsun?"

"Abi sadece arkadaşlarım yanımdayken on defa aradın..." anlaşılmayacağını bilerek ofladı. "...Neyse abi, boş ver."

"Yarın annemi sana getireceğim, haberin olsun." Dedi küçük kardeşinin takındığı tavrı önemsemeden.

"Getir abi, üç günde bir annemi getiriyorsun zaten."

"Hadi benden rahatsızsın onu anladık, annemizden de mi rahatsızsın?"

"Hayır abi, değilim, sadece beni bu kadar sıkacaksanız buraya taşının da, diken üstünde yaşamamın bir anlamı olsun." Sabrının son demlerindeymiş gibi hissetse de, daha sabredecek çok yılı olduğunun farkındaydı.

"Seni sıkıyor muyuz? Ailenden sıkılıyorsun yani?" Ağlamamak için etrafına bakıyordu.

Nefesi sıklaştı, konuşmadı. "Sıkılıyorsun demek..."

"Abi telefonumda takip uygulaması bile var, nasıl sıkılmamamı bekliyorsun ki!?"

"4 yıl böyle, üniversitedesin, başına bir şey gelmesini istemiyorum. Zaten biliyorsun, bir ben, bir de annem var hayatında, baban bile yok. Seni orada sahipsiz sanmasınlar..."

"Sanmazlar abi, merak etme sanmıyorlar! Evcil hayvan gibi tasma da taksaydınız keşke bak o zaman ikna olurlardı belki..."

"Hazel, düzgün konuş benimle!"

"Tamam abi daha fazla konuşmayalım, eğer konuşursak birbirlerimizi kıracağız.." Daha cümlesini bitiremeden telefonun yüzüne kapanmasına sinirle gülüp saniyelerdir doluluğundan kırpamadığı gözlerini sıkıca örttü.

Gözleri durmaksızın taşarken, o sıcak umutlarla hayalini kurduğu üniversite macerasından çoktan soğumuştu bile.

Kıyafetlerini dahi çıkartmadan odasında yatağıyla aynı rengi paylaşan ahşap masasının küçük çekmecesine koyduğu, sayfaları sararmış kadar eski defterini çıkarttı. Defterin eski olmasının sebebi doğduğu yıla ait bir ajanda olmasıydı. Liseden bu yana kimseyle paylaşamadığı dertlerini ve en derin duygularını içinde barındıran bu defter, onun en sadık dostuydu. Sakinleşmeye çalışarak başına giren ince sızıyla açtığı sayfanın üstüne o günün tarihini attı. Tarihin altını çizerken oldukça huzursuzdu. Hayali olan İstanbul'dan vazgeçip gitmeyi düşünmek huzursuzluğunun merkezindeydi.

Gözleri masasının üzerinde duran dijital saatine kayıverdi.

00.01

Tarihteki günün üzerini çizdi; Dalgın ve donuk bakışlarını defterine sabitleyerek çizdiği kısmı ağır ağır karaladı.
Artık ayın 21'iydi.

21 Kasım 2018 - H

Bilseydim böyle olacağını, gelmezdim buralara. Yerin altıda, benim olmayan o umutları toparlayacağıma, umutsuzluklarımla kalsaydım, şu an yaşadığım çaresizliği hissetmezdim asla. Şimdi fark ettim, umudu aramaktan ziyade kendimi arasaydım kaybolmazdım aslında. Çıkılmaz bir umut labirentindeyim artık; Gökyüzüne uzatıyorum kollarımı, ellerimi tutsun bulutlar. Saydırıyorum geceye, gündüze; Sesimi duysun nice Tanrılar. Görün beni. Yavaş yavaş inancımı kaybediyorum. İnançsızlığın içinde yok oluyorum. Beni bir hiçliğe inandırın; İnançsız ölmek istemiyorum.

• • •

İNGİLİZ MANTIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin