pes yani, bu kadar olur

2K 239 154
                                    

hyunjin,

"siz, hiç utanmıyor musunuz? hele sen changbin, haftanın dört günü odama gelip azar işittikten sonra yüzün hiç mi kızarmıyor? oğlum, siz akıllanmayacak mısınız? size illa sert dil mi gerekiyor? illa atmamız mı gerekiyor?"

"hocam-"

"sus! daha lafım bitmedi." kahverengi iğrenç takım elbisesinin kravatını gevşetti, önündeki kupadaki sudan bir yudum aldı ve devam etti;

"haydut musunuz oğlum siz? okulun bahçesinde, yumruk yumruğa. hangi dağdan indiniz?"

minho changkyun'a dalınca, ardından da diğerlerinin görüp gelmesiyle olanlar olmuştu.

"hepinizin aileleriyle görüşeceğim, changbin sana da uzaklaştırma cezası."

"hocam yapmayın!"

"felix sen hiç konuşma oğlum, senin bunlarla ne işin var anlamıyorum gerçekten. babanın kulağına giderse senden utanır."

"babam benimle hiç gurur duymadı, utanmaya da hakkı yok."

changbin ağlamaya başlayan sevgilisinin sırtını sıvazlarken sessizce "tamam felix, sakinleş." demişti.

"hocam, changbin'in bir suçu yok, cezaya falan da gerek yok. bana verin ne verecekseniz." minho konuştuğunda şaşırmıştım, en az benim kadar changbin de şaşırmıştı. birbirlerinden haz etmediklerini herkes biliyordu çünkü.

"bana doğru düzgün olayı anlatsın biri, hyunjin sen anlat."

suçluluk duygusu içimi sarmıştı. "şimdi, şöyle..."

"konuşsana oğlum, ne kekeleyip duruyorsun? hepsi manyak bunların ya!"

böyle ortamlarda gerginlikten konuşamıyor ve kekeleyip duruyordum, hep aynı şey oluyordu.

"şimdi, ee.."

"ben anlatayım hocam," deyip kendini öne atmıştı jisung.

"bakın bu şerefsiz oğlu şerefsiz changkyun beynini iki gram kullanamadığı için hyunjin arkadaşımıza bir orospu çocukluğu yapı- pardon hocam, hocam öyle bakmayın."

"biriniz, sadece biriniz doğru düzgün anlatsın."

"tamam ben anlatıyorum." changkyun'un isminin heeseung olduğunu hatırladığım arkadaşı konuşmuştu.

"changkyun arkadaşımız, hyunjin arkadaşımıza fel fena aşık olmuş. dağlara taşlara yani üf o derece, sonra biz de-"

"ne anlatıyorsun? ne aşkı? senin belanı sikerim lan!"

ve olanlar olmuş, minho ve changbin çocuğun boğazına yapışmış, müdür daha fazla sinirlerine hakim olamayıp hepimizi odadan kovmuştu. fazla boş yapmıştık ama en azından cezadan kurtulmuştuk. şimdi ise okuldan çıkmış ve jisunglarda kahve içip konuşuyorduk.

"şeyi anlatmadın lan, kütüphanede ne oldu? bütün teneffüs gelmedin de şaşırdık."

"amına koyayım bu minho benden özür diledi."

"ne?"

"evet ciddili, kantinde söylediği şey için özür diledi. bir de kahve falan getirmiş canım ya."

"sen bu çocuktan hoşlanıyor olabilir misin acaba? ne bu tavırla- iyi misin?"

boğazımda kalan kahve yüzünden öksüre öksüre nefes alabilmiş ve tekrar konuşmuştum.

"yok artık sen de yani, ne alaka? ben şeye takıldım. benden nefret eden kaba minho hani? benden özür diledi? orada takıldım saçma sapan konuşma."

nieves | hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin