minho,
"ya hyunjin, yumurta böyle mi yapılır? yağ bile koymamışsın ki buna!"
"bağırmasana, bizimkileri uyandıracaksın!"
dün gece diğerlerine göre erkenden uyuyan hyunjin sabahın köründe kalkmış, beni de ayağa dikmişti. diğerleri uyuyorken beraber kahvaltı hazırlamaya çalışıyorduk. çalan zille ellerimi hızlıca yıkadım ve önlüğüme kurulayıp kapıya bakmak için mutfaktan ayrıldım.
"merhaba, kime bakmıştın?"
bizden aşağı yukarı 2 yaş küçük gözüken, mavi saçlı, kocaman gamzeleri olan, şirin bir çocuktu kapıdaki.
"merhaba, siz kimsiniz?"
"ben minho ve seni daha önce görmediğime eminim."
"yanlış mı geldim acaba ya? hyunjin buranın adresini atmıştı." kendi kendine söylenmesine karşılık duyduğum isimle gözlerim hızla açılmıştı.
"sen kimsin tanrı aşkına?"
"ben jeongin, asıl sen kimsin? changbin'in evi değil mi burası?"
jeongin... tanıdık geliyordu. "jisung'un kuzeni misin? pardon ya ben sevgilime asıldığını zannettim. geç içeri changbin ve jisung'un arkadaşıyım ben."
gözlerini devirip içeri gitmişti, az önce hiçbir şey yaşanmamış gibi tekrar mutfağa gidiyordum.
"kim gelmiş?"
"jeongin."
"ah o gelecekti ya! unutmuşum tamamen, sabah gelmişti jisung evde olmayınca beni aradı. buraya çağırdım hem jisung'a sürpriz olur diye düşündüm."
"çok iyi düşünmüşsün güzelim de haber verseydin keşke."
"unuttum, neyse ben bir jeongin'e bakayım, sen de benim yapamadığım yumurtayı hallet."
başımla onu onaylamamdan sonra ocağın başına geçmiş, iki dakikada yumurtayı halledip, masayı kurmuştum. hyunjin de benden sonra herkesi tek tek sofraya gelmesi için çağırmıştı. jisung geldiğinde jeongin'i görüp abartmıyorum çığlığı basmıştı.
changbin'in, felix'e elleriyle yediriyor oluşu hepimizin dalga malzemesi olmuşken, onlar mutlu görünüyordu. benim keyfim bayağı bir yerindeydi çünkü yemek yerken hyunjin'i izlemek zevkliydi, tatlı gözüküyordu. elimdeki çatalı peynire batırıp, changbin'i kopyalayıp hyunjin'e uzatmıştım. kocaman gülmüş ve lokmayı yutmuştu, masanın yeni dalga konusu bizdik.
"yalnız, dün seungmin ile arkadaş olmaya karar verdik. ikimiz de arkadaş ortamının ilişkisi olmayan dışlanan kişisi olduğumuz için birbirimize göz kulak oluruz diye düşündük."
jisung'un söylediği şey beni güldürmüștü, aynı şekilde diğerlerini de. gozlerim istemsiz hyunjin'in gülüşüne kaymıștı.
"saçmalama jisung ya, ne dışlanması."
"hyunjin nasıl saçmalama? bak minho'ya, sabahtan beri yemek yemek yerine gözleriyle seni yiyor!"
elindeki çatalla beni gösterdiğinde, bütün bakışlar bana dönmüştü ve istemsiz utanmıştım. hyunjin'in de utandığını konuyu değiştirmesinden anladım. "ee jeongin, sen neler yaptın? nasıl geldin?"
herkes yemeğini yedikten sonra, sofrayı toplama işini tamamen onlara bırakmış ve hyunjin'i alıp bahçeye gitmiştim.
"hazır sofraya oturup, yiyip kalkmak olmuyor. biraz da onlar iş yapmalılar."
"doğru, aslında ben biraz baş başa kalalım diye çağırdım seni. bilmiyorum içimdeki her şeyi sana anlatmam gerekiyor gibi. gerçi hislerimi nasıl dökeceğimi bilmiyorum, hissettirebiliyor muyum?" cümleleri düzgün toparlayamamıștım ama bence o anlamıştı.
"hissedemiyor olsaydım burada olmazdım. sadece şey garip geliyor, eskiden olsa birbirimizden nefret ediyor olurduk." kocaman gülümsemiști.
"ben senden hiç nefret etmedim."
"hiç?"
"evet, hiç."
"itiraf olayında bile?"
"evet, o zaman sadece sinirlendim ama sen o kadar pozitif geliyordun ki dövmeyi geç kızamamıștım bile."
söylediklerim onu utandırıyor olmalı ki, başını eğmiş ve elindeki meyve suyu içtiği bardakla oynamaya başlamıştı. ne kadar güzel gözüktüğünü bilmiyordu, anlatmak istedim.
"çok güzelsin." bir anlık duraksamıștı, alışması gerekiyordu çünkü her zaman dile getirecektim.
"teşekkür ederim."
"biliyor musun, güzelliğinin aslında dışınla hiçbir alakası yok."
"bir anda söylediğinde ne demem gerektiğini bilemiyorum, ondan afallıyorum."
"eskisi gibi laf sokabilirsin."
beraber gülmeye devam ettikten sonra içeri ilerlemiş ve bizimkilerin yanına yerleşmiştik.
"nereden böyle?" jisung yine geçeceği dalgaları kafasında sıralamış gibi duruyordu.
"sana ne jisung? sevgilimle oturduk." hyunjin'in ağzından bu kelimeliyi duymak karnımda kelebeklerin hareket etmesine neden oluyordu.
"hâla alışmadım bunların sevgili olmasına."
"ben de cidden, ortamdaki tek çiftin changbin ve ben olmamıza alışmıştım."
"aslında gitmeseydim kesin hyunjin ve ben sevgili olurduk, şaka." jeongin denen çocuğu boğacaktım, hiç gözüm tutmamıştı ama jisung'un kuzeni olduğu için sustum.
"şaka dedim minho, bakma öyle."
gülüp geçiștirmemin ardından, yeniden kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı. biraz zaman geçtikten sonra aklıma evde üç çocuğumun olduğu gelmişti. "ben gideyim, evde de işlerim var."
changbin'e de her şey için teşekkür edip, tokalaştım ve kapıya doğru ilerledim.
"seni yolcu etmeye geldim, görüşürüz sevgilim."
"görüşürüz." kocaman sarılmıș ve yanından ayrılmıştım.
---------
SLM
oyle bombos bolum gecis bolumu denior buna(wattpad dili ogrendim.
bos degil aslinda ya minhonun agzindan bisiler anlatmak hosuma gidio
dusuncelerimi onun agzindan aktariom cunku bi yerde de hyunjine olan askimdan bahsetmezsem olcekmisim
HADI BYE oy verin saolun
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nieves | hyunho
Fanfictionjisung, hyunjin'in adıyla itiraf sayfasına minho hakkında itiraf atmıştı ve bu her şeyin başlangıcı oldu. 26.06.21 bitti </3 # | hyunho, changlix <3