"Ron, yavaş ye. Maçtan önce mideni bozacaksın." dedi Harry, yanında duran ve önünde ne varsa silip süpüren arkadaşına.
Ron ağzında yemek varken konuştu. "Çok gerginim."
Harry etini ağzında çiğnerken Ron'un bir haklılık payı olduğunu düşündü. Bugün Ravenclaw ile Quidditch maçları vardı. Bu, sezonun son maçıydı ve maçı kazanaan kupanın sahibi olacaktı. Haftalarca yeteri kadar antrenman yapmış olsalar da Harry de en az Ron kadar gergindi. Tabii onun üstünde kaptan olmanın verdiği bir stres de vardı. Masadaki tuza uzanırken takım ile kurdukları taktikleri kafasında bir daha gözden geçirdi. Takım kadrosu iyiydi, kazanacaklarına gönülden inanıyordu Harry.
Bu arada, ah, evet. Maçta oyuncular arasında Drew da olacaktı. Hem de bak sen şu talihe, o da Harry gibi bir arayıcıydı. Sanki, hayat onları her konuda rakip olmaları için zorluyordu. Ve Harry'nin içindeki anlamlandıramadığı bir kıpırtı onu yenmeyi her şeyden çok istiyordu.
Harry'nin düşüncelerini Hermione'nin sesi böldü. "Ron, bana vişne reçelini uzatır mısın?"
"Yoo, sana Light uzatsın reçeli." Ron birden bire tripli bir hala bürünmüştü. Hermione'nin geçen günkü sözlerine bayağı alınmış olsa gerekti.
Hermione iç çekip kaşlarını çattı. "Hala orada mısın Ron?"
"Evet oradayım."
"Cidden çekilmezsin." dedi Hermione. "Ben de sana maçtan önce 'iyi şanslar öpücüğü' vermeyi düşünüyordum ama madem trip atmaya devam edeceksin-"
"Tamam hayatım, tamam. Şaka yaptım zaten." deyip gülümseyerek reçeli uzattı ona Ron. Hermione memnun bir şekilde reçeli aldı ve ekmeğine sürmeye başladı.
Harry arkadaşlarının bu haline kıkırdadı. Bazen çileden çıkartacak biçimde olsa da bu ufak tartışmaları sevimliydi, evli çiftleri andırıyordu. Genelinde güzel bir ilişkileri vardı ve Harry de bir numaralı Romione shipper olarak bundan oldukça memnundu.
Ginny de ikiliye şöyle bir bakıp Harry'e doğru eğildi. "Bir de Ron ortalıkta öpüşüyorum diye bana kızardı." Harry bunu duyunca küçük bir kahkaha attı. Haklıydı kız, önceki senelerde Ron ona çok çektirmişti.
Harry aklına gelenle hınzırca gülümsedi. "Bugün bayağı özenli olursun şimdi sen."
Kız kaşlarını çattı. "Nasıl?"
Harry sırıtmasını korudu. "Hani bugün seni birileri izleyecek ya, Hufflepufflı biri."
Ginny Harry'nin sözlerine anında kızardı. "Hey, biri duyacak. Stefan ile aramızdaki daha çok yeni, dedikodu çkın ve bunu bozsun istemiyorum."
"Tamam, özür dilerim." dedi Harry ama hala sırıtıyordu. Kafasını Hufflepuff masasına çevirip aradığı yüzü buldu, sarı saçlı oğlan da onların olduğu tarafa bakıyordu. Ginny de onun baktığı yere kafasını dönünce sarışına gülümsedi, oğlan da ona aynı gülümsemeyi verdi.
Harry gözlerini ikili arasında gezdirdikten sonra sarı oğlana döndü yine. "Tabi gülersin Barry, kaptın güzel kızı." diye fısıldadı. Onun dudaklarını okuyan Stefan yerinde küçük kahkahalarla sarsılırken Ginny Harry'e bir dirsek attı. Harry eliyle acıyan kaburgalarını ovarken çifte kumruları gözledi. Etrafındaki herkesin aşk yolunda şansı yaver gitmişti, bir kendisi sürünüyordu.
O da kendi gül yüzlüsüne bakmak istedi. Maçı izlemeye geleceğinden emindi, en az Gryffindor'un yenilmesini isteyeceğine emin olduğu kadar. Şimdiden sahaya çıkan Gryffindor takımını yuhalamasını duyabiliyordu.
Bunları düşünürken bakışlarını Draco'ya çevirdi, karşılaşacağı süprizden habersiz.
Harry bütün Slytherin masasını baştan aşağı taradı, Draco kendi binasının masasında oturmuyordu. Kaşlarını çattı kuzguni saçlı oğlan, oysa onu salona girerken görmüştü. Acaba yemeğini bitirip kalkmış mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çay mı, Kahve mi?《Drarry》
أدب الهواة"Çay mı, kahve mi?" Günlük hayatımızda sıklıkla karşımıza çıkan bir soru. Ama Draco ile bu soruyu çok daha farklı bir şekilde ele alacağız.