-Yarının yoksa geleceğinin bir önemi yoktur-
Bazı anlar vardır insanın dönüm noktası olan, asla unutmadığı. Hayatımızın her noktasında çarpar o anlar zihnimize. Benim dönüm noktam ise o geceydi. Zamanı bile hiç unutmam, günlerden Çarşamba saat ise 4'e varmaya 10 dakika geç kalmıştı. Yıllardır kimsenin uğramadığı boş villanın en tepesindeki uzun balkonunda, daha önce görmediğim o adamla geçirdiğim heyecanlı saniyeler.
Koşarak balkonun kenarına gittim. Yağan yağmurun doldurduğu yaprak ve pislik yuvası olmuş havuzun dibinde yatan adamı görmemle arkamı dönmem bir oldu. Bir anda kendimi villanın balkonundan dışarı atıp merdivenleri kullanarak arka bahçeye çıkan kapıya koştum. Kapıyı hızla açtım ve havuzun yanına doğru koşup kenara çöktüm. Yaşadıklarımın zihnimde yer bularak yarattığı etkiler yüzünden ne yapacağımı bilemez haldeydim. Hayatı dört duvar arasında, küçük ısıtıcısının başında ağlayarak geçen sıradan birisi için bu denli sıra dışı bir olayda ne yapacağını bilememesi gayet normaldi.
"Yardım edin!!" çaresizce bağırıyordum ve daha kötüsü lanet olası hava da buz saçıyordu. Rüzgâr saçlarımı bir sağa bir sola savururken, rüzgârın gücüyle havuzdan gelen nem yüzünden hava soğumaya devam ediyordu. Havuz havadan da soğuktu, adamı gözden kaybetmiştim ve havuzdaki yaprakları çaresizce toplayıp savuruyordum. Bağırıyordum, kafamda ne bir ses ne de bir düşünce vardı. Sanki kurulan o tiyatro bir sirk gibi toplanıp başka diyarlara göçmüş ve arkada direklerin ve hayvan patilerinin yerde çizdiği izlerden başka bir şey bırakmamıştı. Ayağa kalktım montumu çıkardım, ayakkabılarımı, çoraplarımı, siyah kazağımı... Üstümde yarım badim ve yüksek bel pantolonum kalana kadar neyim varsa çıkardım.
İçimi deşen rüzgâra aldırmadan kafamın sessizliğine yenilip kendimi bir anda havuzun içine bıraktım. Vücudum, yediği soğukla birlikte şoka girmek üzereydi ki gözlerimi pis suyun içinde araladım. Neyse ki açar açmaz görmüştüm dibe süzülmüş bedeni. Ona doğru yüzmeye çalışıyordum ama her hareketimde vücudumun farklı yerlerine kramplar giriyordu. Bir insan vücudunda kramp girebilecek bu denli çeşitlilikte eklem var mıydı yoksa soğuğun etkisiyle deliriyor muydum? Gözlerim, zehirli oklar fırlatılmış gibi yanıyordu, suyun içinde ne kadar pislik varsa bir filtre gibi gözlerimden geçip gidiyordu.
Ona yaklaşınca ellerimi uzattım ve kolundan yakaladım. Kafası bana doğru yöneldi. Bir anda gözlerini araladı, irkildim ve tepki veremedim. Kıyamet tam o anda, pislikten geçilmeyen havuzun içinde zar zor seçtiğim koyu kırmızı rengi görmemle koptu. Bir telaşla adamın koluna davrandım. İlk başta erişemeyeceğim sandım ama ikinci denememle kolunu kavramam bir oldu ve yüzeye doğru yüzmeye başladım. Onu sürüklerken hiç kıpırdamadı, sanki ölmüş bir bedeni taşıyor gibiydim. Onu kıyıya doğru çekmem gerektiğini biliyordum ama bu çok zordu. Gözlerimi kısıktan fazla açamıyordum. Öyle kötü yanıyordu ki bu acı gözlerinizi yengeçlerin kavraması ve akreplerin sokmasına bedeldi. Yüzeye çıkmamla birlikte soğuk öyle sert vurmuştu ki yüzüme, bir ayna olsa yüzümün mosmor olduğunu söyleyebilirdi bana. Eğilerek kıyıya yasladığım zayıf vücudunu beton zeminde sürükledim güçlükle. O ne kadar zayıf da olsa ben ondan da cılız ve çelimsizdim. Onun yanına yığıldığımda artık soğuktan titreyen vücudumu kaldıramaz haldeydim. Titremelerim şiddetlendiğinde zorlukla dizlerimin üzerine çöktüm. Yüzünü incelemeye başladım, hareketsizdi, dolgun dudakları mosmor, ince yüzü bembeyazdı, üzerine dizelerce şiir yazılacak gözleri ise kapalıydı. Saçlarını geriye ittim yüzüne doğru yaklaşıp dudaklarını kontrol ettim. Nefes almıyordu! Kulaklarım korkuyla onun sol yanında bitiverdiğinde kalbinin yavaşladığını anlamıştım.
Kendimi geri çekip, dünyanın bütün oksijenini içime hapsediyormuşçasına derin bir nefes aldım titreyen dudaklarımla. Ne yaptığımı bilmiyordum, ama ne istediğimi çok iyi biliyordum, çocuğu hayatta tutmak... Elimle burnunu kapatıp dudaklarına yaklaştım, korkuyordum. Dudaklarına yaklaşırken yaşadıklarım aklımdan bir film şeridi gibi geçti. Cılız vücudunun aşağıya süzülmesi, gözlerinin karanlık gökyüzünü içine çekebilecek güçteki yoğunluğu, cılız bedenin bu ayazda havuzla buluşması, ardından bu soğukta kıyafetlerimden sıyrılıp havuza atlamam, havuzun içinde yüzen hareketsiz bedeni ve gördüğüm koyu kırmızı renk...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soyut Gece
Teen Fictionİki ruhun tek bedene karışan acılarının buluştuğu gözler. Acıyla kavrulan iki ruh. Eren Eraslan...koca siyah gözlerinde yaşayan geceden habersiz, ruhundaki sızıyla yaşayan yalnız çocuk. Eda Aydoğan...geceye muhtaç olan küçük kızı beslemeye adanmış...